1. YAZARLAR

  2. Melih Altınok

  3. Bilgehanlarla kurtulacaksa insanlık...
Melih Altınok

Melih Altınok

Yazarın Tüm Yazıları >

Bilgehanlarla kurtulacaksa insanlık...

27 Ocak 2012 Cuma 05:22A+A-

Sosyalist Enternasyonal, Kosta Rica toplantısında Türkiye hakkında son derece sert bir bildiri yayınladı.

Enternasyonal’in tutuklamalarla ilgili eleştirilerine büyük oranda katılıyorum. Bildiride kınanan Kılıçdaroğlu hakkındaki fezlekenin saçmalık olduğunu da başından beri söylüyorum.

Ancak Enternasyonal’in 2010 Referandumu’yla ilişkilendirdiği, yargının yürütme tarafından “ele geçirildiği” iddiasının AB’nin evrensel sol değerleriyle çeliştiğini düşünüyorum.

Biliyorsunuz, gerek Enternasyonal’den gerekse AB Parlamentosu’nun sosyalist kanadından 12 Referandumu’nda “evet”e açık destek gelmişti. Hatta CHP’nin Enternasyonal’i “hayır”a çağıran mektubu birlik tarafından yerden yere vurulunca, toprağı bol olsun Hikmet Bila gibi ulusalcı CHP muhipleri de köşelerinde “Avrupa’nın sol soytarıları” başlıklı yazılar kaleme almışları.

AP Sosyalist Grup Başkan Yardımcısı Swoboda, 11 Temmuz 2010 tarihinde bakın ne demişti:

“Anayasa paketi reformlara, özgürlüklere açık. Türk halkına daha fazla demokrasi ve özgürlük seçeneği sunuyor. Bu reform Türk halkına çok büyük kazançlar getirecektir. Bu özgürlükler kapsamında yargı ve asker de var. CHP’ye ve yeni liderine bizim tavsiyemiz, eğer sosyal demokrat bir parti olmak istiyorlarsa bu paketin arkasında durması ve desteklemesidir.”

Yargıyı ele geçirme iddiasına gelince...

Tüm Avrupa demokrasilerinde bırakın parlamentoyu, kimi zaman yürütmenin yargıdaki atamalarda belirleyici olduğu bir gerçek. Çünkü literatürde yargıya müdahale, ancak ve ancak yargısal süreçlere müdahaledir. Atamalar boyutunda halkın tek meşru temsilcisi parlamentonun müdahil olması müdahale değildir. Çağdaş anlamda kuvvetler ayrılığı ilkesinin özü de budur.

Peki, ne oldu da Referandum’a ve “anlamına” destek veren, Avrupalı üyelerinin domine ettiği sosyalistler, endişeli Türkiyeli ulusalcıları hoşnut eden bu bildiriyi yayınladılar?

Bunda elbette hükümetin yargı reformu gibi adımları, ulusalcı muhalefetin, askerî ve sivil bürokrasinin hararetini arttırmamak için rölantiye alması etkili oldu.

AK Parti, doğru bulduğu, kamuoyunun büyük kesiminin hazır olduğu ve en önemlisi vaat ettiği reform kürüne ara vererek, iyileşmeye başlayan hastalığın direncini arttırdığını, metastaz yaptığını göremiyor.

Hükümetin dışarıda reformlarını ve karşı tepkinin niteliğini yeterince anlatamadığı da açık. Alanı çok boş bırakıyorlar. AB üyeliği perspektifini ötelemeleri de cabası.

İkincisi, AB ülkelerinde bu konuların konuşulduğu paneller vs, adeta Referandum’un “hayır”cıları tarafından işgal edilmiş durumda. Şu örnek sanırım bu durumun güzel bir göstergesi.

Geçenlerde Hollanda Elçiliği’nin Ankara’da bir barda düzenlediği panele gittim. Konuşmacılar arasında meşhur bir gazetecinin de olduğu “light” panelde “Sivil vesayet geliyor, bir tutturmuşlar askerî vesayet tasfiye ediliyor” yakınmaları havada uçuşuyordu.

Konuşmacı akademisyenin barlardaki “dam sorununu” anlatarak yaptığı cinsiyetçilik eleştirisi bile, hükümetin gizli ajandasıyla ilişkilendirildi. Artık Türkiyeli olan yabancı televizyoncu ise “son zamanlarda Türk televizyonlarında sevişme sahnesi göremediği” tehlikesine dikkat çekti. Solcu bir gazetenin daha sonra ben söz alınca dışarı çıkacak muhabiri “Türban siyasal bir simge olarak yerleşiyor” deyince de söz almak farz oldu.

Uzatmayacağım. “Sorunları ve muhalefeti karikatürize ediyorsunuz. Eleştirileri sığ bir zemine çekip reform sürecini mahkûm ediyorsunuz. Askerî vesayetin tasfiyesini tali görmenizse içler acısı. Türkiye’nin sorunları ve siyasal iktidarın eleştiriye muhtaç uygulamaları bambaşka. Çizdiğiniz tablo sorunlu” minvalinde bir konuşma yaptım.

Arada elçilik görevlisine katılımcıların nasıl olup da bu kadar “homojen” seçilebildiğini sordum. “İlgi gösteriyorlar” dedi...

Allah dünya üzerinde hiçbir halkı ulus-devletiyle bir başına bırakmasın, temennisini dilimden eksik etmediğim için, gündemdeki konuları, halkların sigortası olduğunu düşündüğüm sınır aşan, demokratik, sivil örgütlülüklerinin perspektifiyle de okumaya çalışıyorum.

Bu yüzden gerek AB’nin gerekse Sosyalist Enternasyonal’in “işlevini” çok önemsiyorum.

Enternasyonal’in bu bildirisi üzerine AK Parti hamasete kapılmadan hatalarını, eksiklerini değerlendirmeli. Ancak Enternasyonal de AB de tanımlamaya çalıştığımız bu atmosferi görmeli.

Mesela, Türkiye’yi, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Sosyalist Kadın Grubu Başkanlığına seçilen, Dersim Katliamı’nı çağdaşlık harekâtı olarak tanımlayan CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülsüm Bilgehan’dan falan dinlediklerinde şüpheci olmalılar.

Zira biz Mesela sürgünlerden söz ediliyor. O sürgünlerde çok iyi yetişmiş genç kızlarda var. Belki o bölgede, ortaçağ şartlarında kalsalardı o aileleri kuramayacaklardı” tesbitleriyle hatırlıyoruz Sosyalist Kadın Grubu Başkanı’nızı ve “öbürsüleri”.

Sahi nasıldı Enternasyonal marşının o meşhur dizesi, hah hatırladım:

“Enternasyonalle kurtulur insanlık...”

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT