1. YAZARLAR

  2. MUSTAFA SİEL

  3. “La İlahe İlla Emek” Diyenler
MUSTAFA SİEL

MUSTAFA SİEL

Yazarın Tüm Yazıları >

“La İlahe İlla Emek” Diyenler

30 Nisan 2015 Perşembe 00:41A+A-

Meğer Emeğin Hakkı İmiş Tevhidin Aslı

unnamed-024.jpg

Kendilerine antikapitalist Müslümanlar diyen türedi bir kesimin (kendi içlerinde yorum farkları bulunsa da) tevhide yükledikleri temel anlam, emeğin hakkının verilmesi ile ekonomik ve sosyal adaletin sağlanması.

Yani gecikmiş bir yeşil komünizm ve sosyalizm özentisi içinde bu kişi ve gruplar. Daha önceleri Ali Şeriati’nin İran’da kısmen gerçekleştirmeye çalıştığını şimdi daha uç boyutlarda Türkiye’de gündeme getiriyorlar. Aslında Kur’an’ı Das Kapitalle, peygamberimizi Marks’la tevil etmekten başka bir anlama gelmiyor yaptıkları.

Antikapitalist Müslümanlık İddiası Modern Bir Şirktir

Geçmişteki hurafe şirk anlayışlarını haklı olarak kıyasıya eleştiren iş bu anticiler,  bu tevhit yorumları ile modern ve çağdaş şirkler uydurup, bunları iman ilkeleri haline getiriyor; toplum yavaş yavaş modası geçmekte olan geçmişteki şirk içeren hurafelerden uzaklaşırken, çağdaş ve modern şirkler üretiyorlar.

Bu arkadaşlarda elbette bizler gibi Şehit Seyyid Kutub’u okumuşlardır ve muhtemelen hala önemli bir kesimi için Kutub’un (özellikle Yoldaki İşaretler kitabındaki) tespitleri önem arz etmektedir. Lakin bu arkadaşların yaptıkları da, Kutub’un Yoldaki İşaretler Kitabında eleştirdiği, önceki yüzyıllarda İslam’ı tasavvufla, batınilikle, felsefeyle vs. sentezlemenin modern bir versiyonu nasıl oluyorsa.

Kutub İslam’ın bir ahlak yada sosyal adalet (yada başka bir dava) çağrısıyla değil, tevhit akidesiyle ortaya çıktığını anlatırken, bu arkadaşlar tevhid akidesini bizzat emeğin hakkı ve sosyal adaletin sağlanması olarak revize ediyor, yani zımmen “la ilahe illa emek” demiş oluyorlar.

Cennete Gitmek İçin Namaz Zorunlu Değil, Hatta Allah Ve Ahirete İman Bile; Solcu Ol Yeter(miş)!

Bu kesimin hepsinin aynı iddialarda bulunduğunu iddia etmek elbette haksızlık olur. Lakin bu kesimin laik ve seküler İslam düşmanları nezdinde de muteber olan ve medyatik planda bu kesimi temsil eden Gezi İmamı denen zat çok uç noktalara kadar götürüyor iddialarını.

Bu güne kadar yazdığı yazılar ile konuşmalarından anladığımız kadarıyla Gezi İmamı, namazın zorunlu olmadığını ve kimsenin namaz kılmadı diye cehenneme girmeyeceğini; kişi değil namaz kılmamak ateist bile olsa, eğer insanları sömürmemişse cennete gireceğini, cehenneme sadece sömürenler ile halkını aldatan muktedirlerin gireceğini iddia ediyor.

Namaz zorunlu değil, isteyen kılmaz ve namaz kılmadı diye cehenneme gitmez diyen Gezi İmamı, 2.Bakara Suresi 40’tan 46’ya kadar olan ayetlerdeki namaza olan vurgu, 19.Meryem Suresi 59. Ayette geçen namazı zayi edip şehvetlerinin peşine düştüklerinden dolayı cehenneme girecek olanlarla ilgili ayet ile, 74.Müddessir Suresi 42’den 48’e kadar olan ayetleri hiç okumadı mı acaba? (Gerçi bazıları Allah’a ve Peygamberini İslam’ı öğretircesine, ayetlerdeki salat terimini dua yada dik durmak gibi tevillerle namazdan başka anlamlar yükleyerek namazı da buharlaştırdılar ya, ne diyelim dilin kemiği yok ki).

Bu ayetlerde de miskinleri doyurmamakla (yani zekat – infakta bulunmamak) beraber namaz kılanlardan olmamak, boş işlere (helal bile olsa dünyevi hedeflere) dalıp ahireti (hayatının akışında dikkate almamak, amelini (hayatını) buna göre ıslah etmemek suretiyle) yalanlamak cehenneme girmenin temel sebepleri olarak bildiriliyor da, Kur’an’ı çok iyi bilen Gezi İmamı bu ayetleri bilmiyor mu?

Ayetleri Kes Yapıştır, Antikapitalist İslam Oluştur

Sadece tevhidi sahih iman ve neticesi salih amelin uhrevi kurtuluşu sağlayacağını ifade eden, “her insana ancak çabasının (say) karşılığı vardır” mealindeki 53.Necm Suresi 39. ayeti, değil Kur’an bütünlüğü, ayetin siyak ve sibakını dahi dikkate almadan dünyevi anlamda işçilerin emeği olarak anlamak ve bu ayet üzere gerçek İslam’ın Antikapitalist İslam olduğunu iddia etmek çarpıtmanın dik alasıdır.

Hele 16.Nahl Suresi 71. ayetteki tevhidi ispat ve şirki ret mahiyetinde bir misal olarak verilen, rızıkça üstün kılınanların kendilerine verilen rızkı diğer insanlarla paylaşarak eşit seviyeye gelmezlerken, Allah’ın mülkiyetini niçin sahte ilahlara pay edeceğine dair soruyu; niçin rızıklarınızı insanlarla paylaştırarak eşit seviyeye inmiyorsunuz diyerek yorumlamak ve geçiminden fazla olan malını mutlaka insanlara dağıtmak gerektiğini ve hatta bunun tevhidin gerçek anlamı olduğunu iddia etmek, çarpıtmanın da ötesinde komedidir.

Bu iddiayı dile getirenler, zekat (sadaka – infak)’la ilgili ayetleri nereye koyuyorlar acaba. Zira kişi geçiminden fazla parayı dağıtmakla mükellefse, bu durumda zekat verecek malı kalmayacağı gibi, bu mükellefiyet zekat mükellefiyetini zaten kendiliğinden düşürmekte, bu durumda zekatla ilgili ayetlerle çelişmektedir. Allah’ın kitabında çelişki olmadığına göre, antikapitalistler bu çelişkiyi nasıl izah ederler acaba.

La İlahe İlla Emek’e İman Edenler

Kur’anda elbette emeğin hakkının verilmesi ile ekonomik ve sosyal adalet vurgusu ağırlıklı yer alır. Lakin bu vurgu çeşitli ayetlerde namazla birlikte zikredilen infak (zekat – sadaka) emriyle birebir örtüşmez. Elbette sosyal adalette İslam’ın hedeflerindendir ama, tek başına İslam’ı ifade etmek bir yana, infak’ı bile ifade etmez.

Ekonomik ve sosyal adalete vurgu, ayetlerde ölçtüğünüz zaman hakkaniyetli ölçün, ölçü ve tartıda haksızlık yapmayın, mallar aranızdaki zenginler arasında dolaşmasın mealindeki ayetlerde ifade edilmiş olup, elbette çok önemli bir husustur.

Lakin emeğin hakkının verilmesi ile ekonomik ve sosyal adalet şirk, adam öldürme yada zina gibi kesin hatları olmayan, zaman ve zemine göre değişebilen bir olgu olup; bu nedenlerle kesin sınırları çizilen emir ve yasaklarla değil, hakkaniyetle ölçün, ölçü ve tartıda dengesizlik yapmayın gibi genel tavsiyelerle ifade edilmiştir.

Komünistler ve Sosyalistler, aslolanın ve hayatın en temel meselesinin emeğin hakkı ile ekonomik ve sosyal adalet olduğu iddiasıyla, insanlara maddi yardımda bulunmayı (infak – zekat - sadaka) bile küçümser ve sosyal adaletsizliği gizlemenin vasıtalarından biri sayarlar.

Emeksiz Emekçiler!

Memleketimizde kendilerini komünist ve sosyalist olarak tanımlayan kesimin kahir ekseriyeti tuzu kuru elit kesiminden ve bir mezhebin müntesiplerinden çıkmaktadır.

Emek, işçi hakları, ekonomik ve sosyal adalet diye yırtınan ve genelde tuzu kuru elit kesimlerin çocuklarından oluşan bu güruhun; ekonomik ve sosyal yönden zayıf olanlarla ve işçi sınıfı ile pek işleri olmadığı gibi, laf dışında emeğin hakkının verilmesi ve sosyal adalet için kıllarını bile kıpırdatmazlar. Bu emek edebiyatçıları, 90.Beled Suresinde anlatılan inkarcılar gibi, kendi keyifleri için su gibi para harcarlarken, bu ihtiyaç sahiplerine zırnık koklatmazlar.

Oysa Kur’an Müslümanları emeğin hakkının verilmesi ile ekonomik ve sosyal adaletin sağlanması için çaba sarfedilmesi gerektiğine dair emir ve tavsiyelerin yanında, Beled Suresinde ve pek çok ayette ihtiyaç sahiplerini ayrıntılarıyla sayarak,  bunlara sadece Yüce Allah’tan ahirette karşılığını umarak (gardı hasen) karşılıksız yardımda (infak – zekat – sadaka) bulunmayı emreder.

Mal mı Daha Önemli, Can Ve Namus mu?

Elbette ekonomik ve sosyal adalet önemli, lakin en önemli yada tüm sorun bu değil. Mesela bu gün tecavüze uğrayan bir Suriyeli kızın acısı hangi ekonomik kayıp yada adaletsizlikle kıyaslanabilir?

Yada katledilen Suriyeli bir bebeğin ekonomik anlamda karşılığı ne olabilir? Bunların ailesine tüm servetinizi verin çocuğunuza tecavüz etmeyeceğiz – öldürmeyeceğiz dense idi, seve seve kabul etmezler miydi?

Veya Esed’in işkencehanelerinde sistematik işkence gören mazlumlar için ekonomik ve sosyal adalet ne anlam ifade eder, bütün dünyanın mülkü onların olsa ne yazar?

Mesele Emekçinin Hakkı İse Gerisi Teferruattır

Lakin mesele ekonomik ve sosyal adalet olunca gerisi teferruat, sosyal adaletçi Esed olunca her şey mübah oluyor bu antikapitalist Müslümanlara! göre. Yeter ki antikapitalist Esed kalsın da, kapitalist Müslümanların! malları, ırzları ve hatta canları gitsin, hiç önemi yok.

25.Furkan Suresi 68’den 71’e kadar olan ayetlerde büyük günahlar olarak şirk ve haksız yere adam öldürmenin ardından zina sayılmış olup, bu 3 günahı işleyenin tevbe edip vazgeçmedikçe daimi cehennemlik olduğu bildirilmiştir.

Düşünün, karşılıklı rıza ile işlenen zina bile samimi bir tevbenin ardından vazgeçilmediği takdirde daimi cehennemlik edecek bir suçken, ya zorla kadın ve kızlara tecavüz etmenin dünyevi ve uhrevi durumu ne olabilir. Hangi ekonomik kayıpla, sosyal adaletsizlikle kıyaslanabilir. Antikapitalizm ve antikapitalist blok adına Suriye’deki şeytanları bile utandıran şebbihaların safında yer alıp, bu tecavüz ve zulümleri görmezden gelmek nasıl bir körlüktür?

Emek Sorunu Çözülürse Ne Olacak Antilerin Hali?

İslam’ı sadece emek odaklı görenlere sormak gerekir. Bu gün batı memleketlerinin çoğunda (sadece kendi halkları ve batı açısından da olsa) emeğin hakkı ile ekonomik ve sosyal adalet sorunu büyük ölçüde çözülmüş, bu alanlarda ciddi mesafeler alınmıştır.

Bu durumda bu ülkeler tüm sorunlarını çözmüş, artık İslam’ı tebliğe ihtiyaçları kalmamış mı oluyor? Bu memleketlerdeki ateizm ve ahireti inkar, fuhuş, ana babaya sırtını dönmek, kendi refahları için sömürülen ve zulmedilen diğer memleket insanlarının durumunu görmezden gelme, sadece dünya için yaşama sorun olmuyor mu bu durumda

Yada şöyle düşünelim, küresel bazda emek ve sömürü sorunu çözülmüş, sosyal adalet sağlanmış, yani komünizmin ütopyası gerçekleşmiş olsun. Ama aynı zamanda tamamen ateizm, ahireti inkar, cinsellik açısından aile fertleri içinde dahil tamamen serbestiyet, eşcinsellik, ana babaya vefasızlık normal kabul edilmiş olsun. Bu durumda antikapitalist Müslümanların görevi bitmiş, insanlara tebliğ edecekleri bir mesajları, yapacakları bir mücadele kalmamış mı olacak?

Lut kavmi şirkten ve ekonomik adaletsizlerden vaz geçtiği halde homoseksüellikte direnseydi, Lut (as)’ın görevi bitmiş olacak ve bu kavim helak edilmeyecek miydi?

Emek Önemsiz mi?

Tüm bu yazdıklarımızdan emeğin ve sosyal adaletin önemsiz olduğu gibi bir anlam çıkartılmamalıdır. Elbette emek ve sosyal adalet çok önemlidir, ancak bu hususta dengeyi kaçırmamak gerekir.

Emek ne kadar önemli ise, müteşebbislik, planlama, keşif, eğitim vs.’de o kadar önemlidir. Daha doğrusu bunlar birbirlerini tamamlayan unsurlar olup, üretim için dengeli bir şekilde bulunmaları kaçınılmazdır.

Adeta un, şeker ve yağ gibi helvanın unsurlarıdır ve bunlar dengeli nispetlerde bir araya getirilip, usulüne uygun olarak yoğrulup pişirildiğinde helva üretimi söz konusu olur.

Gerçek Sosyal Adaleti Ancak Salih Müslümanlar Sağlayabilir

Elbette emek ve sosyal adalet önemli olup, yeryüzünde ıslah etmek isteyenler, helva yapmanın yanında, oluşturan her unsurun yanında emek unsurunun da hakkını vermek, mutlaka ekonomik ve sosyal adaleti sağlamaya gayret etmek zorundadırlar.

Batı kendi içinde bu konularda ciddi mesafeler almışsa da, bu mesafeyi batılı olmayan ve bilhassa Müslüman toplumların kanı, canı, malı ve alınteri üzerine gerçekleştirdiği malumdur ve yarım sosyal adalet, gerçek sosyal adalet değildir.

Emeğin hakkını vermek ve sosyal adalet, 2.Bakara Suresi 204’ten 208’e kadar olan ayetlerde işaret edildiği gibi, komünistler ve sosyalistler gibi inkarcıların değil (ki olmadığı 100 yıla yaklaşan tarihi tecrübelerle net olarak ortaya çıkmıştır), Allah’a ve ahiret gününe yakinen iman edenlerin, İslami ıslahat çabalarıyla gerçekleştirebilecekleri bir husustur.

Sosyal Adalet Eşit Değildir Asgari Ücret

Emeğin hakkını vermek ve sosyal adaleti sağlamak sadece belli bir asgari ücret seviyesini yakalamakla halledilebilecek bir husus değildir. Her bireyin yaşadığı memleketin ortalama standartları seviyesinde yaşayabileceği bir gelire sahip olması, bu geliri elde edecek seviyede çalışacak imkanlara sahip olmayanların desteklenmesi, bunu yaparken günümüz Türkiye’sinde olduğu gibi hak ettiğinden fazlasını alan kesimlerin oluşmaması, ciddi orta ve uzun vadeye yayılmış sosyo - ekonomik politikalar gerektirmektedir.

Bu hususlarda geçen yıl 29 Nisan 2014’te yayınlanan “1 Mayıs Hangi Emekçilerin Bayramı” başlıklı yazımızla, Soma Faciası dolayısıyla yazılan ve 24 Mayıs 2014’te yayınlanan “Erdoğan’a Açık Mektup” başlıklı yazılarımızda dile getirdiğimiz (bir kısmını Hükümetin programına aldığı ve gerçekleştirmeye çalıştığı) önerilerimizi tekrara düşmemek bakımından buraya almak istemiyorum, ilgilenenler mezkur yazılara bakabilirler.

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum