
Aksa Tufanı bütün ödenen bedellere değdi mi?
Ali Zalat, Aksa Tufanı ile Siyonist çetenin tarihinde hiç yaşamadığı bir hezimeti tattığını vurgularken 15 aylık sürecin Filistinliler için ne anlam ifade ettiğini inceliyor.
Ali Zalat / Fokus Plus
Aksa Tufanı operasyonu bütün ödenen bedellere değdi mi?
Alıntı: “Filistinlilerin kaybedecek hiçbir şeyi yoktu. Yahya Sinvar, eski Fetih lideri Yaser Arafat halkına karşı yapılan uluslararası ihanetten yakınarak öldükten sonra, Filistin halkına yönelik böyle acı bir ihanetin tekrar yaşanmaması için Aksa Tufanı Operasyonu’na karar verdi. Arafat, tarihi Filistin’in neredeyse yüzde 67’sinden vazgeçtiği bir barış anlaşması imzaladı. Ancak müzakerelerin sonunda Filistin’in sadece yüzde 1,8’ini, yani Gazze ve Eriha’yı aldı. Yani ne toprak ne de barış elde edemeyeceğini anladı. Ölümünden önceki son üç yılında karargahının kuşatılması nedeniyle, Arafat ofisinde silah da bulundurdu.”
Peki Yahya Sinvar, bu operasyon konusunda Filistin halkıyla kumar oynayarak çılgınca bir karar mı verdi? Bu, Gazze Şeridi’ndeki insani ve maddi kayıpları bilen herkesin aklını kurcalayan bir soru. Aynı zamanda 15 ay süren kanlı savaş boyunca Gazze’de yaşananların dehşeti düşünüldüğünde meşru bir soru.
Bildiğimiz üzere İsrail’in saldırıları sonucunda 50 bin kişi şehit oldu, iki milyon kişi de yerinden edildi. Gazze’deki bina ve evlerin yüzde 70’inden fazlası yıkıldı. Nihayetinde Hamas, İsrail’in yaklaşık 500 gün süren saldırılarının ardından bir ateşkes anlaşmasını kabul etti ama ne pahasına?
Filistin meselesini çevreleyen uluslararası koşullara baktığımızda, soru basit olsa da karmaşık bir cevabı var. Örneğin, Aksa Tufanı Operasyonu’nun başlamasından bir gün önce bile, Netanyahu ve hükümetindeki aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Filistinli mültecilerin geri dönmemesi ve Batı Şeria sakinlerinin Ürdün’e, Gazze’dekilerin de Sina’ya sürülmesini içeren korkunç senaryolar hazırlıyordu.
Direniş kararına dönüş
Filistinliler, 1960’ların ortalarında gerilla eylemlerinin başlamasından bu yana topraklarını özgürleştirmeye ve başkenti Kudüs olan bir devlet kurmaya çalıştı.
Başlangıçta El Fetih, Filistin halkının temsilcisi olarak direnişe öncülük etti ve bu davayı halkın kalbinde canlandırmayı başardı. Ama daha sonra bu yöntemi değiştirmeye karar verdi ve müzakere yolunu seçti. Ancak İsrail, müzakerelerle sadece zaman kazanıyordu. Bu sürede Batı Şeria’ya yarım milyondan fazla yerleşimci yerleştirdi ve yıllar boyunca işgal altındaki toprakların coğrafyasını parçaladı.
Filistinlilerin toprakları ve kutsal mekanlarını geri alma hayalleri kayboldu ve İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik kuşatması 16 yıldan fazla bir süre devam etti. İsrail bu eylemleriyle, Filistinlilere direnmekten başka seçenek bırakmadı.
El Fetih, lideri Yaser Arafat’ın ölümünden sonra direnişi terk ettiyse de Filistin halkı 2006 seçimlerinde direniş seçeneğine bağlı kalarak Hamas’ı seçti.
Gazze Şeridi’nde Hamas’a karşı yürütülen üç şiddetli savaşın ardından, Netanyahu başkanlığındaki birbirini izleyen hükümetler olası barış senaryolarını ortadan kaldırdığı için Filistinlilerin kaybedecek bir şeyi yoktu.
Yahya Sinvar, Yaser Arafat halka karşı yapılan uluslararası ihanetten yakınarak öldükten sonra, Filistin halkına yönelik böyle acı bir ihanetin tekrar yaşanmaması için Aksa Tufanı Operasyonu’na karar verdi.
Arafat, tarihi Filistin’in neredeyse yüzde 67’sinden vazgeçtiği bir barış anlaşması imzaladı. Ancak müzakerelerin sonunda Filistin’in sadece yüzde 1,8’ini, yani Gazze ve Eriha’yı aldı. Yani ne toprak ne de barış elde edemeyeceğini anladı.
Ölümünden önceki son üç yılında karargahının kuşatılması nedeniyle, Arafat ofisinde silah da bulundurdu.
Sinvar’ın hesapları ise, hayatının son anında dünyanın yüzüne doğru fırlattığı “sopa” kadar sembolikti.
Uluslararası irade Filistin meselesinin üstünü örtmeye hazırlanırken ve Filistin’in adı artık haberlerde yer almazken, Aksa Tufanı Operasyonu, Filistin halkının “hakları iade edilmeden” Orta Doğu ve dünyaya barış ve huzurun gelmeyeceğini açıkça ortaya koydu. Öyleyse bu operasyon bir macera veya kumar değildi. Çünkü her direniş hareketi, kendisiyle işgalci arasındaki devasa boyutlardaki güç farkını bilir.
Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin Kassam Tugayları’nın 7 Ekim’de sadece ani ve ezici bir zafer elde etmek için hazırlanmadığı, bilakis kararlılıklarını, İsrail’e ve Batı sömürge bloğuna iradelerini dayatabilecekleri stratejik bir silah olarak kullandıkları doğrudur.
ABD yönetimin yanı sıra İngiltere ve Almanya gibi ülkeler, İsrail’e destekleri konusunda hem vatandaşları ve hem de dünya önünde ifşa oldular.
Bu savaşın sürprizi, İsrail’in Batı’nın askeri cephaneliği kendisine açılmadığı sürece kendisini savunamayacağı oldu. Böylece Filistin, bir gece bile durmadan dünya başkentlerinin sokaklarını kasıp kavuran destek gösterileriyle küresel bir ivme kazandı. Aynı zamanda, “İsrail devleti” yalanını reddeden ve Filistin’e özgürlük isteyen Siyonist olmayan bir Yahudi nesli ortaya çıktı.
İsrail dünyadan yavaş yavaş tecrit edildi ve liderleri uluslararası mahkemelerde yargılanmaya başladı. Böylece İsrail, 1956’daki Çinhindi Savaşı’nda olduğu gibi, işgal edilen vatanları asıl sahiplerine bırakan ve büyük insani suçlar işledikten sonra ayrılan tüm sömürgeci ülkelerin yaşadığı kaçınılmaz kaderden korkmaya başladı.
Söz konusu Çinhindi Savaşı sırasında, Vietnam’da Fransa’yı denizden ve havadan desteklemekten bıkan ABD, Fransa’yı 16 bin askerinin öldürüldüğü aşağılayıcı bir yenilgiye terk etti.
ABD’nin kendisi Vietnam bataklığına girdiğinde de 58 bin askeri savaşta öldü ve Washington 29 Mart 1973’te Vietnam’dan ayrıldı.
Yüzyılın Anlaşması’nın başarısızlığı
Aksa Tufanı Operasyonu, Filistin davasını sonsuza dek tarihe gömme ve Mescid-i Aksa’nın kimliğini Yahudi Tapınağı ve “vaat edilmiş topraklar” lehine tasfiye etme projesi olan Yüzyılın Anlaşması’nın, ABD’nin yeniden seçilen Başkanı Donald Trump ve İsrail tarafından 2020’de açıklanmasından üç yıl sonra düzenlendi.
Trump, bu planıyla Siyonist sanrılarla körüklenen en büyük “dini gayrimenkul anlaşmasına” hazırlanıyordu.
Bu bağlamda, ABD Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıdıktan sonra Trump, İbrahim Anlaşmaları kapsamında İsrail ile Arap komşuları arasında kapsamlı bir barışı dayatmak için çalıştı.
Buna, Gazze’ye yönelik ablukayı direnişi bastırmak ve etkisizleştirmek amacıyla sıkılaştırmak, işgal altındaki iç bölgeleri “İsrailleştirilmeye” çalışmak, UNRWA’yı etkisiz hale getirmek ve yurtdışındaki Filistinlilerin geri dönüş hakkını iptal etmekle birlikte, Batı Şeria sakinlerinin kapsamlı bir şekilde yerlerinden edilmesini öngören Yüzyılın Anlaşması’nın uygulanması eşlik etti.
Bugün ateşkes, Trump’ın göreve başlamasına günler kala yürürlüğe giriyor.
Dostu Netanyahu’ya ateşkesi kabul etmesi için büyük baskı yapan emlak kralı, bunu daha başlamadığı yeni dönemi için bir başarı olarak gösteriyor.
Yeni ABD yönetiminin aldığı ders, Filistinlilerin haklarını dikkate almayan aşırılık yanlısı projeleri hayata geçirmenin “bir öncekinden daha güçlü yeni bir Aksa Tufanı’nın” habercisi olacağıdır.
Aynı şekilde öğrenilen bir diğer ders, belki de ABD’nin bir müttefik olarak İsrail için yapabileceği en iyi şeyin, “onu kendisinden ve aşırılık yanlısı siyasi liderlerinden” korumak olduğudur.
Tüm olanlara rağmen Hamas hayatta
Pes eden ve Hamas’la müzakere etmeyi kabul eden Netanyahu, elbette seçmenlerinin gözünde itibarını kurtarmak için “zaferini” pazarlamaya çalışacak.
Kendisini fırtınalı bir siyasi gelecek bekleyen Netanyahu, sadece müzakerelere boyun eğmekle kalmadı. Aynı zamanda binlerce insanı öldürmesinin yanı sıra tonlarca akıllı ve “aptal” bombayla evleri havaya uçurma konusundaki tüm suçlarına rağmen, Hamas’ın hala varlığını sürdürdüğüne dair gerçeği de kabul etti.
Hamas hareketinin, yok edilmesi için yapılan onca harcamaya rağmen hala hayatta olduğu bir gerçekle karşı karşıyayız.
Haziran 1967 savaşında dört Arap ordusunu (Mısır, Suriye, Ürdün ve Irak) yenen işgalci devlet, düzenli ordusu olmayan bir direniş hareketini yenmeyi başaramadı.
Sonuç olarak Hamas’ın iki lideri İsmail Heniyye ve Yahya Sinvar ile binlerce direnişçiyi öldürülmelerinin ardından, İsrailli yetkililer, Doha’daki otel odalarında ateşkes anlaşmasına varabilmek için son ana kadar eşit şartlarda Hamas’la müzakere etti.
HABERE YORUM KAT