1. YAZARLAR

  2. Muhammed Nureddin

  3. Türkiye'nin füze kalkanı sınavı
Muhammed Nureddin

Muhammed Nureddin

Yazarın Tüm Yazıları >

Türkiye'nin füze kalkanı sınavı

08 Kasım 2010 Pazartesi 05:27A+A-

Türkiye son yıllarda 'çok boyutluluk' söylemini dış politikasına başlık olarak koydu, bütün gücü ve güveniyle tüm alanlarda bu söylemi tatbik etmeye çalıştı. Ankara, Soğuk Savaş'taki müttefikleri ABD, Avrupa ve İsrail'i bu eğilimin dışında tutmadı. Türkiye'nin NATO ile ilişkileri sürdü.

Savaş bölgelerinde olmasa da güçleri Afganistan'a katıldı. Paktın sekreter yardımcılığına bir Türk'ün atanmasıyla birlikte Türkiye'nin NATO rolü arttı. Avrupa ile birlikte Türkiye reformcu sürecini hızlandırdı, AB üyeliği etrafında direkt müzakerelerin başlamasında başarılı oldu ve Türkiye daimi olarak AB üyeliğinin stratejik hedef olduğunu vurguluyor.

'Çok boyutluluk' siyasetindeki en büyük başlık ise İsrail oldu. Türkiye, İsrail ile Araplar-Suriyeliler ve Filistinliler- arasında arabulucu rolü oynamaya çalıştı. Liderleri 2007'de Filistin-İsrail zirvesine ev sahipliği yapmakta tereddüt etmedi. Ekonomik, askerî ve sivil alanda ilişkiler iyi devam etti. 'Çok boyutluluk' siyaseti ilk defa Türkiye ile tarihsel olarak gerginlik ve hassasiyetlerin ilişkilere damgasını vurduğu ülkeler ve güçler arasında işbirliği kapısı açması açısından dikkatleri üzerine çekti. Rusya, İran, Suriye ve genel olarak Arap ve İslam dünyası bu ülkelerden. Birçokları 'çok boyutlu' siyasete yağ ile suyun karıştırılması gibi zıtlıkları bir araya getirmenin imkânsız bir girişimi olarak baktı. Kötümser olanlar Türk tutumlarının gri olarak sürebileceğine ancak belirli bir konuda bir anda siyah ile beyaz arasında bir tercih yapması gerekeceği savına bel bağladılar.

Türkiye'nin kimseye karşı değil, herkesle birlikte olma kararlılığı Ermenistan'la ilişkilere dahi yansıdı. Türkiye'nin Ermenistan'a yönelik açılımcı tutumu Azerbaycan'la 'kardeş' ilişkileri sarsmak üzereydi. Türkiye ayrıca 'çok boyutlu' siyaseti teorik düzlemde de hayata geçirdi. Kırmızı kitabından veya milli güvenlik strateji belgesinden İran, Suriye, Yunanistan, Irak ve Rusya gibi ülkeleri tehdit olmaktan çıkardı ve geriye sadece PKK, Türkiye için tehdit unsuru olarak kaldı. İsrail'e ise belge, bu ülkenin politikalarının bölge istikrarının tehdit edilmesinde katkıda bulunduğuna ve istikrarsızlığın bölge ülkelerini ve Türkiye'yi tehdit ettiğine işaret etti.

'Çok boyutlu' siyaset geçen yıllarda birçok sınav ve sorunla karşılaştı. Türkiye bazı politikalarından zarar gördüğü taraflarla ipleri sıkı dokuyordu. Fakat en büyük sorun İsrail'in 'özgürlük filosuna' saldırması ve gemideki dokuz Türk eylemciyi öldürmesi oldu. İlk defa İsrail eliyle Türk kanı akıtıldı ve İsrail hiçbir özürde bulunmadı veya olayın üzerinden beş ay geçmesine rağmen tazminat ödemedi. Şu ana kadar siyasi ilişkiler kopmuş gibi ve şiddetleniyor.

Türkiye'ye yönelik İsrail saldırısı sadece ikili çerçevede gelişmedi. Milliyet gazetesi İsrail ve ABD'nin saldırıdan üç gün önce özgürlük filosunun rotasını Gazze'ye değil, Mısır'ın El Ariş limanına çevireceği bilgisine sahip oldukları gerçeğini su yüzüne çıkardı. Buna rağmen saldırı oldu. Saldırı sadece İsrail menşeli değil, uluslararası menşeliydi de. Özellikle de Türk 'çok boyutlu' siyasetini hedef alıyordu. Batı bu siyasetten sadece kendisinin istifade etmediğini, Rusya, İran, Suriye ve Filistinliler gibi başka istifade edenler olduğunu gördü. Batı bu çok boyutlu siyasetten bu ülkelerin istifade etmesini istemiyor.

Özgürlük filosuyla birlikte Amerikan tehditleri fayda vermedi. Zira Türkiye olaydan sonra İran'a yaptırım dayatılması kararına 'hayır' oyu kullanmakta gecikmedi. Bugün Batı ve özellikle de Washington Türkiye'ye yeniden baskı yapmak, kardeşler arasında ayrılıkçılığı yayma politikası doğrultusunda Türkiye ile Arap ve İslam dünyasındaki kardeşleri arasındaki çekişmeye yeni sebepler bulmak için adımlar atıyor.

Batı'nın bugün Türkiye'nin boyun eğmesini istediği sınav Türk topraklarına füze kalkanını yerleştirme eğilimi. Washington esasında füze kalkanını Rus füzelerine karşı koymak için Slovakya ve Polonya'ya yerleştirmek istiyordu. Yeni Obama yönetimiyle birlikte plan değişti, Rusya'yı hedef dairesinden çıkarmaksızın İran ve Araplarla mücadele, Batı'nın önceliği oldu ve bu önceliği NATO-İslam mücadelesine dönüştürdüler.

Türkiye'nin çok boyutlu eğilimleri içinde test etmek için bu projeden daha iyisi olmaz. Türkiye sıkıntılı bir konumda. Şu ana kadar Ankara işbirliğine hazır göründü ancak iki şartla. NATO, tehlike olarak İran veya Suriye'nin adını zikretmeyecek, İsrail'e füze kalkanı bilgileri gitmeyecek. Bu bilgilerin doğruluğunu varsayarsak Türkiye pratik olarak NATO'ya kaymış olur. Zira İran, Suriye ve her Arap ülkesinin adının zikredilmemesi füze savunma sisteminin ve radarlarının bu ülkelere yönelik olduğu gerçeğini değiştirmez.

İsrail'in füze kalkanı sisteminin sağlayacağı bilgilerden istifade etmemesi ise tam bir saflık. Türklerin bu konuda NATO'nun vaatlerine güveneceğini sanmıyorum. Herkes İsrail'in ABD ve ABD'nin de İsrail olduğunu biliyor. Nasıl bakarsak bakalım Türkiye zor bir sınavla karşı karşıya. Araplar ve Müslümanlar olarak bütün umudumuz bu sınavdan sağ salim ve doğulu ilişkilerini güçlendirmesi yönünde çıkması. Zira tersi biri durum 'çok boyutlu' siyaset üzerinde birçok sonuç taşıyacak.

Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi El Haliç, 7 Kasım 2010

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT