Duran Kömürcü

Duran Kömürcü

Yazarın Tüm Yazıları >

Vazifemiz

22 Haziran 2009 Pazartesi 03:37A+A-

Bulunduğumuz ortamda vazifemiz nedir? Dinimizi korumak mı? Dinin ihyası için çalışmak mı? Toplumun Müslüman olmasını sağlamak mı? Yoksa fertlerin Müslümanlığı yaşama mücadelesi vermesi mi? Hâdiseleri göz önüne alınca; dinin ihyasının ötesinde, müslümanca yaşamanın mücadelesini veriyoruz. Kâfiri bir sistem içinde imanımızı korumaya çalışıyoruz. Yaşam olarak da; Müslüman kalmak çabalarımızın başında gelir. Bütün çabalarımız, gayretlerimiz bunun üzerinde toplanmaktadır. Ortamın tesirinde kendimizi unutarak kavramları karıştırmaktayız. Fert planını unutup, cemiyet planında kendimizi görmekteyiz. Vatan, millet, devlet, şehid, cihad derken; meselemizi unutuyoruz. Kavramların müslümana ne ifade ettiğini düşünmeyip de; hepsini bizim kabul ediyoruz. Atalarımızın yaptığı ilayı kelimetullahla övünme, her karış toprakta bir şehit kanının bulunması, bayrağın kan renginde olması bizi yanlışlara itmektedir. Şehit olurlarken hedefleri ne idi?

Hepimiz biliriz ki Allah ve Rasulü’nün bize bildirdiklerini ihya etmek, Kur’an ahlakını yaşamak, Kur’an inancını yaşamak ve yaşatmaktır. İçinde bulunduğumuz sistemde bu var mıdır? Onlar kendi kutsallarını koruma ve kollamada tanrılık payesi taşımıyorlar mı? Allah’ımızı ve peygamberimizi tanıyorlar mı? Onların tek gayesi, Ku’ran’ı yok saymak, beşeri kanunları dayatmaktır. Allah’ın bildirdiği haramları yaşam şartları olarak zorlamaktadırlar. Bir başka deyimle, Allah’ın haramlarını helal, helallerini haram saymak, sistemlerinin baş gayesidir. Bu sistemde Allah yok, Allah’ın emirleri yok, Peygamber kendileri için birinci düşman, Müslümanlar ikinci sınıf vatandaş. Böyle bir sistemin içindeyiz. Müslümanın başvuru kaynağı, Allah’ın emirleri hor görülür. Peygamberinin ismi anılmaz, Müslüman toplumda kabul görmez. Bu sistemde ilayı kelimetullahın kapladığı, atalarımızın bize tarih olarak sundukları değerleri bugün geçerli sayabilir miyiz? Biz saysak Allah indinde sayılır mı?

Bir tren ki; yolcuları fesat ve küfür erbabı. Bize de “Bu trende gideceksen, bizim gibi olacaksın” deniyor. Böyle bir ortamda, müslümanın geçmişi ile bağ kurması mümkün mü? Bu tren bizi Müslüman olmayan bir beldeye götürmektedir. Kimi inanarak bu trene biniyor, kimi de ruhsat zırhına bürünüyor. Hangi şartlarda binersen bin, müslümanı sırat-ı müstakîme götürmemektedir. Kâfir, fasık ve haram olan sahalardır. İmanımızı kalbimizden söküp almak istemektedirler.

Öyle bir sistemin kıskacındayız ki, bütün güçleri ile sıkıştırmaktalar. Bizi ve toplumu inançsızlaştırma için uğraştalar. Faiz; hayat damarları, içki; motorların yakıtı, zina; alameti fârikaları, alış verişinden evliliğe kadar bütün hareketleri dinin dışındadır. Biz içinde yaşamaktayız. Ve Müslüman olarak kalmak mücadelesini verme durumumuz var. Şunu düşünelim. Bu belde bizim beldemiz. Peygamberin müjdesine ermek için, Allah'ın ismini yaymak, ahirette Rıza-ı Bari’ye ulaşmak, tevhid bayrağını dalgalandırmak için şehid oldular, gazi oldular. Ezanların her nidasında, Kelime-i Tekbir bunları anımsatır. Bunları düşlememek ve atalarımızın yaptığı hizmetleri inkâr etmek mümkün mü?

Şunu bilelim: Dinin düşmanları dışımızdan gelmemiştir. Bizden evvelki değerlerimizin emanet ettiği bizim neslimizden gelmiştir. Küfürden, irtidattan, fasıkıyyetten gelmiştir. Kendi evlatlarımızdan gelmiştir. Kendi inancımızda olanların irtidat ederek zehirli şerbetlerinden, makam ve mevki, menfaat ve çıkarların cazibesi bu hale getirmiştir. Müslümanı kafirin emrine sokmuştur. Bize düşen, ilâyı kelimetullah hedefimiz olsa da, bulunduğumuz sistemde Müslüman kalmak, müslümanca yaşamak mecburiyetimiz vardır. Bunu kazanmak için de ailemizi, çoluk çocuğumuzu korumak, Müslüman kalmalarını sağlamak, müslümanca yaşamalarını temin etmek, vazifelerimizin başında gelir. İnananlar arasında irtibatı sağlamak, bir ve beraber hareket etme başarının başlangıcıdır. “Müslümanım” diyenlerle değil, müslümanca yaşayanlarla ünsiyet kurmalı, toplumda diri ve aksiyoner olmalıyız. Geçmişimiz bize rehber olmalı, onların yürüdüğü tevhid yolunda yürümeliyiz. Ancak Allah’ın hidayeti, rahmetini ve yardımını böylece kazanmış oluruz.

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT