1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. “Babam İçin”de Futbol Nerede Duruyor?
“Babam İçin”de Futbol Nerede Duruyor?

“Babam İçin”de Futbol Nerede Duruyor?

“Babam İçin” tamamen umudu, hayalleri gerçekleştirme azmini işleyen, ahlaki zaaf taşımayan, holiganizme varmadan derdini anlatan zarif bir baba-oğul filmidir.

09 Temmuz 2012 Pazartesi 21:04A+A-

Süleyman Ceran / Haksöz Haber

William Brennan’ın (Perry Eggleton) kısaca “Will” in hüzünlü ama umut dolu hikâyesini izliyoruz. Yapımcılığını Galata Film’in kurucularından Taha Altaylı’nın yaptığı film, Türkçe’ye “Babam İçin” ismiyle servis edildi. Babam İçin, peşpeşe yaşadığı acıları bir hamayıl gibi boynunda taşıyan bir çocuğun serüvenini bize içtenlikli bir sadelikle aktarıyor. Annesini kaybettikten sonra bir yatılı okula verilen Will, üç yıldan beri görmediği babasının bir anda gelivermesinin şaşkınlığını yaşamaktadır. Baba Greth Brennan (Damian Lewis) eşini kaybedince derin üzüntülere gark olmuş ve kendini kuzey denizlerinde yalnızlığa uğurladıktan sonra Allah’ın inayeti ile kendini toparlamış ve çocuğu için geri dönmüştür. Aralarındaki tek bağ ise yıllar önce gittikleri maçlardan ibarettir.

Will’in arkadaşı Simon tam bir bilim tutkunudur. Süpernova’nın büyük bir enerjiyle patlayıp dağılan yıldız olduğunu ondan öğreniriz. Will bu veri üzerine “Gerard da futbolun süpernovası” cümlesini kurar. Başlangıçta yapısı, iyonize madde olan plazma şeklindeki bir süpernovanın parlaklığını yitirmesi haftalar ya da aylar sürebilir. Bu süre zarfında yaydığı enerji, güneşin 10 milyar yılda yayacağı enerjiden daha fazla olduğu bilgisini, bize internet ansiklopedisi taşır. Süpernova’nın tanımı, Will’in hayatında anneye, babaya ve en çok da yarım kalmış ama çok yoğun yaşanmış sevgiye karşılık gelir.

Will, babasını o kadar çok sever ki birlikte gittikleri maçların eskizlerini yapıp durur ve babasının tuttuğu Leverpool takımına karşı derin bir bağlılık taşır; tüm maçlarından haberdardır, oyuncuların geçmişlerine kadar her şeyini bilir. Baba çıkıp geldikten sonra getirdiği hediye, İstanbul’da gerçekleşecek olan Şampiyonlar Ligi finaline iki bilettir. Birlikte yurtdışına çıkmayı hayal eden baba “Ben Kenny Dalglish değilim. Her şeyi düzeltecek sihirli değneğim yok ama elimden geleni yapacağım” derken İskoçların en meşhur oyuncularından biri olan adına bir filmin yapıldığı ve yapımın son bölümünde perdeye dâhil olacak olan Kenny Dalglish ile kendi hazırbulunuşluğunu çocuğunun anlayacağı bir dille ifade eder. O mükemmel değildir ama kesinlikle iyi niyetlidir. Baba-oğul çok mutludurlar ama bu durum fazla sürmeyecek, baba geçireceği bir beyin kanaması sonucu hayatını kaybedecektir.

Yaşadığı acı ile hayalleri birden çatışan çocuk, biletleri alıp okuldan kaçarak İstanbul yoluna revan olur. Önce Fransa’ya bir tırın dorsesindegizlenerek geçer; parasını çaldırır. Burada tanıştığı Alek Zokiç (Kristian Kiehling) isimli eskiden profesyonel futbol oynamış şimdilerde kamyonet şoförü olan gencin yardımı ve yoldaşlığı ile yola devam eder. Sıradaki ülke Bosna Hersek’tir. Kendisi de bir Boşnak olan Alek, lastikler yandığı için dumanlar içinde, kente girince geçmiş zamanlar gelir aklına. Bosna sahneleri oldukça iç acıtıcıdır ve kara mayınlarının ne kadar tehlikeli olduğunu anlatır. Ezan sesi çok hoş gelir kulağa. Will’in “bu ses de nedir?” sorusuna Alek’in “ayakkabılarını bağlayıp sahaya çık demek” cümlesinin saçmalığı havada kalır. Will’le Alek’in yolculuğuna Leverpool’un bilinenin aksine naif taraftarları eşlik eder ve yol onları İstanbul’a getirir. Sonrası bir takım engellere rağmen Leverpool-Milan Şampiyonlar Ligi Final maçına kadar uzanır.

