Ahmet Altan

Ahmet Altan

Yazarın Tüm Yazıları >

33 asker

11 Mayıs 2011 Çarşamba 14:41A+A-

İlerde iyi bir tarihçi “alçaklıklar tarihini” de yazacak herhalde.

Çünkü yakın geçmişimiz gerçekten “alçakça” cinayetlerle dolu.

Binlerce insan öldürüldü.

Kim öldürdü onları?

“Derin devlet öldürdü” diyoruz, bu, ortaklaşa kabul gören bir tanım.

Derin devlet kim peki?

Derin devlet denen, devletin görevlileri, askerleri, polisleri, istihbaratçıları.

Niye işliyorlar bu cinayetleri?

“Vatansever oldukları için” cinayet işlediklerini söylüyorlar.

İşledikleri cinayetler ne işe yaramış peki?

Sadece kaos, karmaşa yaratmış, savaşın sürmesine yol açmış, barışı geciktirmiş.

Tabii asıl soru şu:

Derin devlet neden savaşın sürmesini, hep kaos içinde yaşamamızı, bu ülkenin vatandaşlarının birbirine düşman olmasını istiyor?

Görünürde bu kaos, “askerî vesayeti” besliyor.

Hep “muhtemel” bir darbenin yolunu açık tutuyor.

Halkın iradesinin devletin yönetimine egemen olmasına engel oluyor.

Ama sadece bu kadar değil elbette.

Bu “derin devletin” kendi hesabına çalıştırdığı onca katil, kaçakçı, haraççı, mafyacı da var.

Onlar niye derin devletle iç içe?

Çünkü savaşın, kaosun, karmaşanın büyük bir getirisi var.

En başta uyuşturucu kaçakçılığı.

Neşe Düzel’le yıllar önce konuşan bir MHP yöneticisi, “Uyuşturucunun asker ve polis eskortuyla kaçırıldığını” söylemişti.

Uyuşturucu kaçakçılığından mahkûm olan Baybaşin, “Ben devlet memuruyum” demişti, bir başka kaçakçı, “Binlerce ton uyuşturucuyu ben Türkiye’den devletten habersiz nasıl geçirebilirdim” diye sormuştu.

Önde savaş vardı ama o savaşın arkasında büyük kaçakçılıklar, haraç işleri, milyonlarca dolarlık rantlar dönüyordu.

“Vatanseverlik” iyi para kazandırıyordu anlayacağınız.

Derin devlet “para kazansın” diye çok kurban verdi bu ülke.

Aslında “devletin bir parçası” olan “derin devletin” öylesine gözü dönmüştü ki bizzat parçası olduğu “devletle” bile kapışmaktan kaçınmamıştı.

“33 asker” diye ifade edilen büyük facia, bu çatışmanın en büyük ve en kanlı örneklerinden biridir.

PKK’nın “ateş kestiği” bir dönemde, Bakanlar Kurulu’nun “büyük bir barış hamlesini” karara bağlamaya hazırlandığı sırada, 1993 yılının mayıs ayında “teskere almış” 33 askerin silahsız olarak bindirildikleri otobüslerin yolu kesildi.

Kaçırılan askerler daha sonra öldürüldüler.

Barış ihtimali suya düştü.

Savaş bugüne dek sürdü.

Devletin “barışı” düşündüğü bir dönemde derin devlet “savaş” demiş ve “devletin” değil “derininin” dediği olmuştu.

Peki, o çocuklar nasıl öldürüldüler?

Bizim gazete bu işin üstüne çok gitti.

O çocukların, “yazılı emirlere” rağmen “yanlarına koruma verilmeden” ve silahsız olarak yola çıkarıldıkları anlaşıldı.

O askerlerin “korumasız” yola çıkarılması emrinin kimin tarafından verildiği devlet tarafından aydınlatılmadı.

Bazı askerlerin otobüslere binmek istemedikleri halde “zorla bindirildikleri” de kimi tanıklar tarafından ileriye sürüldü.

“Derin devletin” askerleri silahsız ve korumasız olarak “yola çıkardığı” anlaşıldı ama bu işin “PKK ayağı” gölgeli kaldı.

“Ateşkes” ilan edilmişken PKK niye “derin devletin yola çıkardığı” askerleri öldürmüş, “barışın” gerçekleşmesine engel olanlarla işbirliği yapmıştı?

Murat Karayılan yazdığı Bir Savaşın Anatomisi isimli kitabında, “Şemdin Sakık’ın talimatı ve yönlendirmesiyle Bingöl-Elazığ karayolunda 33 askerin kurşuna dizilmesi bu anlamda içimizdeki çeteleşmiş bir anlayışın süreci sabote etme girişimidir” diyor.

Türkiye’de “derin devletin” varlığını sürdürdüğü Ergenekon davasıyla açığa çıktı, o yapı hâlâ direniyor, devlet “çeteleşmiş anlayışı” henüz tümüyle temizleyemedi.

Karayılan’ın da açıkça ifade ettiği gibi bu “yapı”, gerektiğinde PKK’nın içinden de kendine “müttefik” bulabiliyor.

Belli ki Kürt ve Türk, bu ülkede barış ve özgürlük isteyen herkesin, “barışın” önüne çıkan her engeli ciddiyetle sorgulaması gerekiyor.

İş savaşa ve “ranta” geldi mi “derin devlet” “her kılığa” giriyor, her cinayeti işliyor çünkü.

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT