1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Avrupa Birliği için Gazze'deki soykırım ne ifade ediyor?
Avrupa Birliği için Gazze'deki soykırım ne ifade ediyor?

Avrupa Birliği için Gazze'deki soykırım ne ifade ediyor?

Kemal İnat, AB'nin Gazze'de yaşanan vahşete karşı takındığı tutumu incelerken Avrupa halklarının tepkisi ile ABD arasında denge bulma siyasetinin işlevsizliğine dikkat çekiyor.

27 Mart 2024 Çarşamba 17:00A+A-

Kemal İnat / Kriter

Avrupa Birliği’nin Gazze soykırımı politikası: Josep Borrell ve Ursula von der Leyen üzerinden bir okuma

Gazze’de dört aya yakın süredir İsrail tarafından bir soykırım gerçekleştirilirken dünyada hiç kimsenin kameralar önünde yaşanan bu soykırımı engellemeye yetecek gücünün olmadığı görülüyor. İsrail saldırılarına karşı çıkan ülkelerin sayısı, ona destek veren ülkelerin sayısından çok daha fazla kuşkusuz ama karşı çıkanların kararlılığı ve cesaretinin soykırıma destek verenlerin kararlılığı kadar olmadığı anlaşılıyor. Avrupa Birliği, ABD’den sonra İsrail’in Gazze halkına karşı uyguladığı soykırımı en fazla destekleyen ve mümkün kılan ikinci önemli aktör olarak karşımıza çıkıyor. İsrail’e yapılan ekonomik ve askeri yardımlardan, BM’deki oylamalarda kullanılan İsrail yanlısı oylardan ve Gazze’yi hedef alan saldırılara dair destek açıklamalarından bu desteğin boyutları anlaşılıyor. Ancak AB’nin Gazze politikasının yekpare bir İsrail destekçisi politika olduğunu ileri sürmek de yanlış olacaktır. İspanya, İrlanda ve Belçika gibi bazı AB ülkelerinin liderlerinin İsrail’in Gazze halkına yönelik katliamlarını eleştiren açıklamaları olduğu gibi Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell gibi bazı AB yetkililerinin de İsrail’in katliam politikasına karşı giderek daha ağır suçlamalarda bulunup ateşkes çağrısı yaptığı görüldü. Buna karşılık Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen gibi isimler, baştan beri “AB, İsrail’in yanındadır” açıklamasının arkasında duran ve İsrail saldırganlığını destekleyen bir politika izlediler.

İsrail’in Gazze’ye yönelik katliamlarının başladığı ilk günlerde bile İsrail’in Gazze’ye karşı uyguladığı topyekun ablukanın uluslararası hukuka aykırı olduğunu dile getiren Borrell, bazı Avrupalı siyasetçilerin Filistin’e yapılan yardımların kesilmesi yönündeki açıklamalarına da karşı çıkmıştır. Borrell aynı açıklamasında, İsrail’in kendisini savunma hakkı olduğunu ancak bunu uluslararası hukuka uygun şekilde yapması gerektiğini ve İsrail hükümetinin bazı kararlarının buna aykırı olduğunu da ifade etmiştir. Bu açıklamadan yaklaşık iki hafta sonra İsrail saldırılarına verilecek “insani aranın” kuşatılmış bölgelerdeki insanlara yardım ulaştırılması için en önemli konu olduğunu vurgulamıştır. Von der Leyen dahil pek çok Avrupalı politikacının insani ara ya da ateşkesten bahsetmeye cesaret edemediği ve konuyla ilgili açıklamalarda sadece İsrail’in kendini savunma hakkı nakaratını tekrarlayıp onun tarafından gerçekleştirilen katliamları eleştirmekten imtina ettiği bir dönemde, Borrell’in bu açıklamaları, kuşkusuz İsrail yönetimini ve onun arkasındaki Batı dünyasını sarsmış, Siyonist ağı ciddi şekilde rahatsız etmiştir.

Borrell, katliamın ilerleyen dönemlerinde “Ukrayna'da uluslararası hukuka başvururken, bunu Gazze'de göz ardı edemeyiz” ifadesiyle Gazze konusunda Batı’nın çifte standart uygulamaması uyarısında bulunurken, uluslararası toplumun İsrail-Filistin sorununa çözüm bulma konusunda başarısız olduğunu, bu başarısızlığı Güvenlik Konseyi’nin oy birliğiyle alacağı iki devletli çözüme dair bir kararla telafi edebileceğini de ifade etmiştir. İsrail tarafından gerçekleştirilen soykırımın boyutunun büyüdüğü son haftalarda ise Borrell gerek İsrail’e gerekse ona yoğun destek veren ABD’ye yönelik eleştirilerini artırmıştır. 12 Şubat’ta yaptığı bir açıklamada, Gazze’de çok insanın ölmesinden rahatsızlığını dile getiren Amerikan Başkanı Biden’ı “Eğer çok fazla insanın öldürüldüğüne inanıyorsanız, belki de bu kadar çok insanın öldürülmesini önlemek için daha az silah sağlamalısınız” ifadeleriyle suçlamıştır.

Borrell’in aksine Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, gerek destek amacıyla İsrail’e yaptığı ziyaret sırasında gerekse sonrasında yaptığı açıklamalarda İsrail’in katliamlarını eleştirmeden bu ülkeye koşulsuz destek açıklamaları yapmıştır. Bu tavrı nedeniyle aralarında AB çalışanlarının da bulunduğu Avrupa’nın sağduyulu çevreleri tarafından eleştirilmiştir. 800’den fazla AB çalışanı ve diplomatı, von der Leyen’e yazdıkları bir mektupta, “Sizleri (von der Leyen) tüm Birliğin liderleriyle birlikte ateşkes ve sivil yaşamın korunması için çağrı yapmaya çağırıyoruz. Bu, AB varlığının özüdür” diyerek, “AB'nin tüm güvenilirliğini kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğu” uyarısında bulunmuştur. Avrupa Parlamentosu’nun sosyalist üyelerinden Clare Daly, aşırı İsrail yanlısı tutumu nedeniyle von der Leyen’i “Frau Genocide” (Bayan Soykırım) olarak isimlendirmiş ve İsrail’i savunmak için AB üyelerine baskı yapmakla suçlamıştır.

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog (ortada), İsrail'de temaslarda bulunan Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen (sağda) ve Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola (solda) ile Tel Aviv'de bir araya geldi. (IDF Spokesperson Unit. / AA, 13 Ekim 2023)

 

Von der Leyen’in İsrail Yanlılığı

Bu yazıda, Josep Borrell ve Ursula von der Leyen’in İsrail tarafından gerçekleştirilen Gazze Soykırımına yönelik tutumlarının neden farklılaştığı analiz edilecektir. Öncelikle, bu iki siyasetçinin tavırlarının anlaşılması için genel siyasi yaklaşımları hakkında birkaç tespit yapmak yerinde olacaktır. İspanyol bir siyasetçi olan Josep Borrell, bu ülkedeki merkez solu temsil eden İspanya Sosyalist İşçi Partisi’nde (PSOE) siyasete girmiş, bu parti çatısı altında İspanya ve Avrupa Parlamentosunda siyaset yapmış, İspanya’da dışişleri bakanlığı dahil olmak üzere değişik bakanlıklarda bulunmuş ve 2019’da AB’de fiili dışişleri bakanlığı olarak bilinen Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği makamını üstlenmiştir. Alman siyasetçi Ursula von der Leyen ise Almanya’daki merkez sağ parti Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) çatısı altında siyaset yapmış, bu ülkede savunma bakanlığı dahil olmak üzere değişik bakanlık görevlerinde bulunduktan sonra 2019’da Avrupa Komisyonu Başkanı olarak atanmıştır.

Her iki ismin bu kimliklerinin onların Gazze katliamına yaklaşımlarına nasıl etki ettiğine bakıldığında, üç düzlemdeki aidiyetleri açısından bir analiz yapmak mümkündür: AB’deki görevleri, AB öncesi siyaset yaptıkları ülke ve siyasi parti aidiyetleri. Bu açılardan bakıldığında, von der Leyen’in üç kimliğinin de onu İsrail yanlısı bir tavır almaya zorladığı, buna karşılık Borrell’in Yüksek Temsilcilik görevinin onu İsrail yanlısı olmaya zorlarken, sosyalist bir İspanyol siyasetçi olmasının, kendisini Gazze konusunda zamanla “tarafsız” bir çizgiye yönelttiği tespitini yapmak mümkündür. Gazze konusunda “tarafsız” çizgiden bahsederken, sivil halka yönelik katliamlara karşı çıkılması ve derhal ateşkesin sağlanması çağrısında bulunulmasını kastediyorum ki insan hakları ve uluslararası hukuktan yana olmak bunu gerektiriyor.

Önce iki siyasetçinin parti ve ülke aidiyetleri açısından Gazze politikalarını analiz etmek gerekirse, von der Leyen’in siyaset yaptığı CDU’nun İsrail konusundaki politikası, Almanya’nın bu konudaki politikasına da damga vurmuştur. İlk Şansölye Konrad Adenauer’den beri CDU, İsrail’in güvenliğini Alman dış politikasının temel hedeflerinden biri olarak tanımlamış ve bu ülkenin her şartta desteklenmesi yönünde bir politika izlemiştir. Bu aşırı İsrail yanlısı politikanın gerekçesi olarak CDU’nun Hitler döneminde Yahudilere karşı gerçekleştirilen soykırımın diyetini ödemek istemesi gösterilse de Uluslararası İlişkiler biliminin devletlerin dış politika davranışlarına dair analizleri bu açıklamanın sorunlu olduğunu ortaya koymaktadır. Devletlerin dış politik davranışlarına yön veren temel güdü “diyet ödemek” ya da “vicdan” değil “çıkarlar”dır ve Almanya’nın aşırı İsrail yanlısı politikasına da CDU gibi bu ülke siyasetini belirleyen aktörlerin çıkar tanımlamaları karar vermektedir. CDU’nun Almanya’nın çıkarları için en uygun gördüğü yol, dünya siyasetine yön veren Siyonist lobi ile uyumlu bir dış politika izlemekten geçmektedir. Bu lobinin en etkin olduğu ülkelerin başında dünyanın askeri ve ekonomik kapasitesi en yüksek ülkesi olan ABD’nin gelmesi, Alman dış politikasına yön veren CDU gibi aktörlerin dış politik rasyonalitesini göstermektedir. Bu açıdan bakıldığında, Almanya’nın sık sık dile getirdiği insan hakları kavramının bu ülkenin dış politikasının şekillenmesinde hiçbir önemi yoktur. Önemli olan Siyonist lobinin ve ABD’nin yanında konumlanarak Almanya’nın çıkarlarına zarar gelmesinin önlenmesidir. İşte Ursula von der Leyen böyle bir geleneğe mensup bir siyasetçidir. Bu geleneğe ait olması onun Gazze soykırımında, soykırım kurbanı Gazze halkının değil de fail İsrail’in yanında olmasını açıklıyor.

 

Borrell’in İnsan Hakları ve Hukuk Yanlısı Tavrı

Aynı tespitleri von der Leyen’in Avrupalı kimliği üzerinden de yapmak mümkündür. Avrupa’nın en önemli entegrasyon girişimi olan AB’nin İsrail ve Filistin’e yönelik politikası da Siyonist lobinin ipoteği altındadır. Bu ipoteğin inşa ve icra süreçlerine baktığımızda dört tür aktörle karşılaşırız. İlk olarak doğrudan Siyonist lobiye mensup olan siyasetçi, bürokrat ve medya mensuplarının Avrupa’da İsrail yanlısı ve Filistin karşıtı bir söylem inşa ettikleri görülmektedir. İkinci olarak bu lobi mensuplarıyla yakın temas halinde olan ve onların desteğiyle belli pozisyonlara gelmiş ya da pozisyonlarını koruyan aktörlerin de İsrail yanlısı söylemi tekrar etmeleri söz konusudur. Üçüncü grupta ise İsrail saldırganlığını eleştirmenin Siyonist lobinin öfkesine yol açacağını bildikleri ve bu öfkenin sonuçlarından korktukları için İsrail’e destek vermekten başka seçeneği olmadığını düşünen siyasetçiler ve medya mensupları vardır. Dördüncü grupta ise bedeli ne olursa olsun insan hakları ve hukuktan yana olmayı tercih eden ve genel olarak İsrail saldırganlığına olduğu gibi Gazze soykırımına da karşı çıkan siyasetçiler ve medya mensupları vardır. İşte Josep Borrell gelinen nokta itibariyle bu dördüncü gruba mensuptur. İsrail tarafından gerçekleştirilen vahşetin boyutu ve benzersizliği, onu “temkinli” pozisyonunu terk edip soykırıma karşı çıkan açıklamalar yapmaya zorlamıştır.

Borrell’in Siyonist lobinin etkisinin Almanya’ya göre çok daha sınırlı olduğu İspanyalı bir siyasetçi olması ve yine gerek Siyonist lobinin gerekse ABD’nin baskılarına karşı durma konusunda başarılı bir karneye sahip olan İspanya Sosyalist İşçi Partisi çatısı altında siyaset yapması, Gazze konusunda partisinin de savunduğu Avrupalı değerler arasında yer alan insan hakları ve uluslararası hukuka saygı konusunda von der Leyen gibi savrulmasını önlemiştir. Aynı partiye mensup İspanya Başbakanı Pedro Sanchez’in İsrail saldırganlığına karşı çıkan ve ateşkes talep eden Avrupalı liderlerin başında gelmesi, PSOE’nin insan hakları ve uluslararası hukuka saygı konusunda genel olarak tutarlı bir yaklaşıma sahip olduğuna işaret etmektedir. Ancak Avrupa’da Borrell gibi siyasetçilerin sayısının az olması ve von der Leyen gibi siyasetçilerinin etkinliğinin fazla olması AB’nin bugüne kadar katliama seyirci kalması sonucunu doğurmuştur.

HABERE YORUM KAT