1. YAZARLAR

  2. MUSTAFA ÖZCAN

  3. Buti’nin siyasi mesleği
MUSTAFA ÖZCAN

MUSTAFA ÖZCAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Buti’nin siyasi mesleği

20 Haziran 2011 Pazartesi 00:03A+A-

Muhammed Said Ramazan el-Buti, eşratu’s saaa yani kıyamet alametleri bağlamında ve bahsinde Şam’ın mevkii ile alakalı müspet haberleri mevcut iktidar lehine tevil ediyor ve yorumluyor. Bundan dolayı mevcut iktidara karşı muhalefeti kah fitne olarak yaftalıyor kah herec/kargaşa olarak karalıyor. 1993 yılında yayınlanan el Cihad kitabında muhalif İslami hareketlere de temas etmiş ve gerekçeleri ne olursa rejimlere silahlı karşı çıkanları ve huruç edenleri muharipler olarak tanımlamıştır. Rejim muhaliflerini bugat/asiler yerine muharipler olarak nitelendirmesi onların işkence ve idamla yargılanmasına imkan veren bir anlayıştır. Rejim nazarında da bu durum muhaliflerini adi bir yol kesiciler hükmüne indiriyor. Buti, Esat rejiminin muhalifleri için -özellikle son olaylar bağlamında- yol kesiciler (kuttau turuk) sıfatını doğrudan kullanmasa bile ‘hüsale’ yani ayak takımı tabirini kullanıyor. Muharip meselesinde; muhariplere yani silahlı çetelere yardım yataklık eden ve onlara sığınak sağlayan da fıkhen aynı hükmün kapsamı içine girer. Ahmet Hayri Umeri, Buti’nin bu meseleyi El Cihad kitabının 168 ve 172. sayfaları arasında işlediğini ve böyle bir hükme vardığını ileri sürüyor. Buti, son hutbe ve sohbetlerinde de Suriye’deki mevcut kalkışmanın veya intifadanın cihat olmayıp herec/kargaşa olduğunu ve fitnetü’l duheyma kapsamına girdiğini ileri sürmektedir. Kesinlikle bu noktada Buti tanımı doğru yapmakla birlikte aktörlerini teşhiste yanılmakta yani onları yanlış taraflara koymaktadır. Esasında kanaatime göre, Suriye’de yaşanılanları fitne ile izah etmek yanlıştır. Esasında fitnenin bertaraf edilmesi olarak anlaşılmalıdır. Karadavi’nin görüşü de bu yöndedir.

¥

Ben de Suriye’deki gelişmelerin ahirzaman hadisatından veya kıyamet alametlerinden olduğuna kaniim. Zaten İslam kaynaklarına bakan bunu sarahat derecesinde görür. Hatta buna Münir Gadban ile Antalya’daki sohbetimizde de değinmiştim. Lakin bu hadisleri ve haberleri şahıslara indirmekte veya yansıtmakta Buti yanılıyor ve ben de bu yönüyle ondan ayrılıyorum. Buti Batılıların deyimiyle Esat hanedanını ahirzamanın iyi insanları veya kahramanları (good guys) sınıfına ve kategorisine sokarken ben onları tam tersi istikamette konumlandırıyorum. Şöyle ki, bu rejimin tasfiyesiyle birlikte beklenen sahnenin zuhura geleceğine inanıyorum. Lakin Amerikalı İncilcilerin yaptığı gibi bunu kurgu ile çabuklaştırma endişesinde de değilim. Bunu da dinin özüne aykırı sayıyorum. Allah’ın işine karışmak olarak görüyorum. Lakin olaylar ilahi çerçevede başlamış ise bunu bir takım kof ve boş iddialarla tersine çevirmeye çalışmak da anakroniktir ve Buti gibilerin yanlışıdır. Bana göre, Buti’nin yanıldığı nokta ahirzaman hadislerine ve olaylarına Nejad ile aynı pencereden ve zaviyeden bakmasıdır. Dolaylı da olsa Buti’nin zaviyesi Nejad’ın zaviyesinden farklı değil. Esat’ların güzelliğini Şam’ın güzelliğine veya Şam’ın güzelliğini Esat’ların güzelliğine bağlıyor! Esat’lardan başka kimsenin güzelliğini göremiyor! Maalesef bu hususta Buti’nin pusulayı şaşırdığı anlaşılıyor. Buti’nin siyasi anlayışı ve meşrebi kesinlikle şatahat üzerine kurulu. 1994 yılında trafik kazası sonucu vefat eden Basıl Esat için kendinden ‘perde açılsa cennette nimetlendiğini görürdünüz’ gibisinden sözlerin aktarılması pek de sağlıklı bir duruma işaret etmiyor. Elbette cennet ve cehennemin sahibi biz değiliz. Lakin sahibi adına bol keseden atmak da herhalde biz fani kullara yakışmaz.

¥

Galiba Şam halkı Buti’yi fazla şımartmış. Zira ‘Başkanlar ve Krallar Önünde Yapılan Konuşmalar’ gibi kitapların başlıkları bile bir kompleksi çağrıştırıyor. Velhasıl cihad hakkındaki analizleri ve halk hareketine yaklaşımı, Müslüman Kardeşler’in idamla yargılanmasına imkan veren ceza hukukunun 49’uncu maddesine bir ‘fakih katkısı’ olarak değerlendiriliyor. Bu bağlamda Buti’nin Esat rejimine fıkhi bir şemsiye ve himaye sağladığı ileri sürülüyor. Halbuki, son halk hareketlerini Yemenli ulemadan Abdulmecid Zindani gibiler emr-i bi’l maruf kapsamında görüyorlar. Buti ise asıl emr-i bi’l marufu kendisinin yaptığını ve muhaliflerin ise bu hususta bir katkı sunamadığını söylemektedir. Buti de biliyor ki, bunu söyleyenler kendisi hariç ya Suriye dışında ya da zindandadırlar. Dolayısıyla kendisine o kadarla da olsa müsaade edilmesi rejimle dostane münasebetlerinden ileri gelmektedir. Ve Cihad kitabındaki teorileştirmelerin dışında sahabeler Hazreti Ömer’e ‘Yanlış yaparsan seni kılıçlarımızla düzeltiriz’ demişlerdir. Bugün Suriye’de bunu söylemek terör suçlamasına maruz kalmakla eşdeğerdir. Buti de bunu bilir.

Lakin siyasi tavırlarını ilmine veya mezhebi duruşuna halel getirmek için kullananlar da aslında Buti’yi zayıflatalım derken güçlendiriyorlar. Zira, Ahmet Hayri Umeri gibi Buti münekkitlerinin, siyasi tavırlarını bahane ederek sanki Buti’den ilmen bir öç almak niyetinde oldukları seziliyor. Bu ise karşı tarafı güçlendirir. Umeri’nin tevessül meselesini gündeme getirmesi ve Buti karşısında Nasreddin Elbani’yi savunması ve keza Muhammed Abduh ve Cemaleddin Afgani’yi sahiplenmesi hem yanlış hem de meselenin özüyle alakalı değildir. Hele bazı yorumcuların da temas ettiği gibi bu meseleye tevessül ve vesilenin karıştırılması Umeri ve benzerleri açısından tam bir isabetsizlik ve çuvallamadır. Dervişin fikri ne ise zikri de oymuş! Keza Buti’nin yaklaşımını tasavvufa bağlamak da hem yanlış hem gereksizdir. Zira, Buti de tasavvufa muhabbet beslemekle birlikte bu meselede ince eleyip sık dokuyan şahsiyetlerdendir. Konuşmaları ve Haza Validi gibi kitapları buna tanıktır. Dolayısıyla tasavvufla meselesi olan bunu Buti’nin üzerinden yapmasın. Bunu yapanlar çözüm adına çözümsüzlük üretiyorlar.

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT