1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. 'Absürd Bir Tutsaklık Hikayesi'
'Absürd Bir Tutsaklık Hikayesi'

'Absürd Bir Tutsaklık Hikayesi'

Suçsuz yere Guantanamo’da tutsak edilen Uygurları anlatan “Uygurlar: Absürd Bir Tutsaklık Hikayesi”, Amsterdam Uluslararası Belgesel Film Festivali’ nde büyük ödül için yarışıyor.

24 Kasım 2014 Pazartesi 19:28A+A-

Nevin Sungur / Al Jazeera

 “Adaletsizliğe duyulan öfke, etkileyici bir belgesel film yapmak için çoğu zaman yeterli olmuyor. Bunun için aynı derecede güçlü bir hikayeye de ihtiyaç var. Guantanamo’da tutulan Uygurların başına gelenleri ilk duyduğumda, aradığım hikayeyi bulduğumu anlamıştım.” Bu sözler Şili’de doğup büyüyen ancak daha sonra Pinochet rejiminden kaçarak Kanada’ya yerleşen yönetmen Patricio Henriquez’e ait. Henriquez, Amsterdam'da Al Jazeera Türk'e konuştu.

Daha önce de Guantanamo’da yaşananlarla ilgili iki film yapan Henriquez’nin son belgeseli “Uyghurs: Prisoners of Absurd” (Uygurlar: Absürd Bir Tutsaklık Hikayesi), Afganistan’da yakalanıp Guantanamo’ya getirilen ve burada suçsuz yere yıllarca tutsak kalan Uygurların hikayesini anlatıyor.

Halil Mamut, Abu Bekir ve Ahmet Abdulahat, Çin’in egemenliği altındaki Doğu Türkistan’da yaşanan 1997 halk ayaklanmasından sonra ülkedeki baskı rejiminden kaçarak Afganistan’a gelirler. Afganistan, Çin ile mülteci iade anlaşması olmayan az sayıdaki ülkeden biridir. Ancak 11 Eylül sonrasında, Amerika’nın Afganistan’ı işgali ile kaderleri hiç beklemedikleri bir şekilde değişir.

 “Hepsi de 2001 yılında Afganistan’da, Amerikalılara 'El Kaide ile bağlantılı yabancı savaşçılar' diye satılmıştı. Daha sonra yapılan bütün araştırma ve soruşturmalar sonunda herhangi bir terörist organizasyonla bağları olmadığı ortaya çıkmış, masumiyetleri anlaşılmıştı. Ancak Amerika Birleşik Devletleri bu insanları gönderecek yer bulamadığı için yıllardır tutsak hayatı yaşıyorlardı. Tamamen saçma bir boşlukta tutsak kalmışlardı ve ben de onların yaşadıklarını anlatmak istedim” diyor yönetmen Henriquez belgeseli yapma kararını nasıl aldığını anlatırken.

Bu kararın alınmasıyla da Henriquez için zorlu bir süreç başlamış çünkü başlangıçta röportaj tekliflerine olumlu yanıt alamamış: “Bize güvenmediler çünkü hiç tanımıyorlardı. Bence haklıydılar elbette, ama benim için oldukça sıkıntılı bir dönemdi onların güvenini kazanmak.” Avukatlar ve Guantanamo’daki hukuki süreci takip eden insan hakları örgütleri ile bağlantıya geçerek onlardan yardım istemiş yönetmen ve onların sayesinde, en doğru isme, Ruşan Abbas’a ulaşmış. 

Filmdeki anahtar karakterlerden biri olan Ruşan Abbas, Uygur kökenli Amerikan vatandaşı bir işkadını. Ordu tarafından Guanatanamo’da tercümanlık yapması için işe alınmış ancak orada yaşanan haksızlıkları gördükten sonra taraf değiştirerek Uygur tutsakların özgür kalması için insan hakları örgütleri ile çalışmaya başlamış.

“Ruşan olmasaydı, bu film olmazdı” diyor Henriquez: “Benim şansım Ruşan’ın da bu projeye inanması oldu. Bu fimin sadece Guantanamo’dakilerin değil, kendi ülkelerinde Çin’in baskısı altında eziyet gören Uyguların da sesini duyurması için bir fırsat olacağını düşündü ve haklıydı.”

Filmde, Uygurların Guantanamo’da nasıl masum yere terörist muamelesi gördüklerinin yanı sıra serbest bırakılma süreçlerinde uluslararası diplomaside yaşanan Çin baskısı da anlatılıyor.  ABD, Uygurları kendi sınırları içinde istemediği için onları gönderecek ülke arayışı başlar. Ancak hiç bir ülke, Çin’le problem yaşamak istemediği için bu insanları da kabul etmek istemez. “Çünkü bu ülkeler Uygurlar kendi sınırları içine girdiği andan itibaren Çin’in büyük bir baskı uygulayarak onları geri almaya çalışacaklarını biliyorlardı” diye anlatıyor bu durumu Patricio Henriquez. Sonunda Arnavutluk ve Bermuda, Uygurları kabul eder ve yıllar sonra özgürlüklerine kavuşan bu insanlar hiç bilmedikleri bu ülkelerde yeni yaşamlarına başlar. 

Uzun süren hukuk mücadelesi bu üç Uygur için mutlu sona erse de bugün Guantanamo’da bekleyen hala 148 tutuklu olduğunu hatırlatıyor Patricio Henriquez: “Bu insanların çoğunun masumiyeti kanıtlanmış ama hala hikayelerinin sonu yok. Amerikan siyasetinin malzemesi haline gelmiş durumdalar. Politik başarı kazanmak isteyen siyasetçiler, oy oranlarını arttırmak için onları kullanıyor ve ‘Guantanamo’daki teröristler’ olarak tanımlamaya devam ediyorlar ”.

Kaynak: Al Jazeera

HABERE YORUM KAT