1. YAZARLAR

  2. Sümeyye Demir

  3. Ateşle Dans Etmek
Sümeyye Demir

Sümeyye Demir

Yazarın Tüm Yazıları >

Ateşle Dans Etmek

22 Ağustos 2009 Cumartesi 00:38A+A-

Saat gecenin biri. M. İslamoğlu Hucurat suresini tefsir ediyor. Gıybeti, gıybete götüren nedenleri, gıybet edeni bekleyen akıbetleri anlatıyor tehditkâr. Dinledikçe balyozlar iniyor tepeme. Küçüldükçe küçülüyor, battıkça batıyorum koltuğumun içinde.

Sanki bizler değildik her gün çocuklarımızla, arkadaşlarımızla, akrabalarımızla gıybet konusunda konuşan, tartışan, zararlarından Allah’a sığınma yeminleri eden. İlk defa duyuyormuşçasına saplanıyor beynimin hücrelerine her bir kelime. Sarsıyor, sendeletiyor, terletiyor, alçaltıyor… Demek tekrar hatırlamak, tekrar üzerinde düşünmek, her gün zikredip fenalıklarından Allah’a sığınmak gerekiyormuş.

Gıybet nasıl da yer etmiş hayatımızda! Kök salmış yaşamımızın her bir anına. Cenneti, ayaklarımızın altından kaydırmış/kaydırmaya başlamış. Hayırlarımızı, sevaplarımızı alıp uçurmuş, günahlarımız ve aşağılanmamızla baş başa bırakmış bizi. Sorumluluğumuzu, Allah’tan korkmayı unutturmuş, kul hakkı bilincini çekip alıvermiş yüreklerimizden. Ürküyorum… Rasulullah’ın hadisi geliyor aklıma. Kelimeler dönüp duruyor başımın üstünde:

Gıybet, zinadan da kötüdür. Adam zina eder, sonra tövbe eder ve Allah da onu bağışlar; ama gıybet edenin bağışlanması, gıybet ettiği kişinin affı olmadan mümkün değildir.”

Heyhat!.. Ne olmuş bize de zan, tecessüs (gizli olanı araştırma) ve gıybet batağına saplanıp kalmışız… Ve Hucurat suresi şamar gibi çarpılıyor yüzüme:

“Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.

Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (Hucurât/11-12)

Merakla, heyecanla, bir o kadar da korkuyla dinliyorum anlatılanları sonuna kadar. Yetmiyor, elimdeki tüm kaynakları tekrar gözden geçiriyor, okuyor, tartışıyor ve gıybet belasının tuzağına düşmemek için, iliklerime kadar işletmeye çalışıyorum Rabbimin sözlerini. Yeminlerle, dualarla, bu günahı işlememeye söz veriyorum ve yardım etmesi için yalvarıyorum yaradana…

‘Bireyde toplumun beklentilerine, değerlerine uyan ya da uymayan hareketlere, tutumlara davranım denir. Temel özelliği, başkalarının haklarına saldırıda bulunmak, toplumun norm ve kurallarını sürekli ve yineleyici bir biçimde çiğnemek olan yıkıcı davranışlara ise davranım bozukluğu denir. Davranım bozukluğu gösteren bireylerde, yalancılık, hırsızlık, mala zarar verme, tehdit, hakaret, kavga çıkarma, kuralların çiğnenmesi gibi belirtiler görülür.’ (Abdurrahman Kasapoğlu)

Hiçbir toplumun beklentisine uymayan, en önemli özelliği başkalarına saldırı olan, yıkıcı sonuçlar doğuran, yapısında çekememezlik, intikam gibi hasletleri barındıran ‘gıybet’ davranışını da davranım bozukluklarından sayabiliriz. Çünkü özünde fitne ve hastalık barındırmakta, etkileri bireyselliği aşıp, toplumsal boyutlara ulaşmaktadır. Ruhunu hastalık sarmamış olan insan, başkasının zarar görmesine, üzülmesine, onurunun kırılmasına ve hatta cenneti kaybetmek adına, nefsini tatmin çabalarına girmez, şeytanın ortaklarından olmaz.

Gıybet, gayb kelimesiyle aynı kökten gelmektedir. Gayb, gerektiği yerde bulunmamak, kaybolmak, uzaklaşmak, gizli kalmak, bulunmamak, hazırda olmamak anlamına gelmektedir. Kur'an'da gayb, gizli ve sır olan şeyler, bir hadisenin gerçek yüzü, bilinmeyen ve görünmeyen her şey manalarında kullanılmaktadır. Bu anlamda Allah ‘gayb’tır.

Gıybet ise, muhattabının olmadığı anda, arkasından çekiştirmek, kötülemek, mimik hareketleri ile onu aşağılamaya, rencide etmeye çalışmak, dedikodu manalarına gelmektedir. Suizan ve tecessüs işbirliği neticesinde gıybet vücud bulmaktadır. Suizan içinde kötülük, çirkinlik barındıran tahmin, olasılıklar iken, tecessüs ise, dikkat ve gayretle gizli olanı, bilinmeyeni araştırma demektir. Casuslukla aynı kökten gelmektedir.

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın…”

M. İslamoğlu gıybetin; riya, kıskançlık, kin, kibir, çekememezlik, öfke ve intikamın bir sonucu olduğunu belirtmektedir. Pekçok günahı ve kul hakkını bünyesinde barındırdığından dolayı, gıybet edenin cezasının da pek çetin olacağını söylemektedir. Bunun bir sebebinin de, yanlızca Allah’a mahsus olan ‘gayb’ı bilme ve O’nun azim sıfatına ortaklık etmeye teşebbüs etmedir demektedir.

Kur’an’da dedikodu mevzusu hümeze, lümeze, hemmaze ve gıybet kelimeleriyle ifade edilmektedir. ‘Hümeze, sıkan, kıran, ayıplayan, sakındıran; Lümeze, yüze karşı mimiklerle sıkıntı verenler; hemmaze, koğuculuk/laf taşıyıcılığı; gıybet, kişinin arkasından aşağılayıcı, ayıplayıcı, çirkin ve küçümser sözlerle konuşma’ anlamlarına gelmektedir.

Kalp ile gıybet, zandır. Suizan ise kalbin bedduası, kişinin kendi aynasıdır. Kendine güvensizlik, korku, kötüye yormadır.

Gıybet, sözel bir şiddettir. Düşmanlık ve öfke duygularını, doyuma ulaştırmaktır. Kişide psiko sosyal yaralar açmakta, horlama ve küçük düşürme hastalığına düçar olanlar tarafından silah olarak kullanılmaktadır.

Gıybet, ruhsal bir saldırıdır. Kişiler arasına düşmanlık, dargınlık, kuşku tohumları atar, güven, sevgi-saygı, birlik ve beraberlik duygularını karartır, gönüller yıkar.

Hucurat suresinin akışındaki zan, tecessüs ve gıybet dizilişi, dikkat çekici bir öneme sahiptir. Her biri, kendi çapında birbirinin tetikleyicisidir. Kötü zan, ardından tecessüsü getirir. Yani zanda bulunan kişi, tahminde bulunduğu şeyi doğrulamak istercesine, kendini haklı çıkaracak deliller peşine düşer. Dostunun, kardeşinin gizli, açıklanmamış sırlarını, kusurlarını öğrenme cabasına girer, kişinin mahremiyetine tecavüzde bulunur.

İstediği bilgilere ulaşan, tahmininde yanılmadığını gören kişi, şeytanın vesvesesine kapılarak kendiyle gurur duyar, çünkü haklı çıkmıştır. Haklı olduğunu başkalarına anlatmak, muhatabını küçük düşürmek ve dillendirmediği intikamını almak için, edindiği gizli bilgileri başkalarıyla paylaşma arzusuyla yanar ve gıybet eder.

Gıybet öyle bir günahtır ki, alimler büyük günahlar arasında saymış, peygamber, her fırsatta kaçınılması konusunda uyarılarda bulunmuş ve yüce Mevla, vicdanımızı zorlayacak suallerle bizi sakındırmaya çalışmıştır. Peygamberimiz:

“Mirac gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. “Ey Cebrail, bunlar da kim?” diye sordum. “Bunlar, dedi, insanların etlerini yiyenler ve ırzlarını (şereflerini) çiğneyenler, ayaklar altına alanlardır.”

“Kim bir Müslümandan, gıybet ve şerefini ayaklar altına suretiyle tek lokma dahi yese, Allah ona mutlaka onun aynısını cehennemden tattıracaktır” buyurmaktadır.

‘Ölü kardeşinin etini yemek’, ise öylesine bir söz dizisi değildir. Her kelimenin yüklendiği anlam, bir bütün oluşturunca, dehşet verici gerçekleri açıklamaktadır. İslamoğlu’nun anlatımıyla gıybetin ürkütücülüğü:

‘Kardeş’, aynı kandan en yakınımız. Müslüman kardeş ise, ondan daha yakın, kendimizden saydığımız. ‘Ölü’, hiçbir şeyin farkında olmayan, bihaber. Ölü kardeş, canımız gibi sevdeğimizi yitirmek, acısına katlanmaya çalışmak, onun yokluğuna tahammül edebilmek. Ve gelinen son merhalede, biricik kardeşinizin ölmüş bedenini dişlemek, ona saldırmak, onu yoketmeye çalışmak. İnsanın kanını donduracak, tüylerini tiken diken edecek cihette korkunç bir eylem.

“Kur’an, zannın bir kısmının günah olduğunu söyler ve zannın sebep olduğu suçluluk duygusunu ‘ism’(günah) olarak açıklar. Bireyi cezalandırmak üzere mahkum eden tutum ve davranış. Kur’an, zannın ism olduğunu belirtmek suretiyle onu yasaklamasının gerekçesini açıklamış olmaktadır. Yüce Allah, insanlar hakkında zanda bulunmanın, ilâhî değerlere göre, günah (suç işlemek) olduğunu belirterek, mü’minlerin bu davranıştan uzak durmalarını istemektedir.” (A.K)

Gıybetten Kurtulmanın Yolları

Bu konuda Kur’an değişik metotlar tavsiye etmiştir. Bizlerden de bu anlatılanları örnek almamız istenmektedir.

Olumlu kişileri model alma: Tarihte yaşamış ve kıssası anlatılmış mü’min insanlar gibi olmayı istemenin kazançlarının hatırlanması.

Olumsuz modellerden uzak durma: Rabbin öfkesine maruz kalmışların ve cehennem azabının ne çetin olacağının düşünülmesi ve kötü amellerden sakınılması.

İlahi değerlere bağlılık: Onlara karşı gelmekten çekinme, Allah’tan korkma, sevgisine mazhar olabilmek için çırpınma.

Peygamber ahlakiyle ahlaklanma: İnkarcıların özelliklerinden uzaklaşma, onlara benzememe.

Ölü etinin yenilmesi: Ölü, etinin yenildiğini fark etmez. Gıybet edilen de, gıybet edenin sözlerinden bihaberdir. Kişinin şeref ve namusu, eti kadar kıymetlidir. İnsanın bedenine saldırı nasıl acı veriyorsa, namus ve şerefine saldırı ise, ruhuna daha fazla acı verir.

Gıybet, dil ve bedenin ortak ateşidir. Ateşin yakıcılığının şiddetinin fakına varılması.

“Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline; Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır. Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanıyor. Hayır; andolsun o, 'hutame'ye atılacaktır. 'Hutame'nin ne olduğunu sana bildiren nedir? Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir. Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar. Ki o, onların üzerine kilitlenecektir. Kendileri de) Dikilip-yükseltilmiş sütunlarda (bağlanacaklardır). (Hümeze/1-9)

Vicdanları canlı ve uyanık tutma: Sorular sorarak vicdanı rahatsız etmek, insani duygulara ters tavrın nasıl bir çekicilikle gerçekleştirildiğinin hatırlatılması. Kardeş kelimesi kullanılarak, durumu daha bir vehim hale getirmek. Gıybet denildiğinde, kötülüğün ve çirkinliğin son haddine çağrışım yaptırmak.

Olumsuz davranışlarda erken teşhisin önemi: Kötülüğün adını tam olarak koymadan önce onu tanıtma, zararlarından bahsetme, sakındırmaya çalışma, eğitim. İçkinin kademeli olarak haram kılınması, zannın tecessüse, tecessüsün gıybete yol vermesinin anlatılması.

İttika: Gıybetten uzak durmayı isteme. Allah’a karşı gelmekten çekinme, emre itaati bekleme. Gıybetten uzaklaşmak, Allah ile insan arasındaki ilişkinin boyutunun göstergesidir.

Tövbe etmeyi bilme: Tövbe şuuru, hem kul, hem de Allah nazarında sorumluluk bilincinin canlı tutulmasıdır

Diğer korunma yolları:

Arkadan konuşmak yerine, sorunları yüz yüze çözmeyi öğrenmek.

Merak dürtüsünü, farklı yönlere kanalize etmek (bilim, sanat, ibadet…)

Kişinin, başkasının benliğine yönelmesinden önce kendi benliğine yönelmesi, kendi kusurlarını düzeltme çabası.

Empati yapmayı bilmek. Bize yapılsaydı neler hissedeceğimizi düşünmek. Kendimize istemediğimizi, Müslüman ‘kardeş’imize istememek.

İnsanları kusurlarıyla değil, güzel yanlarıyla hatırlamaya çalışmak. Bu yapılamıyorsa, susmayı bilmek.

Gıybet edene engel olmak, edilemiyorsa ortamdan uzaklaşmak, uzaklaşılamıyorsa, ilgiyi başka yöne kaydırmak.

Yapılan her gıybet akabinde, bir ihtiyaç sahibine, dişe dokunacak bedel ödeyeceği sözünü vermek. Böylesi bir caydırıcılık yolunu denemek.

Gıybet hangi hallerde caiz olabilir?

Bediüzzaman Said Nursi:

Devlet görevlilerine, kendisine musallat olan zalimden kurtarmaları için,

Biriyle iş yapmak isteyene, o kişinin kendisine zarar verebileceği hususunda,

Amacı aşağılamak ve teşhir etmek değil de, tanıtmak ve tarif etmekse,

Gıybet edilen aşikar günah işliyor, bundan çekinmiyor, utanmıyor ve iftiharlanıyorsa, maslahat gereği, bu kimselerin gıybetinin yapılabileceğini söylemektedir.

Tövbesinin olmasının yanında, gıybeti edilen kişiden, cemaatse her bir ferdinden tek tek helalleşmeyi zorunlu kılan bu eylemden sakınmak, ‘zinadan daha kötü’ diyerek, gıybet etmenin vahametini anlatan peygamberin uyarılarını her daim hatırlamak ve kavuştuğumuz yeni Ramazan ayını daha bir kıymetli ve bereketli hale getirmek için, gıybeti hayatımızdan çıkarmak ve onu yapmamayı her daim akılda tutmak gerekmektedir.

Tek temennimiz, aziz ve muhterem Ramazan ayının tüm İslam alemine hayırlar getirmesidir.

Selam ve dua ile.

YAZIYA YORUM KAT

10 Yorum