1. YAZARLAR

  2. Fatma K. Barbarosoğlu

  3. Başörtüsünün iğneleri: Bedeli ödenmiştir!
Fatma K. Barbarosoğlu

Fatma K. Barbarosoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Başörtüsünün iğneleri: Bedeli ödenmiştir!

31 Ekim 2008 Cuma 05:06A+A-

Salı günü, Frankfurt kitap fuarında Türkiyeli kadınların başlarını diğer İslam dünyasının kadınlarına göre daha muhkem bir şekilde örttüğünü bir kez daha gözlemlediğimden bahsetmiştim. Bu muhkemlik bilindiği gibi askeri törenlerde, ordu evlerine girişlerde bile sorun olmuş; MHP'nin "hediyesi" olarak tarihe geçecek başörtüsü "düzeltmesi" ile de resmi çizilerek yumuşatılma yoluna gidilmişti. "Yumuşatma" operasyonu, paradoksal bir şekilde anayasa himayesinde "asla ve kat'a, zinhar" kesinliğine götüren sürecin başlangıcı oldu.

Yumuşatma ifadesini özellikle kullandığımı söylemeliyim. Çünkü "babane tarzı" denilen ve genç kızların asla kabul etmeyeceği baş bağlama şeklinde, dünyaya dair her türlü isteklerden vazgeçilmişliğin, ununu eleyip duvara asmışlığın durağanlığı ve çoğu defa yavaşlıkla doğru orantılı olarak seyreden mutmain bir ifade vardır. Oysa üniversite okumaya talip olan genç kız, diplomasını aldıktan sonra yerinin "dış dünya" olacağını çok iyi bilmektedir. Talip olduğu üniversite diploması ile "durmaya" değil koşmaya hazırlık yapmaktadır. Bu koşuda başı açıklar kadar "dünyalı" olma, ama aynı zamanda ahreti kazanacak bir dünyalı olma hedefi vardır. "Devlet"in isteği olarak önden bağlanması şart koşulan başörtüsünde ise emre amade bir yumuşaklık vardır. Dünyadan vazgeçtim ben, yokmuşum gibi davranın mesajını veren bir teslimiyet.

Başörtülüleri seksen öncesi ve seksen sonrası olarak zamansal bir ayırma işlemine tabi tuttuğumuzda, enflasyonist baskıların ailenin ekonomi gücünü fazla etkilemediği 80 öncesi dönemde, kadınların büyük bir çoğunluğunun "babane" tarzı denilen şekilde başını örttüğünü görürüz. Tüketim toplumu özelliklerine sahip olmayan, daha geleneksel ilişkilerin yer aldığı bir dönemdir bu ve kendisini "ötekine" karşı değil en yakınındakine göre konumlandırma söz konusudur.

Tüketim kodları henüz geçerli olmadığından, ipek başörtülerin gramajları oldukça fazladır. Aslolan çeşitlilik değil dayanıklılıktır çünkü. İster metre işi alınmış olsun, isterse marka alınsın -ki o dönemin tek bir başörtü markası olduğunu hatırlatmaya gerek yok- başörtü yıllarca dayanmaktadır. Gerek başörtüsünün gramajından dolayı kaymama özelliği taşıması sebebiyle, gerekse tesettürlü kadınlar "dış dünya"da fazla vakit geçirmediğinden baştaki örtünün daima muhkem durmasını, yani kaymamasını sağlamak üzere iğneye ihtiyaç duyulmamaktadır.

70'li yılların sonunda başörtüsünü, uçlarını aşağı bırakmayarak boynuna bağlayan ve saçının tek bir telini bile göstermemeye itina gösteren "üniversiteli" denilen örtme tarzı yayılmaya başladı.

"Üniversiteli" bağlama şekliyle, geleneksel kadının eve ait olan konumunun değiştiği imleniyordu. Başını "üniversiteli" tarzında bağlamış kişi, ya öğretmen, eczacı, doktor ya da üniversite öğrencisidir. Başın bu şekilde bağlanması ile bir taraftan "geleneksel kadın" imajına karşı "üniversiteli" imajı oluşturulurken diğer taraftan ev dışındaki zamanın "tebliğ"e uygun olarak yaşandığı da gösterilmiş oluyordu.

Türkiye'deki kadınlar ile yurt dışında bulunan Türkiyeli kadınların aynı tarzda, yani muhkem bir şekilde başlarını örtmelerini, "öteki" nin taarruz ve tacizinden korunurken, konumundan da asla vazgeçmeyen bir direncin ifadesi olarak "okumak" da mümkün.

Türkiye'deki başörtülü kadınların laikçilerin "bunlar ninelerimiz gibi değil" suçlamalarına, liberallerin ise estetik şiddet kodlarını kullanarak verdikleri rükuşluk karnelerine muhatap olmaları, onları başlarını her türlü maddi ya da manevi etkiye karşı korunaklı kılmaya zorluyor. O kadar ki bu muhkemlik, bazen sınırları aşarak başın üstünde ikinci bir baş kadar yüksek ve katı bir yapıya dönüşebiliyor.

İslam dünyasındaki diğer kadınların, özellikle Arap dünyasındaki kadınların kıyafeti ise kamusal alan ayırımını yaşamadıklarının ifadesi. Ev içinde ya da kına gecesi, düğün gibi özel bir günde giyilebilecek bir kıyafetin üstüne almış oldukları abayenin biteviye siyahlığı ile abayenin altından görünen ipekimsi frapan kıyafetler ve kuaförden çıkılmış da kısa bir süreliğine öylesine başın örtülmüş olduğu izlenimini veren baş bağlama şekli...

Türkiyeli kadınların başlarını bu kadar muhkem örtme tarzlarında, tarihi kodların devam ettiği tespitini de yapmak mümkün. Arap dünyasının kadınlarıyla Türkiyeli kadınların başlarını örtme biçimi mukayese edildiğinde, Türk kadınlarında başın iktidarı simgeleyen bir "yücelik" ile örtüldüğü dikkat çeker. Orta Asya bozkırlarında at binip kılıç kuşanan Türk kadının genetik kodları başörtüsü yasaklarına dirençte de ortaya çıkıyor. Türkiyeli kadınlar başlarını örtmenin bedelini günlük hayatın her safhasında ödedikleri için yaşamakta olduklarının etkisiyle başlarındaki örtüyü olabildiğince muhkemleştirerek buradan "iktidar" mesajı vermekteler. Türkiye'deki çeşitli çevreler bu "iktidar" mesajını, iktidarda olan bir siyasi parti ile ilişkilendirme yoluna giderek, kökleri çok daha derinlerde olan bir meseleyi günlük siyasetin sığ ve bulanık sularına çekiyor ve kendilerine taraftar toplama yoluna gidiyor. Bu gidişse meseleye bir düğüm daha atıyor.

Tesettürlü kadınlar kökeni Göktürk kadınlarına kadar uzanan "muktedir kadın" imajını, modern kıyafetler ve özellikle de baş bağlama şekli ile güncelliyor. Belki de "Devlet"in hoşuna gitmeyen, kökü mazide olan bu güç.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT