1. YAZARLAR

  2. Süleyman Seyfi Öğün

  3. Aydın kamusallıkları
Süleyman Seyfi Öğün

Süleyman Seyfi Öğün

Yazarın Tüm Yazıları >

Aydın kamusallıkları

02 Mayıs 2013 Perşembe 22:56A+A-

Kamusal hayât tek boyutlu değildir. İçinde çok farklı kamusallıkları barındırır. Özellikle de modern kamusal hayât bu noktada zengin bir çeşitlenmeyi içerir. Bu çeşitlenmelerin çok dikkât çekici bir örüntüsünü de entelektüel kamusallık oluşturur. Jurgen Habermas entelektüel kamusallığı bir burjuva gelişme olarak kadim saray kamusallığının karşısına koyar ve başka bir kavramla; 'edebî kamusallık' olarak tanımlar. Doğrudur da. Çünkü entelektüel burjuva kamusallığının kitâbî bir dünyası vardır. Entelektüelin önde gelen niteliği okur yazarlıktır.

Entelektüel kamusallık aslında tuhaf ve çelişkili bir yapılanma gösterir. Bir yanıyla modern dünyanın kültürel zenginliğini olanca birikimiyle onlara borçlu olduğumuz muhakkaktır. Farkındalık ve bilinç modernliğin baskın kavramlarıdır ve bu kavramların içini dolduran ne varsa entelektüellerden türemiştir. Onların yazıp çizdiklerini okuyup özümseyerek farkındalığımızı arttırır, bilinçlerimizi keskinleştiririz. Zihnimizdeki yüzeysel, kopuk kopuk izlenimler onların elinden çıkma eserlerde derinleşir ve ilişkilenir.

Öte yandan kitâbî dünyanın aşırı yorumlara açılan bir asimptotu da mevcuttur. Bir noktadan sonra kitâbî dünya, dogmatik hatta narsisistik bir nitelik kazanır. Kitap hakikâti anlatmak için yazılırken, bir noktadan sonra kendi hakikâtini peydahlar. Yani hakikâtin temsili olmaktan çıkıp, hakikâtin kendisi hâline gelir. Sürecin öznesi olan entelektüelin ontolojisini çarpıklaştıran ve onu narsisistik saplantılara götüren vahim nokta da budur. Hayâtın dayattığı hakikât ile kitâbî hakikât arasındaki mesâfe büyüdükçe, entelektüeller bunun mâkûl gereği olan gözden geçirip düzeltmelere gideceğine, çoğu kez sâhibi olduğu kitâbî hakikâtine gömülür ve onu hayâttan daha hakiki görmeye başlar. (Entelektüllerin kendi aralarında neden bu kadar kavgalı olduğunu da hakikât savaşlarına yormak adına alâmet çoktur). Hâsılı dogmatizm pek çok kereler revizyonizmi ezer.

Edward Said entelektüeli sonu gelmeyen bir sürgünlük hali olarak tanımlarken haklıdır. Ama bu sürgünlük hali onun mevcûda itirazından (anti-establishment) dolayı, başına gelen trajik ya da dramatik durumlarla sınırlı değildir. Entelektüel ontoloji, sürgünde olmanın trajik hâlini kronikleştirmeyi de sever. Yalnız olmak, anlaşılmamak vb duygular entelektüelin 'patetik' ve 'heroik' dünyasının vazgeçilmez yapı taşlarıdır. Yâni entelektüel olmak, biraz da istekli gönüllü bir sürgünlüktür. Hayâtın hakikâti karşısında yanlışlanmış olmak ona bir şey kaybettirmez. Bunu çoğu kez füturizmi ile aşar. 'Bir gün gelecek, onun söylediklerinin doğru olduğu anlaşılacaktır'... Hâsılı entelektüel yanlışlarını estetize etmeyi de iyi bilir.

Entelektüeller kitâbî kültürü tasfiye eden ve Ong'un yazdığı üzere 'ikincil şifâhî kültür' evresinde daha derin bir ontolojik bunalım yaşıyor. Artık entelektüel ya da edebî kamusallık, başka kamuları etkileme gücünü büyük ölçüde kaybetti. Kitap postmodern dünyada taşınması her geçen gün daha da ağırlaşan bir yüktür. Entelektüel de artık derin yapıtlar peşinde koşmayacak, daha çok konuşacak; eğer yazması gerekiyorsa konuşur gibi yazacaktır. Dogmalarından arınan ve şenlikli toplumun bir parçası haline gelen entelektüellerin elinde sadece narsisizmleri kaldı. Entelektüeller kâbusu sanıldığı gibi ne savundukları ahlâkî değerler ne öz saygıdır: Onlar için tehlike, narsisizmini zora sokan îtibar kaybından başka bir şey değildir. Entelektüellerin içinde daha da çocuklaştıkları kavgalara derin anlamlar yüklemek safdilliktir. Mevlâna'nın yüzyıllar önce uyardığı gibi, 'söylenene değil, söyleyene bakın'...

YENİ ŞAFAK

 

YAZIYA YORUM KAT