1. YAZARLAR

  2. Eser Karakaş

  3. Asker ve gazetecilik
Eser Karakaş

Eser Karakaş

Yazarın Tüm Yazıları >

Asker ve gazetecilik

21 Aralık 2009 Pazartesi 20:14A+A-

Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ’un Trabzon firkateyn konuşması gerçekten bir felaket idi.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinden maalesef kabul edilmesi olanaksız duyumlar her yere yansır iken bu konuşmanın bir firkateyn üzerinden yapılmış olması daha da kabul edilmesi olanaksız, hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşması mümkün olmayan bir durumdur.

Bu konuyla ilgili olarak Milliyet gazetesinde Hasan Cemal mükemmel bir yazı yazmış; Mehmet Altan’ın CNN konuşması da zaten başka söze gerek bırakmıyor.  

Bendeniz ise bugün meselenin başka bir boyutuna, Başbuğ’un konuşmasının basına destek boyutlu yansımasına değinmek istiyorum.

Basının iyi bilinen fonksiyonları var; objektif haber verme, yorum yapma fonksiyonları gibi.

Basının bir önemli görevi de okur adına, vatandaş adına kamu erkini, bürokrasiyi denetleme görevi.

Basının dördüncü kuvvet olarak sunulmasının ardında da büyük ölçüde bu fonksiyonu yani kamu erkini ve özellikle de bürokrasiyi denetleme görevi yatıyor.

Basın okuru adına, vergi mükellefi adına bürokrasiyi denetleyebildiği ölçüde de güç ve prestij kazanıyor.

Bu temel ilke doğrultusunda basınımıza, özellikle son günlerde yaşanan olaylar çerçevesinde baktığınızda karşınıza tuhaf manzaralar çıkmaktadır.

Türk Silahlar Kuvvetleri bürokratik mekanizmanın bir parçasıdır, finansmanını da vatandaşlar, vergi mükellefleri yapmaktadır; bu nedenden de TSK’nın denetimini TBMM ve TBMM adına Sayıştay yapar.

Demokratik hukuk devletlerinde Milli Savunma Bakanı’na bağlı olması gereken bu bürokratik birim bizim ülkemizde Başbakan’a bile anayasal olarak bağlı değildir; 1982 Anayasası sadece Genelkurmay Başkanı’nın Başbakan’a karşı sorumlu olduğunu yazmaktadır.

Bizim ülkemizde, böyle bir yapı içerisinde basının bürokrasiyi hukuk çerçevesinde denetleme görevi daha da önem kazanmaktadır.

TSK’nın Türkiye’de oldum olası evrensel (Avrupa Konseyi, AB) sivil-asker ilişkilerinin çerçevesinin çok dışında davranıyor oluşu son senelerde bu kuruma yönelik eleştirileri arttırmaktadır; basın içinden de TSK’ya yönelik eleştiriler çok yoğun olarak gündeme getirilmektedir.

Basının bu tavrı, TSK’yı eleştirme, evrensel sivil-asker ilişkileri çerçevesi için çekmek için uyarıları, okur adına bu bürokratik birimi denetleme işlevi sektörün asli görevleri içindedir.

Şayet basın bu eleştirilerinde belirli bir hukuk çizgisini aşar ise bürokratik birime düşen görev, bağlı olduğu bakanlık aracılığıyla dava açmaktır; bizde TSK bir bakanlığa maalesef bağlı olmadığı için davaları doğrudan Genelkurmay açmaktadır.

Bu durum yani hakarete uğradığını düşünen birimin dava açması da çok normaldir.

Normal olmayan ise basında bazı kalemlerin sistematik olarak TSK’nın savunmasını üstlenmeleridir; tekrar ediyorum basının asli görevi okur adına bürokrasiyi denetlemektir, eleştirilen bürokratik birimin avukatlğına soyunmak değildir.

Basın içinde bazı kurum ve kalemlerin TSK eleştirisini daha boyutlandırmaları basının içinden bazı kurum ve kalemlerin bir reaksiyoner tavrını gerektirmez; eleştiriler, tekrar ediyorum, hakaret boyutlarına ulaşır ise mahkeme yolları açıktır, mesele bu kadar basittir, basının bazı kalemlerinin işi asli görevlerinin 180 derece tersine dönerek her gün TSK’ya yöneltilen eleştirileri yanıtlamak değildir.

Bir örnek vermek gerekir ise, 19 Aralık tarihli Milliyet gazetesinde Sayın Fikret Bila’nın “Org. Başbuğ’u konuşturan nedenler” başlıklı yazısıdır ve bu örnek sadece örneklerden biridir.

Bir gazetecinin işi, bir hukuk devletinde, bir Genelkurmay Başkanı’nın hangi saiklerle vatandaşları “doğru yerde durmaya davet ettiğini” açıklamak, çağdaş dünyada olmayan bir sivil-asker ilişkisi modelini meşrulaştırmaya çalışmak değildir.

Bu tür yazılarla ortaya çıkan manzara çağdaşlık iddiasındaki bir ülkede anlaşılması kolay olmayan bir manzaradır

STAR

YAZIYA YORUM KAT