
Bunun gerçek adı İslamofobidir, ‘Müslüman karşıtı nefret’ değildir
İngiltere İşçi Partisi bu terimi resmi olarak terk ederse, bu semantik bir mesele değil, sistematik adaletsizliğin reddi anlamına gelir.
Shaheen Kattiparambil’in Middle East Eye’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
İngiliz İşçi Partisi'nin 2019 yılında yaptığı “İslamofobi” tanımını terk ettiği ve bunun yerine “Müslüman karşıtı nefret” odaklı yeni bir tanım benimsediği bildirildi.
Telegraph gazetesinde yer alan bir habere göre, hükümet tarafından henüz resmi olarak yayınlanmayan revize edilmiş metinde “İslamofobi”ye yapılan tüm atıflar çıkarılmış.
‘İngiliz Müslümanlar Üzerine Tüm Partiler Parlamento Grubu’ tarafından geliştirilen ve İngiltere Müslüman Konseyi, çok sayıda sivil toplum örgütü ve uzman tarafından geniş çapta desteklenen önceki tanım, İslamofobiyi “Müslümanlık veya algılanan Müslümanlık ifadelerini hedef alan bir tür ırkçılık” olarak nitelendiriyordu.
“İslamofobi” terimini “Müslüman karşıtı nefret” ile değiştiren yeni taslak, sadece dilbilimsel değil, aynı zamanda siyasi ve küresel açıdan da önemli bir ayrım yapıyor.
Terminoloji, ayrımcılığın bireysel önyargı sorunu olarak mı, yoksa ulusal ve uluslararası yapılara yerleşik sistematik, ırkçı bir gücün tezahürü olarak mı ele alınacağını belirler.
İslamofobi terimi, Müslüman topluluklar arasında onlarca yıllık savunuculuk, akademik çalışmalar ve yaşanmış deneyimlerin sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu terim, mağdurların kendilerinin de kabul ettiği bir gerçeği ifade eder; günlük yaşamlarında karşılaştıkları şüphe, dışlanma ve şiddet olaylarını daha geniş güç sistemleriyle ilişkilendiren bir gerçeği.
Önerilen değişiklik, bu kabulü ortadan kaldıracak ve Müslümanların deneyimlerini görünür ve inandırıcı kılan siyasi dili ellerinden alacaktır. Antisemitizm ve siyahîlere yönelik ırkçılık gibi benzer durumlarda, bu terimin önemini kabul etmek uzun zamandır kabul görmektedir.
Yorum almak için İşçi Partisi'ne başvurdum, ancak yayınlanma tarihine kadar bir cevap alamadım.
Yapısal fenomen
Bu diğer terimler, hükümet komiteleri tarafından rutin olarak sorgulanmaz, değiştirilmez veya yeniden tanımlanmaz. Nitekim, Keir Starmer, İngiltere başbakanı seçilmeden kısa bir süre önce, İngiliz Hindu topluluğunun endişelerini dile getirirken “Hinduphobia” terimini kullanmaktan çekinmedi.
İslamofobi teriminin meşruiyetini ortadan kaldırmak, Müslümanların çektiği acıları bir şekilde istisnai bir durum olarak ele almak anlamına gelir - dünyanın zaten nasıl adlandıracağını bildiği bir şey değil, hala tartışmaya açık bir şey olarak.
“Müslüman karşıtı nefret” terimi, aslında yapısal ve kolektif bir olguyu bireyselleştirir. Müslümanlara yönelik düşmanlığı, onu ahlaki veya psikolojik terimlerle sınırlayarak, eğitim veya nefret suçu müdahaleleriyle giderilebilecek bir hoşgörüsüzlük veya önyargı ifadesi olarak çerçeveler.
Bu depolitize edilmiş çerçeve, Müslüman karşıtı ırkçılığı kurumsal ve ideolojik köklerinden izole ederek, sistematik adaletsizliği ele almak yerine, tepkileri kişilerarası nezaket ve polislik alanıyla sınırlandırmaktadır. Sorunu Müslümanların marjinalleşmesinin politik ve yapısal yapısında değil, bireysel duygularda arayan bu revize edilmiş terim, nihayetinde iktidarın işleyişini belirsizleştirmektedir.
İslamofobi, Müslümanların nasıl ırkçı bir bakış açısıyla ele alındığını, ayrı ve aşağı bir medeniyet kategorisi olarak hayal edildiğini ortaya koyar. Bu çerçeve, İslamofobinin, Müslümanların siyasi, medya ve bürokratik kurumlar aracılığıyla yönetildiği, gözetlendiği ve disipline edildiği ırkçı bir yönetim biçimi olarak tanınmasını sağlar.
Yıllar boyunca yapılan araştırmalar, İslamofobinin diğer ırkçılık biçimlerine benzer şekilde işlediğini defalarca göstermiştir; İslamofobi, aidiyet ve dışlanmayı düzenleyerek Müslümanları, sözde İngiliz değerleriyle uyumsuz şüpheli bir kategori olarak üretir.
İki terim arasındaki ayrım, önemli siyasi sonuçlar da doğurur. Müslüman karşıtı nefret kavramı, dikkati nefret suçları ve toplumsal uyum programlarına sınırlarken, İslamofobi kurumsal suç ortaklığı ve yapısal ırkçılıkla mücadeleyi gerektirir.
İkincisi, Müslüman nüfusa yönelik şüpheyi normalleştiren Prevent ve diğer terörle mücadele stratejileri gibi devlet politikalarına yönelik analizlere yöneliktir. İslamofobi teriminin kullanılması, ayrımcılığın devletin kenarlarında değil, yönetimin temel uygulamalarının içinde yer aldığını ortaya koymaktadır.
Uluslararası yankı
İslamofobi, Avrupa'daki göçmenlik rejimlerinden Asya ve Kuzey Amerika'daki güvenlik politikalarına kadar, çeşitli coğrafyalarda Müslümanları ırksal özneler olarak üreten küresel bir güç oluşumu olarak işlev görmektedir. Bu ortak şüphe ve kontrol dili, Gazze'de devam eden soykırımda trajik bir şekilde örneklenmiştir. Burada Filistinlilerin insanlıktan çıkarılması, İslamofobik klişelere dayanarak Müslümanların harekete geçmesini fanatizm, Müslümanların hayatlarını ise değersiz olarak gösterir.
Gazze soykırımı, İslamofobinin küresel boyutunu ortaya koymaktadır. İslamofobi, yalnızca kültürel bir önyargı değil, güvenlik, medeniyet veya meşru müdafaa bayrağı altında Müslüman nüfusun kitlesel acılarını meşrulaştıran politik bir mantıktır.
Son olarak, İslamofobi terimi, Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Teşkilatı ve dünyanın önde gelen insan hakları ve sivil toplum kuruluşları tarafından benimsenerek uluslararası alanda geniş kabul görmüştür.
Buna karşılık, “Müslüman karşıtı nefret” terimi, bu tür bir uluslararası yankı veya kavramsal titizliğe sahip değildir. Bu terimin kurumsal olarak benimsenmesi, tarafsız bir dilsel düzenleme değil, hem küresel konsensüs hem de İslamofobinin sistematik doğasını görünür kılan entelektüel ve aktivist çabalar açısından sembolik ve politik bir gerileme anlamına gelecektir.
Özetle, İslamofobi, Müslüman karşıtı ırkçılığın yapısal, ideolojik ve ulusötesi dinamiklerini özetleyen daha titiz ve küresel olarak tanınan bir kavramdır, oysa “Müslüman karşıtı nefret” bu dinamikleri kişisel duygu meselelerine indirger.
Bu nedenle, terminoloji seçimi sadece dilbilimsel değil, aynı zamanda derinlemesine politik bir seçimdir, çünkü Müslümanların çektiği acının tesadüfî bir önyargı mı yoksa modern küresel sistemin bir özelliği mi olarak anlaşılacağını belirler.
Dil asla sadece kelimelerden ibaret değildir; kimin gerçekliğinin önemli olduğu ile ilgilidir. İslamofobiyi eleştirmek, sınıf odasından haber odasına, Birleşik Krallık sınırlarından Gazze'ye kadar tüm resmi görmek demektir. On yıllarca süren aktivizm ve tanınmanın ardından bu terimi değiştirmek tarafsız bir hareket olmayacaktır; en üst düzeyde bir silme eylemi olacaktır.
* Shaheen Kattiparambil, Leeds Üniversitesi Sosyoloji ve Sosyal Politika Fakültesi'nde öğretim görevlisidir.











HABERE YORUM KAT