“Babam İçin”de Futbol Nerede Duruyor

“Babam İçin” filmi futbol eksenli bir film değildir. Bir çocuğun dramla umut arasındaki çırpınışlarına benzerliğinden ötürü bir fon olarak futbol sevgisi ve bir takım konur. Öbür türlü olsa her tarafından zarafet akmazdı filmin. Belki de bundaki en büyük pay “Babam İçin”in yönetmeninin bir kadın olması olabilir. Yönetmen Ellen Perry, Duygu Kocabaylıoğlu’na verdiği mülakatta “Hikâyeyi ilk kurguladığımızda hangi futbol takımını koyacağımızı baştan kesinleştirmemiştik ama senaryonun merkezindeki takımı Liverpool olarak seçince, Şampiyonlar Ligi maçlarını düşününce, finalin de İstanbul’da olması çok güzel oldu. Bizim yeniden canlandırdığımız maç, seyirci sayısıyla, skoruyla ve Liverpool’un geriye düşmesine rağmen tutkusunu kaybetmeden oyuna asılıp galip gelmesiyle de ayrıca tarihe geçen bir olaydı. Takımın bu yönü bence Will’in hikâyesiyle de paralellik oluşturdu.” derken bunu kasteder aslında.

Adı, holiganizmle, şiddetle anılmış bir takım olan Leverpool’un bu filmde yer alması ilginçtir. Daha önce Heysel ve Hillsborough Felaketleri olarak anılan olaylarda onlarca taraftarı ölen takımın şiddetle anılan tarihi yerine, olması gerekenin gösterilerek halden anlayan naif taraftar görüntüsünün verilmesi oldukça şık durmuş.

Filmin başlarında Will’in yatakhanedeki duvarında asılı olan takım resimlerinin yanında “Asla Yalnız Yürümeyeceksin!” (You'll Never Walk Alone) yazılı atkı dikkat çekiyor. Son elli yıldır Leverpool’un şarkısı olan bu melodi, kahramanımızın da yalnızlığına telmihte bulunarak umut veriyor diyebiliriz. Öyle ki babasını yitirdiğinde bile Alek belirerek ona yoldaşlık yapıyor ve yalnız yürümesine müsaade etmiyor. Şarkı bu nedenle sembolik olarak filmde olması gerektiği yerde duruyor.

Leverpool- AC Milan maçının seçilmesi de sürpriz değil. 3-0 geriye düştüğü karşılaşmayı beraberliğe taşıyan ve sonrasında penaltılarla şampiyon olan Leverpool’un bu maçı annesini ve babasını kaybedip umudunu yitiren Will’in hayallerinin peşine gitmesine de karşılık geliyor aslında. Bu bağlamda filmin senaryo yükünü yönetmenle birlikte sırtlayan Zack Anderson’u da tebrik etmek gerekiyor.

Sonuç

 Ülkemizde modern paganizm/putperestlik unsuru olarak beliren futbol, kendine mabed olarak statları seçtiği için apayrı bir din olarak ortalarda geziniyor. Örgüt kurmaktan, şike yapmaktan ve teşvik vermekten ceza almış yani yüz kızartıcı suçlar işlemiş birini, yalnızca bir futbol kulübünün başında olmasından dolayı binlerce kişinin kurtarıcı gözüyle gördüğü bir ülkede bu film çok farklı algılanabilir. “Babam İçin” tamamen umudu, hayalleri gerçekleştirme azmini işleyen, ahlaki zaaf taşımayan, holiganizme varmadan derdini anlatan zarif bir baba-oğul filmidir. 

HABERE YORUM KAT