1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Bir Cunta Faaliyeti Olarak 'Hareket Ordusu'
Bir Cunta Faaliyeti Olarak Hareket Ordusu

Bir Cunta Faaliyeti Olarak 'Hareket Ordusu'

II. Abdülhamid'e karşı yapılan darbede iki kritik askerî hamle etkili olmuştur: İlk olarak Hareket Ordusu'nun İstanbul'a hâkim olması, bu kararın alınmasına uygun zemini hazırlamıştır.

12 Nisan 2012 Perşembe 06:56A+A-

Karadeniz Teknik Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç Dr. Necmettin Alkan, 31 Mart darbesinin faili Hareket Ordusunu araştırmış:

Bir cunta faaliyeti olarak 'Hareket Ordusu'

Nisan'ın 13'ünde sabaha karşı patlak veren 31 Mart Vak'ası, 103. yıldönümü nedeniyle bir kez daha gündeme gelmektedir.

Özellikle de modern Türkiye'de belli aralıklarla cereyan eden askerî darbelerden olan 12 Eylül Askerî İhtilâli'yle alakalı yargılamanın aynı günlere denk gelmesi, 31 Mart Vak'ası'nın konuşulmasını, daha da bir elzem kılmıştır. Zira yakın tarihimizdeki askerî darbeler geleneğinin kökleri Osmanlı Devleti'ndeki modern askerî darbelere kadar geri gitmektedir. Bunlardan biri de, 31 Mart Vak'ası bahanesiyle Hareket Ordusu tarafından yapılmıştır. Dolayısıyla bu olay, günümüzdeki birçok soruna; asker-siyaset ilişkisi bağlamındaki tartışmalara ışık tutacak önemdedir.

Fakat öncelikle Hareket Ordusu Komutanı Mahmud Şevket Paşa'nın İstanbul'a girmeden önce askerlere yaptığı iddia edilen konuşma üzerinde durmak istiyoruz. Mahmud Şevket Paşa'ya ait olduğu iddia edilen ses kaydı, takriben 15 gün önce yayınlanmıştı ve büyük bir ses getirmişti. Mahmud Şevket Paşa'nın Yeşilköy'de Hareket Ordusu'na bu konuşmayı yaptığını düşünmüyoruz. Böyle bir konuşmanın yapıldığına dair bir bilgi, kaynaklarda geçmemektedir. Kaldı ki, böylesine hassas süreçte sayıları takriben 22 bini bulan çok farklı etnik ve dinî unsurlardan oluşan toplama bir orduya, bu ağır ifadeleri ve ithamları içeren bir konuşmayı Mahmud Şevket Paşa'nın yapması, stratejik olarak doğru da olmazdı. Zaten bu seferin asıl amacı askerlerden gizlenmişti. Sadece ileri gelen Jön Türkler ve subaylar, seferin gerçek amacını biliyorlardı ve hiçbir zaman da bunu açıkça telaffuz etmemişlerdi. Hatta İstanbul'a girmeden bir gün öncesinde Mahmud Şevket Paşa tarafından Yıldız Sarayı'na gönderilen telgrafta, II. Abdülhamid'in hedef alınmadığı net bir şekilde ifade edilmişti.

Ayrıca Mahmud Şevket Paşa'ya ait olduğu iddia edilen bu konuşma metni, tarihî gerçekliği olmayan abartılı ve yanlış iddialardan oluşmaktadır. Aslında bu, klasik bir Jön Türk/İttihâdcı ajitasyon ve propaganda metnidir. Dönemin kaynaklarında geçen bazı abartılı iddialar ve ifadeler bir araya getirilerek hadiseden sonra oluşturulmuştur. Dikkat edilirse kayıt, hitaptan daha ziyade bu türde bir metnin okuması havasını vermektedir. Kısacası bu, Mahmud Şevket Paşa tarafından askere hitaben yapılmış bir konuşma olmayıp; II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden sonra stüdyo yapımı basit bir propaganda plağıdır. Buna rağmen Murat Bardakçı'nın ve Mehmet Ö. Alkan'ın ısrarla bunun Mahmud Şevket Paşa'ya ait bir konuşma olduğunu iddia etmeleri, ilginçtir.

Yakın tarihimizin en önemli kırılma noktalarından biri olan Hareket Ordusu ve İstanbul seferi üzerinde durmak istediğimiz diğer gelişmedir. Bu ordu, başta Üçüncü Ordu'ya mensup askerler olmak üzere; gönüllü Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan siviller; Osmanlı yönetimine karşı mücadele eden Sırp, Bulgar ve Arnavut ayrılıkçı çete mensuplarından meydana gelen, "Kâbe-i Hürriyet" Selanik merkezli çok karmaşık 22 bin kişilik ilginç bir oluşumdu. Böylesine bir oluşumun teşkil edilmesinin görünürdeki nedeni, "Köhne Bizans" olan İstanbul'da meşrutî yönetimi ve anayasayı kurtarmaktı. Fakat gizli tutulan nihaî amaç ise, "Baykuş" II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesiydi. Tırnak içinde verilen ifadeler, hem Mahmud Şevket Paşa'nın iddia edilen ses kaydında hem de dönemin Jön Türk kaynaklarında geçmektedir.

Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesine karar verilmesi hakkında Hüseyin Kâni İrtem'in şu ilginç iddiası, Hareket Ordusu'nun İstanbul seferindeki arka planı yeterince izah etmektedir: 13 Nisan sabahının erken saatlerinde patlak veren 31 Mart Vak'ası'ndan dolayı saklanan İttihâd ve Terakkî Cemiyeti'nin ileri gelenlerinden Talat Bey, Ahmed Rıza Bey ve Doktor Nâzım Bey, Lazistan Mebusu Sudî Kartal Bey'in Vezneciler'deki evinde gizlice toplanarak durum değerlendirmesi yapmışlardı. Burada üç önemli karar almışlardı: (1) Selanik'ten bir ordunun İstanbul'a gönderilmesi, (2) Meclis-i Mebûsan'ın Yeşilköy'de toplanması ve (3) İsyanın bastırılmasının ardından II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesi.

Hazırlanan Hareket Ordusu'na mensup askerî birlikler Hüseyin Hüsnü Paşa komutasında 15 Nisan'da Selanik'ten hareket ederek Yeşilköy'e ulaşmışlardı. Mahmud Şevket Paşa ise, 22 Nisan'da Yeşilköy'e gelerek komutayı bizzat üstlenmiştir. 24 Nisan sabah erkenden İstanbul'a girmeye başlayan Hareket Ordusu, 25 Nisan'da şehre hâkim olmuş ve akşama doğru şehirde sıkıyönetim ilan edilmiştir. Şehirde kontrol ele geçirildikten sonra 27 Nisan'da Hareket Ordusu subaylarının vesayetinde toplanan Meclis-i Mebûsân, Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesi kararını almıştır. Takip eden saatlerde II. Abdülhamid Selanik'e sürülmüştür.

OSMANLI'DAKİ MODERN ASKERİ DARBELERİN SON HALKASI

II. Abdülhamid'e karşı yapılan darbede iki kritik askerî hamle etkili olmuştur: İlk olarak Hareket Ordusu'nun İstanbul'a hâkim olması, bu kararın alınmasına uygun zemini hazırlamıştır. Askerin bu süreçteki ikinci önemli yardımı; İttihâd ve Terakkî'ye mensup subayların, tahttan indirilme kararının alınacağı gün meclis localarının tamamını, neredeyse milletvekilleriyle aynı sayıda doldurarak meclisi kontrol altına almaları ve bu kararın çıkmasını sağlamalarıdır.

Meclisin II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesindeki rolü, orduya göre çok daha önemliydi. Burada meclisin Osmanlı anayasasını çiğneyerek yaptığı iki önemli hamle, belirleyici olmuştu: İttihâd ve Terakkî'nin ileri gelenlerinin inisiyatifinde, ihtiyaç olmadığı halde ve anayasa çiğnenip meclisin içi boşaltılarak Yeşilköy'de toplanmasının sağlanması, bu yoldaki ilk önemli hamledir. "Meşruluğu kendinden menkul" Millî Meclis adıyla Yeşilköy'deki Yat Kulübü'nde 22 Nisan'da toplanan mebusların çoğunluğu sağladıkları da şüphelidir. Elimizdeki mevcut bilgilere göre, gerek Yat Kulübü'nün hacmi ve gerekse toplantıya katılanların çelişkili iddiaları, bu sözde meclisin gerekli çoğunluğu sağlayamadığı şüphesini uyandırmaktadır. Fakat yine de meşruluğu tartışmalı olan bu meclis, II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesi kararını almak suretiyle, ikinci katkıyı da sağlamıştır. İstanbul'da sıkıyönetimin ilan edilmesinin ardından bu kez meclis binasında subayların vesayeti alında toplanan milletvekilleri II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesini görüşmüşler ve tehditle fetvanın alınmasından sonra hal' etmişlerdir.

Meclisin bu şekilde toplanarak Sultan hal' etmesi, Osmanlı anayasasına aykırı bir eylemdi. Askerin gözetiminde dahi olsa milletvekilleri, bu şekilde hareket etmekle anayasayı çiğnemişlerdi.

Özetlediğimiz bu süreçte Hareket Ordusu, İttihâd ve Terakkî Cemiyeti'nin nihaî amacı olan Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesinde çok önemli ve kritik bir görev ifa etmiştir. Hareket Ordusu olmadan, II. Abdülhamid bu şekilde alaşağı edilemezdi. Ordu, merkezdeki asıl yetkililerden herhangi bir davet ve emir almadan, sözde "millet" adına, aslında İttihâd ve Terakkî Cemiyeti adına, sözde meşrutî yönetimi "kurtarmak" iddiasıyla, aslında II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesi amacıyla, İstanbul'a gelmiş ve bunda başrolü oynamıştır. Kaldı ki, İstanbul'da meşrutî yönetimin kurtarılması gibi bir durum da söz konusu değildi. Meclis, 31 Mart Vak'ası'nın patlak verdiği ilk gün açıktı ve sonrasındaki günlerde resmî olarak toplantılara devam etmişti. Bunlara bir örnek vermek gerekirse, 17 Nisan'da yapılan ve Takvim-i Vekâyi'ye 57. Oturum olarak geçen bu toplantıya toplam sayısı 281 olan milletvekillerinin 191'i katılmış ve yeni Meclis Reisi seçilmişti. İlginç bir ayrıntı da şu olsa gerekir, Talat Bey isyanın üçüncü veya dördüncü günü, yani 17 veya 18 Nisan'da meclise gelerek Edirne'ye gitmek için izin dilekçesi vermiş ve iznini alarak İstanbul'u terk etmiş; malum neden için Edirne yerine Yeşilköy'e gitmişti. Talat Bey'in böylesine bir izni istemesi, meclisin ve meşrutî yönetimin yürüdüğünü göstermektedir. Ayrıca âsi askerler ilk günden itibaren kışlalarına çekilmeye başlamışlar ve ertesi günü hayat normale dönmüştü. İstanbul'daki Avrupalı devletlere ait Büyükelçilik raporları bunu net olarak ifade etmektedirler. Dolayısıyla, aslında Hareket Ordusu'nun sona eren bir isyanı tekrar bastırmaya geldiği tespiti yanlış olmasa gerekir.

Özetle, Hareket Ordusu'nun bu eylemi mevcut Osmanlı hukuk sistemine göre bir "askerî darbe" veya "ihtilâl" idi. Bu ihtilâl, modern askerî darbeler geleneğinin başladığı 1876-1908 ihtilâllerinin üçüncü ve son halkasını teşkil etmektedir. 31 Mart Vak'ası ise, Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indirilebilmesi amacıyla yapılmak istenen darbe için sadece bir bahane teşkil etmiştir.

ZAMAN 

HABERE YORUM KAT