1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. Yangında ilk önce kurtarılması gerekenler kimlerdir?
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Yangında ilk önce kurtarılması gerekenler kimlerdir?

11 Şubat 2010 Perşembe 12:08A+A-

Çocuklardır. Ama onlar yanıyor.

Yaşları 14 ila 18 arasında İmam Hatipliler... Bıyıkları henüz terlerken, yangında unuttuklarımız... Kız olanlarının çoğu, saçları örgüdür hâlâ, uçlarında renkli tokalar asılı, kendisine sorsan, yangının içinden önce hatıra defterini kurtarmak için can atacaktır, kurduğu hayaller kadar mahcubiyeti, fosforlu kalemleri kadar rengarenk düşleri...
Düşler yanıyor...
Rüyalar yanıyor...
İmam Hatipli kızların kalplerinden boy atmış dilek ağaçlarının uçlarından sarkan dua ve niyet kağıtları yanıyor... İmam Hatipli delikanlıların gün gün büyüyen avuçlarında rüzgar bekleyen çarkıfelekler, nice temenniler, kurdukları hayaller kavruluyor. Buhar... Kül... Ve yanık tütüyor toprağın üstü... Yenice su yürümüş taze dalları ağaçların ve ağaçların yaprakları ve ağaçların üzerindeki karıncalarıyla birlikte yanıyorlar...
Fidanlıkta yangın çıkmış, genç ağaçlar, ayakları bağlı, kaçamıyor, kurtulamıyor...
Hiçbir şey örtemez senin suçunu çocuğum, hiçbir şey affettiremez. Dillerimizin ucuna kadar gelir ismin de, her şeyi söyleyiveren dillerimiz, sıra sana gelince, unutur, unutmuş gibi yapar, havaya bakar, bak kuş uçtu, uçak geçti dercesine, kurttan kuzuya kadar her şeyin hukukunu tartan vicdanlar, sana gelince sıra, bak kuş uçtu, uçak geçti olur... Sen çocuğum, konuşmadığımız, ismini anmadığımız, yokmuş gibi, canlı değilmiş gibi, hayata dair değilmişsin gibi yaptığımız...
Yangında hep ilkönce vazgeçtiğimiz... Ev taşınırken, perdeleri sökük, üzgün ve çıplak pencerelerin içinde terk edilmiş küpe çiçeği kadar, narin ve eşya kamyonlarına bir türlü sığdırılamayan gençliğin ve hayatına rağmen... Sen çocuğum, yaşamak ve hayal kurmak sana yasak, ama ölebilirsin pekala. Yalnız o kadar da gani yürekli değiliz be gülüm. Ölümün bile tereyağından kıl çekercesine olmalı... Çok sessiz ve konsensüs ve meclis mutabakatı ve kamusal mutabakat hatta ülke nüfusunun hep birlikte oh be diyeceği şekilde olmalı ölümün...
Sen bir yük gibi kalkmalısın omuzlarımızdan...
Yasını bile, kimse tutmamalı senin çocuğum...
Bu yüzden her şeyin orta ve her şeyin orta yoldan gitmeli... Saçın ne çok uzun ne de çok kısa olmalı. Konuşurken ne yüksek sesle ne de kısık sesle durmalısın. Derslerinde ne çok başarısız ne de çok başarılı olmalısın. Ne çok zengin ne de çok yoksul. Çiftçi ya da sinemacı olmadan. Sorun çıkarmadan hep ortadan, ortadan gitmelisin... Tabutun bile orta boylu, olay çıkarmadan ölümünde bile... Böyle olmalı her şey: Hayattayken ölü gibi, öldüğündeyse hiçbir şey olmamış gibi sakin ve müdavim, akmalı her şey. Düzeni bozacak hiçbir işe yeltenmeden, taş atmadan ve Habur Kapısı’ndan geçmeden, her şeye razı ve nefsini yenmiş ve fedakar ve hep ahireti işaret eden...
Sofralarımızda sana tabak koymadık, ama üzülme, yedi cenneti kutsal kitabın bak seni bekliyor, sen, sevgili ermişi hepimizin, gençliğine, yeni yetmeliğine ve delikanlılığına bakmadan, sevgili ermişi hepimizin...
Sen günü beşe bölüp, gökyüzüne merdiven kur sadece ve insanları kurtuluşa çağır bulutların hizasında...
Sen ölülerimizi bekle, öldükten sonra bile bize iyi davran, ağır tabutlarımızı omuzlarına alarak, bizim için mevlüt oku, şeker dağıt... Sen 14 yaşında Yunus, 18’ine bastığın gün Mevlana ol! Topladığın odunlar bile eğri olmasın, sen ölüm geceni düğünün ilan et... Bakma yaşının küçüklüğüne. Dünya bizim, ahiret ve cennet hep senin olsun, hep senin... Sen, bakma bize, ölmeden evvel ölümün faziletine dayan... Bize hayat sana ise ölüm...
Oysa...
Yangında ilk önce kurtarılması gerekenler çocuklarımızdır...
Çocuklar yanıyor. Elleri kolları bağlı.
Ashab-ı Uhdud, asırlar sonra kendini tefsir ediyor.

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT