1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Bayramın Farklı Günlerde Kutlanmasının Sebepleri ve Çözüm Yolları
Bayramın Farklı Günlerde Kutlanmasının Sebepleri ve Çözüm Yolları

Bayramın Farklı Günlerde Kutlanmasının Sebepleri ve Çözüm Yolları

Özgür-Der Amasya Temsilciliğinde Ramazan Bayramının başlama günü ile ilgili ihtilaf konusu işlendi.

08 Temmuz 2016 Cuma 15:04A+A-

Bilindiği gibi hemen her yıl Ramazan ayının ve Bayramların giriş günü ile ilgili olarak hilalin çıplak gözle görülüp görülememesine dayalı ihtilaflar ve farklı uygulamalar yaşanmakta idi.

Bu konuyu çözmek ve tüm İslam Memleketlerinde Ramazan ayı ile bayramların aynı günde olması için 65 yıldır 6 kez yapılmış olup yedincisi 30 Mayıs 2015’de Türkiye’de yapılan Rüyeti Hilal (Hilalin Görülmesi) Toplantısında bu konuda astronomik hesaplara göre hareket edilmesi ve aynı zamanda astronomi aletleri ile hilalin gözetlenmesi kararı alınmıştı.

Lakin yine başta Suudi Arabistan rejimi olmak üzere bazı devlet ve selefi mantıklı cemaatler hilalin çıplak gözle görülmesi gerektiğini ve pazartesi akşamı hilalin görülemediğini iddia ederek bayramı Çarşamba günü olarak ilan edince toplantıda alınan kararlar uygulanamadı ve Ümmet bazında ortak Bayram umudu bir kez daha suya düşmüş oldu.

Özgür-Der Amasya Temsilcisi Mustafa Siel, Kur’an ayetleri üzerinden bu konuda şunları söyledi:

Ramazan ayında oruç tutulmasını emreden Bakara Suresi 185. ayette şöyle denilmektedir:

Bakara Suresi 185. Ayetin Meali- (Oruç tutmanız gereken sayılı günler) ramazan ayı (içindeki günlerdir). (Orucun bu ayda tutulmasının hikmeti ise), tüm insanlar için doğru yol rehberi olan (huden linnas) ve (bu rehberliği kabul edip gereğini yerine getirenler – iman edip takvalananlar için izlemeleri gereken) doğru yol ile hakkı batıldan ayırmaya dair açık ve açıklayıcı net bilgiler (beyyinatın minel huda ve furgan) içeren Kur’an’ın bu ayda indirilmiş (indirilmeye başlanmış) olmasıdır.

O halde, sizden kim bu ayın girdiğini görürse, o ayda oruç tutsun. (Bu ay içindeki günlerde) sizden kim hasta ya da yolculuk halinde olursa, (bunlar yada benzeri meşru mazereti nedeniyle tutmadığı) gün sayısınca (ramazan ayı dışındaki) diğer günlerde tutmalıdır.

Allah (oruç tutmanızı emretmek ve meşru mazereti olanların sonra tutmasına ruhsat vermekle) sizin için zorluğu değil kolaylığı irade ediyor (ettiğini gösteriyor). (O halde gücünüz yetiyorsa ramazan ayında orucunuzu tam tutun. Ama hasta yada yolculuk halinde iseniz yada başka meşru ve makul mazeretiniz söz konusu ve özellikle oruç size zarar verecekse, o günlerde tutmayıp, tutmadığınız bu günler sayısınca ramazan çıkınca tutmak suretiyle, o ramazan ayının günü kadar oruç) gününü mutlaka tamamlayın.

(Orucu sadece fiilen tutmak ve sayıyı tamamlamakla orucun ve Ramazan’ın hakkını vermiş olmazsınız, bu ayda ve tuttuğunuz oruçlar esnasında), sizi hidayet ettiği şey üzere  (Kur’an mesajlarını tekrar gözden geçirin ve bu mesajlarda öğrettiği esaslar dâhilinde) Allah’ın büyüklüğünü sık sık hatırlayın ki, (ancak bunların tümünü yaparsanız) Allah’a gerçekten şükretmiş olursunuz.

RAMAZAN VE BAYRAMLARIN KAMERİ TAKVİME GÖRE TESBİTİ KUR’ANİ BİR FARZİYE VE ZORUNLULUKTUR

Bakara 184. ayette sayılı günlerde oruç tutulması gerektiği ifade edildikten sonra, 185. ayette bu sayılı günlerin Ramazan ayının tamamı olduğu ve Ramazan ayına şahit olanın, yani Ramazanın başladığını öğrenen kişinin oruç tutmaya başlaması gerektiği bildirilmektedir.

Tabiatıyla Ramazan ayının başlamasının (ve tabi bitmesi ile bayramın başlamasının), ayın (kameri) ay boyunca gerçekleştirdiği hareketler ve değiştirdiği biçimler (hilaller) gözlemlenip tespit edilmek suretiyle doğru olarak tespiti Kur’an kaynaklı farz bir emir ve mutlak bir gerekliliktir.

Nitekim Bakara 189. Ayette ayın evrelerinin, yani kameri ay boyunca gerçekleştirdiği hareketler (cereyan) ve biçim değiştirmesinin (evrelerin - hilallerin) insanlar ve hac için vakit tespiti aracı olduğu bildirilmektedir. Bu nedenle Ramazan, bayram hac gibi ibadetlerin mutlaka kameri – ay takvimine göre yapılması muhkem bir farz olup, bu ibadetlerin bu gün kullanılan miladi – güneş takvimine göre yerine getirilmesi mümkün ve meşru değildir.

RAMAZAN AYININ VE BAYRAMIN BAŞLANGICINA ESAS OLMASI AÇISINDAN AYIN İLK GÜN HİLALİNİN GÖRÜLMESİ (RÜYETİ HİLAL) MESELESİ

Kameri bir ay olan Ramazan ayının girişini ve bitişini tespit ise, Kur’anın indiği dönemde ancak Ramazan ve Şevval aylarının ilk gün hilallerini çıplak gözle görmekle mümkün olabilmekte idi. Zira o günün şartlarında bunu tespit edecek teknikler ve aletler yok idi. Bu nedenle peygamberimizin hilali gözlemlemeye dair emirleri o günkü şartların kaçınılmaz bir gereği idi.

Buna rağmen o günün şartlarında bile hilalin evlerin yada şehirlerin içinde değil, hilalin görülebileceği yüksek ve batı ufku açık yerlerde gözetlenmeye çıkılması ile, eğer hilal çıplak gözle görülemezse yada hava bulutlu ise o ayın 30’a tamamlanması uygulamaları bile, aslında o günün şartlarındaki pratik teknik uygulamalar idi.

Yani ayın girişini tesbit dini vecibe – farz iken, çıplak gözle gözetleme, dini bir vecibe değil, o günün teknik uygulaması idi ve peygamberimizin buna dair emri o tekniği ifade etmektedir.

HİLALİ GÖZETLEMEKTEN MAKSAT ONU GÖRMEK DEĞİL, RAMAZAN VE ŞEVVAL AYLARININ GİRİŞİNİ TESPİT ETMEKTİR

Burada maksat hilali gözetlemek ve tespit değil, Ramazan ayının ve Bayramın girişini doğru olarak tespit etmek olduğundan, hilali tespit amaç değil araçtır ve bu nedenle en doğru hangi teknikle yapılabilirse (çıplak gözle yada hesapla) o teknikle yapılması esastır.

Dolayısıyla günümüzde astronomik hesaplar çıplak gözle görmekten daha kolay ve kesin sonuç verdiğinden, artık hilalin çıplak gözle gözlemlenmesi değil, astronomik hesaplara itibar edilmesi esas olmalıdır.

NAMAZ VAKİTLERİ TAKVİME GÖRE OLUYORDA AYIN VAKİTLERİ NİYE OLMUYOR?

Nitekim namaz vakitleri Kur’anın indiği dönemde ancak güneşin gün içindeki hareketleri takip edilerek tespit edilmekte iken, bu gün astronomik hesaplar esas alınmakta ve kimse güneşin hareketlerini gözlemlemek ihtiyacı hissetmemektedir.

Nitekim bu gün hilalin çıplak gözle görülmesini şart olarak gören Suudiler ve selefi cemaatler, aynı şartı namaz vakitlerinde aramamakta ve bu konuda takvimlerdeki namaz vakitlerine gönül rahatlığı ile uymaktadırlar.

KAMERİ AYIN İLK GÜNÜ HİLALİNİ ÇIPLAK GÖZLE GÖRMEK TÜRKİYE’DE NEREDEYSE İMKANSIZ

İlk gün hilalini gözlemleyerek Ramazanın ve bayramın girdiğini tesbit etmek pek çok memlekette ve Türkiye şartlarında neredeyse imkansız denecek kadar zordur. Zira kameri ayların ilk gün hilalleri Türkiye’de, yaz ayları haricindeki aylarda hemen hemen görülememekte, yaz aylarında ise ancak dağ ve engebeli alanı çok az olan düz arazili yerlerde görülebilme ihtimali bulunmaktadır. Ancak ikinci gün hilallerini havanın açık olduğu zamanlarda, çok büyük engebeleri olmayan her yerden görmek mümkün olmaktadır.

Çünkü astronomik verilere göre ilk gün hilalleri güneşin batmasından sonra en fazla 10-15 dakika görülebilirken; ikinci gün hilali, akşam namazı vaktinin girmesinden 10-15 dakika sonra görülmeye başlanıp, yaklaşık 1 saat görülebilmektedir.

GÜNÜMÜZDE İLK GÜN HİLALİNİ ASTRONOMİK GÖZLEMLER VE HESAPLARLA TESPİT ETMEK DAHA SAĞLIKLI VE KUR’ANA UYGUNDUR

Ay ve güneşin bir hesap ile hareket ettikleri 55.Rahman Suresi 5 ve başka ayetlerde haber verilmiş ve günümüzde deneysel-bilimsel verilerle ispatlanmış bir gerçektir.

Dolayısıyla nasıl ki günümüzde namaz vakitleri için güneşin hareketlerine değil takvimlerdeki namaz vakitlerine bakıyorsak, kameri ayların başlaması ve bitmesine dairde hilale değil astronomik verilere bakabiliriz. Namaz ve hilale dair bu veriler çıplak gözle gözlemlemekten daha sağlamdır.

Bu nedenle Kur’an’ın indiği zaman zorunlu bir sorumluluk olan ayın ilk günü hilalin çıplak gözle gözetlenmesi tekniği, günümüz Müslümanları için güncel bir sorumluluk değildir. Günümüz Müslümanlarının güncel sorumluluğu, hilalin ilk görüleceği günün bilimsel metotlarla doğru olarak tespit edilmesidir.

Pratik olarak ta, dünyanın bilmem neresinde ilk gün hilalini gördüğünü iddia eden birkaç kişinin yanılma ihtimali yüksek olan bu iddialarıyla hareket etmek yerine, Yüce Allah’ın takdiri gereği kesin olan ilmi hesaplarla hareket etmek daha gerçekçidir.

Zira eğer selefi mantıkla hareket edecek olursa, değil iki ayrı memleket, aynı köydeki iki grup arasında bile ortak bayram günü tesbiti mümkün olmayacaktır. Farzı muhal bir köyde yada şehirde mukim ve muhalif iki grup yada cemaat ayrı yerlerde hilal tesbitine çıkıp, birisi görüp, diğeri görebilemeyecektir. Bu durumda vahdet dini olan İslam aynı köyde yada şehirde bile bayram günü vahdetini sağlayamazsa, hangi vahdeti sağlayacaktır.

İLK GÜN HİLALİNİN DOĞRU TESPİTİ ÜMMET VE VAHDET MESELESİDİR

Günümüzde kameri ayların giriş ve çıkışlarını bilimsel olarak tespiti mümkün ise de; bu tespitte hangi kriterlerin temel alınacağı, hesapla tespit edilen hilalin gözle görülüp görülemeyeceği, bu giriş ve çıkışların dünyanın hangi noktası esas alınarak kabul edileceği ile dünyanın önceden tespit edilebilen yerlerinde gözlemlenebilmesi ve bu durumun Müslümanlara iletilebilmesi, Ümmet bazında kurumların Kur’an ve astronomi ilimlerine vakıf alimlerce yürütülecek çalışmalar ile ancak çözümlenebilir.

Bu konuyu çözmek ve tüm İslam Memleketlerinde Ramazan ayı ile bayramların aynı günde olması için 65 yıldır 6 kez yapılmış olup 7. 30 Mayıs 2016’da Türkiye’de yapılan Rüyeti Hilal (Hilalin Görülmesi) Toplantısında bu konuda astronomik hesaplara göre hareket edilmesi ve aynı zamanda astronomi aletleri ile hilalin gözetlenmesi kararı alınmıştı.

Lakin yine başta Suudi Arabistan rejimi olmak üzere bazı devlet ve cemaatler hilalin çıplak gözle görülmesi gerektiğini bahane ederek bayramı Çarşamba günü ilan edince toplantıda alınan kararlar uygulanamadı ve Ümmet bazında ortak Bayram umudu bir kez daha suya düşmüş oldu.

Bu sorun Ümmet bazında bir çözüme ulaşana değin, Ramazan ayının ve bayramın başlaması hususunda her Müslümanın kendi yöresinde ve memleketindeki uygulamaya tabi olması maslahata daha uygun görünmektedir.

HABERE YORUM KAT