1. YAZARLAR

  2. Yıldırım Türker

  3. AKP'nin mağduriyeti
Yıldırım Türker

Yıldırım Türker

Yazarın Tüm Yazıları >

AKP'nin mağduriyeti

05 Mayıs 2008 Pazartesi 05:31A+A-

AKP, bütün kimliğini; demokrasi ve dünya karşısındaki duruşunu mağduriyet üzerinden oluşturmuştur.

Evet, çaresiz bırakılmış bu toplumun önemli bir kesimi AKP'nin yegâne sivil parti olduğuna; Avrupa Birliği'nin ilkelerine devletin beton katmanları gibi tepkili olmayıp hak ve özgürlükler konusunda mücadeleye hazır olduğuna inanmak istedi. Burada tarih boyunca ceberut devlet tarafından sürekli ısırılıp tırnaklanmış olmanın da payı büyük elbette.

Bu memleketin bir yere gidemeyen kalıcıları, ırkçı-milliyetçi-muhafazakâr çekirdeğin çatırdadığını işitmek istiyordu. Ömürlerini tüketen zorba-vahşi üslubun dünyayla tartılan, hak ve özgürlükler alanını genişletmeye gönüllü bir dille yer değiştirmesini ölesiye istediklerinden. Hani, dünya gözüyle bir görebilsek, hissi. AKP'ye yönelik bu yakıştırmanın dayanağını aldığı nokta, AKP'nin kendi mağduriyetinden yola çıkarak devletiyle mesafeli, köy-kasaba meşrebi muhafazakârlıktan uzak olduğu fikriydi.

AKP, yasaklı olmayı, gözaltında olmayı, falakada titremeyi biliyor, dolayısıyla farklı bir akıl-ruh düzleminde, diyesiydiler.

Oysa mağduriyeti bıkıp usanmadan bir kalkan olarak kullanan AKP mücahitleri ve temsil ettikleri çok açıktı. Onların şeriat hedefi konusundaki takiyelerinden kuşkulananlar, kendilerinin demokrasi konusunda bir hevesi olmadığı için AKP'nin hak ve özgürlüklere yönelik icraatını tartacak değildi. Kemalist Kişilik Bozukluğu'ndan malûl kesimler, kendilerine zimmetli devletin en önemli postunu bu 'göbeğini kaşıyan adamlar'dan sakınmak dışında bir muhalefet çabası geliştirmeye aday değildi.

Onlar bastırdıkça AKP güçlendi. Boynu bükük güzeli oynadı. Çaresizliğini halkının çaresizliğiyle karşılaştırdı.

Mağduriyet, bu toplumun toplumsal akdinde belirleyici rol oynayagelmiştir.

Mağduriyet kalkanının zamanla insanı çok sıktığını, en büyük zalimlerin bu kalkan gölgesinin müdavimi olanlardan çıktığını bilmeyen var mı?

Kaç kere dile getirdik. Kaç kere tekrarladık. Mağdur rolüne gönül indirmek, zalim olmaya can atanların tıynetidir.

Çiçek gibi demokrasi

Hayır, AKP'nin gerçek yüzü, Recep Tayyip Erdoğan değil. Onun kendini ve iktidarını teslim etmiş olduğu daha vahşi muhafazakârlar olduğunu biliyoruz.

Eski Adalet Bakanı, Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, AKP'nin devletle pazarlığının öncü gücü sözgelimi.

Değerli gazeteci Adnan Keskin birkaç yıl önce Bakan'ın bir marifetini ortaya çıkarmıştı. İşkencenin kökünü kazımaya yemin eden Bakanımız, 1980 darbesinden hemen sonra gözaltında işkenceyle öldürülen öğretmen Cengiz Aksakal'ın biri üstteğmen diğeri as subay olan işkencecilerine verilmiş olan 2 yıl 1'er aylık cezayı bozmak ve hükümlülerin yeniden yargılanmasını sağlamak amacıyla yazılı emirle başvuruda bulunmuş. Yargıtay reddetmiş. Kabul etseydi, dava uzayacak, ceza 25 yıllık zamanaşımından ortadan kalkacaktı. Üstelik bu yazılı emri verdiği günlerde memleketimizde Manisalı gençlere işkence davası tartışılıyordu. Çok özel koşullarda başvurulan yazılı emir hakkını Çiçek daha önce de Susurluk mâhkumu emekli yarbay Korkut Eken lehine kullanmış, o zaman da Yargıtay tarafından reddedilmişti.

"Ermeni Konferansı"nı düzenleyenleri vatan hainliğiyle, 'arkadan hançerlemekle' suçlayan Çiçek, böylece varlık nedenini bir kez daha açık ediyor; vatandaşlarını vatanseverler ve vatan hainleri; bizden ve onlardan olarak ikiye ayırıyordu. Apoleti içeriden teyelli bir adalet bakanı olarak memleketin koskoca bir kışla olarak çizilmiş resmini kafamıza kakıp duruyordu.

Uyum paketinin hazırlanma sürecinde aslen temsil ettiği tutucu milliyetçilere "8. maddeyi kaldırıyoruz ama daha iyisi var. 311-312 ne güne duruyor" diyordu. Sezer'in veto gerekçesine yol gösteren de sevgili bakanımız Çiçek'ti. 312. madde her pakette değiştiriliyor, 159. madde 3 kez değiştiriliyor, Dernekler yasası 4 kez değiştiriliyordu. Statüko sözcüsü Çiçek, aslında hiçbir şey değişmesin diye çırpınıyordu.

Namlı Dönmezer'le birlikte hazırladığı Ceza İnfaz Yasası'yla bir zamanlar toplum vicdanında ağır yaralar açmış olan tek tip elbise konusunu ısıtıp yeniden gündeme getirmişti. Mâhkumların okudukları kitaplardan duvarlarına asacakları resimlere kadar her şeyi kapsayan bir sıkıdüzen yaratma peşindeydi. 'Sessiz protesto'da bulunanlara bir yıl gecikmeli tahliye de onun katkılarından.

301'in halkı ilgilendirmediğini söyleyen de kendileri.

Şemdinli olayları sonrası savcıya el çektiren, Şemdinli'nin örtbas edilmesi sürecinin bekçiliğini bizzat ifa eden de Çiçek'di.

Siyaset hayatımızın yüz aklarından, eski FP Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, Taraf'a verdiği söyleşide ilginç bir özet çıkarıyor: "Cemil Çiçek'in adalet bakanlığı ve başbakan Yardımcılığı iyi incelenmelidir. Erdoğan'ın, AK Parti'nin demokrasi adına bütün patinajlarında Çiçek vardır. Ermeni konferansında, Şemdinli savcısına el çektirilmesindeki rolü ortadadır. Sürekli engel görevi yapmıştır. Neden bu kadar uzun süre pasifize edilememiştir? Bunu Cemil Çiçek çok güçlü olduğu için değil, Erdoğan'ın kafasının arkasındaki devletçi-milliyetçi referanslar sayesinde başarmıştır.

AK Parti, Milli Görüş'ün sağa sapmasının partileşmesidir.

Sadece Çiçek'in değil Erdoğan ve ekibinin kafasının arkasında bir şekilde Türk sağcılığının bulunması buralara gelinmesine neden olmuştur. Baskılara demokratik bir çıkışla karşılık vermek yerine denge politikası izler bu anlayış. Yerleşik iktidarı uluslararası güçlerle dengelemeye çalışır.

İç baskılara karşı demokrasi manifestosu uygulamak yerine dışarıdan destekle denge arar."

Bekaroğlu, Çiçek ve gibilerinden söz ediyor. AKP içinde 'devlet katlarını memnun edeceği için önemli makamlara yerleştirilen isimler'den. Onlara 'ara dönem nöbetçileri' adını vererek.

Çiçek'in halefi Mehmet Ali Şahin'e ne demeli? 301 müzakerelerinde panik halinde Türklüğe hakaretin ille de cezalandırılması gerektiğini vurgulayan mazlum bakışlı yiğit Adalet Bakanımıza?

Dağlıca'da sekiz asker PKK tarafından esir alındığında yüzündeki sabit şaşkın ifadeyle, "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hiçbir mensubu böyle bir duruma düşmemeliydi. O gece, o teröristlerle birlikte gitmiş olmalarını içime sindiremedim. Kurtulmuş olmalarından fazla sevinç duymadım" deyivermişti. Yargıdan sorumlu bir devlet adamının ölüm-dirim konularında böylesine hercai demeçler verebilmesindeki tuhaflığı, devletin adalet anlayışı konusunda hepimize bir uyarıydı sanki.

1 Mayıs

Şimdi kalemlerini çatlamış ar damarlarına bandırarak I Mayıs vahşeti konusunda hükümetlerini korumaya çalışan yazılar döktüren liberal yazarlar, açıkça DİSK'i suçluyor. Oysa olası provokasyonlar konusunda o kadar da uyarılmış. Ama gelin görün ki 'Ergenekon'a alet olmayı bir kere akıllarına koymuş, işçiler.

AKP, 1 Mayıs sınavında, seçtiği yolu net bir biçimde ortaya koymuştur.

Demokrasi ülküsünün hangi kıyılarında eşindiğini, kapatılma davası konusunda nasıl bir çizgi izleyeceğini dünya âleme ilan etmiştir.

AKP, göstermelik 301 değişikliğinin yanına 'Devlete karşı gelinmez' şiarını yırtınan bakanları, pala bıyıklı emniyet müdürü ve korkunç valisiyle unutulmaz bir fotograf yerleştirmiş bulunuyor.

Biz daha iyi ezeriz, daha iyi bastırırız, daha iyi döveriz. Biz, bu devlete en yakışanız. Bizi Müslümanız diye küçümsemeyin. Sizden daha milliyetçi, sizden daha Türk'üz, diye nedamet getiriyor hükümetimiz.

Ama zaten hiçbir zaman derdi demokrasiyle değildi.

Mağduriyetinden şanlı bir zalim olarak mezun olmuş, karşımızda sırıtıyor.

Radikal gazetesi

YAZIYA YORUM KAT