1. YAZARLAR

  2. Dr. Sivilay Genç (Abla)

  3. Atatürk’ün partisinde türbanlılar
Dr. Sivilay Genç (Abla)

Dr. Sivilay Genç (Abla)

Yazarın Tüm Yazıları >

Atatürk’ün partisinde türbanlılar

20 Kasım 2008 Perşembe 15:20A+A-

Soru: Sevgili Sivilay Abla, ben başörtüsü nedeniyle üniversiteye giremeyen bir genç kızım. Atatürk’ün üniversitesine bu kılıkta giremezsiniz diyorlar, ancak Atatürk’ün partisi CHP’ye değil başörtülüler çarşaflılar bile girebildi. Acaba bu iyiye işaret midir? (Esma)

Cevap:
Sevgili Esma, CHP’nin yeni üye katılım töreninde Deniz Baykal’ın iki düzine örtülü kadına rozet taktığını ben de gördüm. Rozet takmak zordur. Hele tesettürlü bir kadına daha da zordur. Malum rozetin takıldığı yer, hele bir kadın için, herhangi bir yer değildir. Rozeti takanın iğneyi batırmadan ya da vücudun çıkıntılarına dokunmadan bunu yapabilmesi özel maharet ister. Artık, Deniz Baykal mı çok itinalı taktı yoksa CHP’ye katıldıkları için Baykal baba yarısı olup namahrem olmaktan mı çıktı bilemiyorum. Zaten senin sorun da CHP’nin bu glasnost politikasının nereye varacağıyla ilgiliydi.

Öncelikle temkinli bir iyimserlikten yana olduğumu söylemeliyim. Neden temkinli olmamız gerektiğini gelecek olursak:

CHP yönetimi, törende rozet takılan tüm türbanlı kadınlara önceden ÖSS deneme sınavı yapmış olabilir. İlerde bir sakat durum ortaya çıkmaması için sadece geçer puanın çok altında kalanlar, üniversiteyi kazanma şansı hiç olmayanlar bu törene davet edilmiş olabilir.

Askerî törenlerdeki kural işletilmiş; kırk yaşını aşmış kadınlara müsaade edilmiş olabilir. Bunun yanında insanların çok çalışmak zorunda olduğu bir bölgeden söz ettiğimiz için otuzbeşlerinde olan bir kadın daha fazla yıprandığından kırk gibi gösteriyor olabilir.

CHP’lilerin hep dedikleri gibi çarşafın altından bir erkek ya da mayolu kadın çıkabilir.

CHP’ye katılan başörtülü kadınlara, Nur Serter’in vereceği dört seanslık ikna semineri kürü alma zorunluluğu getirilmiş olabilir.

Aslında bunların hepsi latife. Demokrasi bu yüzden güzel işte.


Yemekte değiliz yedirmemekteyiz


Soru:
Sevgili Sivilay Abla, Show TV’de gösterilen Yemekteyiz programını hiç izlediniz mi bilmiyorum. Ben izliyorum ve bu insanlarla aynı sokaklarda yürüdüğüm, aynı otobüslere bindiğim için hayatımdan endişe ediyorum. On bin lira kazanmak için bunları yapan yirmi bin lira kazanmak için rahatlıkla annesini baltayla doğrayabilir. Nereye gidiyor bu insanlık? (Zehra Yıldırım)

Cevap:
Sevgili Zehra, ben hiç televizyon izlemiyorum. Hep kitap okuyorum. Olur da kitap okumaktan yorulursam belgesel izlerim. Ancak, geçen gün zaping yaparken bahsettiğin programa rastladığımı hayal meyal hatırlıyor gibiyim.

Tuzda balık pişirmiş, sarı çiçekli peçeteleri olan, büfenin üzerine gitar resmi çizmiş, somonlu salatası biraz sulu kaçmış ama un helvası beğenilen body sporcusu oğlanın evindeki yemeği birazcık izledim sanırım. İşte o gece pembe çizgili kazak giyen diğer erkek yarışmacıya bir yerde rastlama ihtimalime karşı, ilk gördüğüm yerde kafasına atmak üzere çantamda kocaman bir parke taşıyla dolaşıyorum.

Peki; bu yarışma için aramızdaki en dedikoducu erkekler, en çirkef kadınlar seçilmediğine göre kim bu insanlar, nasıl bu hale geliyorlar?

Kesinlikle para için değil. Fakir bir mahallede ekmek, pirinç dağıtmayı geçelim; İstanbul’un en lüks alış-veriş merkezinde bedava paket lastiği ya da kürdan dağıtılsa bile insanlarımız birbirini eziyor. İzdihamdan bayılanlar, yaralananlar oluyor.

Çünkü biz kendimizin kazanmasından çok diğerlerinin az kazanmasından mutlu olan bir insan kümesiyiz. Bu sadece yemek yarışmasından kazanılan liralar ya da alış-veriş merkezlerinde dağıtılan paket lastikleri için değil, hak, hukuk demokrasi için de öyle. Cumhuriyet mitinglerini hatırlatırım. Daha fazla özgürlük istemiyordu kimse. Ötekilerin hakları kısıtlansın diye bağırıyordu kalabalıklar.

Pirinç çuvalları deşilsin, paket lastikleri yerlere saçılsın, ama yeter ki kimselere yar olmasın.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT