1. YAZARLAR

  2. Mehmet Kamış

  3. Ülkeyi yoksullukla yönetmek!
Mehmet Kamış

Mehmet Kamış

Yazarın Tüm Yazıları >

Ülkeyi yoksullukla yönetmek!

06 Haziran 2009 Cumartesi 03:45A+A-

Abdurrahman Yalçınkaya, başında bulunduğu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 17. onur günü dolayısıyla düzenlenen törende yaptığı konuşmada öyle bir cümle etti ki; dinleyenleri hayretler içinde bıraktı.

Yalçınkaya, ekonominin fazla öne çıktığını, ekonomik büyüme ve modernizasyona çok vurgu yapılmasından dolayı laikliğin gündemden düşürüldüğünü söyledi.

Bizden başka, son ideolojik ve komünist devlet SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) 20 yıl önce yıkılmıştı. Ama bizimkiler hâlâ direniyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın yaptığı böyle bir açıklama, bugün dünyada kaç ülkede yapılabilir? Belki Kuzey Kore'deki ya da biraz zorlarsanız Küba'daki savcılardan benzer bir açıklama duyabilirsiniz. Bunların haricinde herhangi bir ülkenin bürokratlarından birisi böyle bir konuşma yapabilir mi? Çağdaş dünyada bu tür bir açıklamanın düşünülmesi bile imkânsızdır. İstisna teşkil eden bir iki ülkeyi de saymazsak dünyada böylesine katı ideolojisi olan devlet kalmadı zaten.

Bilmem hatırlar mısınız? Türkiye'deki en büyük hortumlamalar, laiklik vurgusunun en çok yapıldığı zamanlarda olmuştur. Laikliğin en çok gündeme getirildiği 28 Şubat sürecinde kimlerin ülkeyi hortumladığını, kimlerin bankalardan milyarlarca doları cukka ettiğini bugün çok daha net biliyoruz. O hortumlamalar sonucunda Şubat 2001'de ülkenin büyük bir kalp krizi geçirdiğini hiç unutmadık. Yalçınkaya'nın AK Parti'ye açtığı kapatma davası bu ülkeye on milyarlarca dolara mal oldu. Küresel krizden önce kapatma krizi ülkedeki ekonomik dengeleri allak bullak etti. Siyasî istikrarsızlık şüphesiyle bozulan ekonomik dengeler yüzünden binlerce kişi işyerlerini kapattı ya da işten çıkarıldı.

Tabii; ideolojik devletin temsilcileri için ekonominin iyi ya da kötü olmasının ne önemi var ki. Ekonomi iyi olsa ne, kötü olsa ne? Nasıl olsa onların maaşları ne azalır ne de artar. Ülkedeki işsizlikten, yoksulluktan kendileri hiç etkilenmez. Lojmanları, harcırahları ve bilumum devlet imkânları her halükârda ellerinin altındadır. Nasıl olsa Türkiye'nin en kötü dönemdeki gelirleri bile onların hayatlarını rahatça sürdürmesi için yeterlidir. Daha da olmadı, onların gelirini muhafaza etmek için uygun bir fon bile bulunabilir. Toplumsal refah, işsizliğin azalması, toplumsal gelişmişlik umurlarında mıdır? Ne de olsa laiklik her şeyimize yeter. Halk yoksul da olsa onunla karnını doyurabilir, onunla çocuklarına iyi eğitim aldırabilir, onunla bütün yaralarını sarabilir(!) Bakın Küba'ya; yoksul, aç ama laik...

Yoksulluk bir yönetim biçimidir aslında. Milli Şef İsmet İnönü, toplumu yoksullukla yola getirmiştir. Halk öyle bir noktada tutulmuştur ki; karnını doyurmaktan başka bir şey düşünmediği için çok daha kolay yönetilmiştir. Dünyadaki ülkelerden birinde ülkeyi yöneten diktatörün oğlu babasına ateş püskürür, der ki: "Bu kadar petrol gelirimiz var ama halkımız açlıktan ölüyor. Niye gelirleri halkımızla paylaşmıyoruz?'' Babası da ona, "İki tane boğa alıp besleyelim, bakalım hangimiz daha iyi besleyeceğiz, kim kazanırsa onun dediği olsun." der. Belli bir süre sonra iki öküzü de getirirler. Oğlanın boğası öylesine iyi beslenmiş, öylesine semirmiş ki kimse zapt edemiyor, kapılardan geçmiyor. Evlat gururla boğasını babasına göstermiş. Büyük bir takdir beklerken babasının boğasını getirmişler. Aç, zayıf, yürümekten aciz, nereye derlerse oraya gidiyor. Dizginlenmesi, sevk ve idare edilmesi öylesine kolay ki! Babası oğluna dönmüş demiş ki: "Gördün mü oğlum, zenginliği bu halkla niye paylaşmıyorum. Şimdi anladın mı?"

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT