1. YAZARLAR

  2. M. HASİP YOKUŞ

  3. Türkiye siyasetinde merkez ve çevre değişti mi?
M. HASİP YOKUŞ

M. HASİP YOKUŞ

Yazarın Tüm Yazıları >

Türkiye siyasetinde merkez ve çevre değişti mi?

25 Mart 2023 Cumartesi 15:24A+A-

Türkiye, çok zorlu ve kıran kırana geçecek bir seçim sürecine giriyor. Aslında, çok partili hayata geçtikten sonra ülkemizde seçimler her zaman büyük bir heyecan ve mücadele atmosferi içerisinde geçti ama önümüzdeki seçim birçok boyutuyla önceki seçimlerden çok daha çetin ve adeta ölüm/kalım mücadelesi havasında seyrediyor. Bunun anlaşılır sebepleri var:

Birincisi ve en önemlisi, imparatorluk bakiyesi üzerine kurulmuş Cumhuriyetin; bu bakiyeden miras aldığı dini, etnik, mezhepsel ve cemaatsel kimlikleri on yıllarca “cumhuriyet vatandaşlığı” lehine baskı ve asimilasyona uğratması neticesinde ortaya çıkan kimlik arayışı.

İktidar imkânını eline geçiren siyasi erkin eğitimi, medyayı, yargıyı, sermayeyi, bürokrasiyi ve daha birçok alanı kontrol edip kendi anlayışı doğrultusunda domine edebildiği Türkiye’de, siyaset kurumunun, Batı’daki uygulamalardan çok daha farklı bir işlevi var. Dolayısıyla şu veya bu şekilde sahip olduğu kimlik ve aidiyetlerinin baskı altına alındığını düşünen toplumun geniş kesimlerinin, siyaset kurumuna bigâne kalamaması bu sebepten kaynaklanmaktadır.

İkincisi, eğitim, sağlık, ekonomi gibi siyasetin asli sorumlulukları içerisinde yer alan, daha müreffeh ve yaşanabilir bir yaşam isteği, siyasi tercihleri belirleyen genel ve tabii hususlardır. Ancak, bu alandaki beklenti ve yaklaşımların da önemli oranda ideolojik bakış ve yaklaşımların paralelinde şekillendiğini belirtmek gerekiyor. Başka bir ifadeyle; bu yöndeki beklenti ve talepler de büyük oranda ideolojik bakış ve yaklaşımlardan etkilenmektedir. Türkiye’de oyların %70-80 civarında kemikleşmiş oylar olduğu düşünüldüğünde, siyasi ve ideolojik kampların ne denli kalın duvarlarla örüldüğü net bir şekilde görülüyor.

Batı’daki din ve mezhep savaşları, sınıf kavgaları, sağ-sol mücadelesi ya da günümüzdeki yeni toplumsal hareketler olarak çevreci veya cinsiyet hareketlerinin bizim coğrafyamızda hiçbir zaman gerçek bir karşılığı olmadı. Suni bir şekilde ithal edilerek gündemimize sokulan bu düşüncelerin perde gerisindeki asıl kutuplaşma Cumhuriyetin kurucu ilkeleriyle, bu ilkelerin hedefi olmuş dini, etnik ve mezhepsel kimlikler arasında yaşanmıştır. Cumhuriyet tarihi boyunca bu çerçevede yaşanan baskı ve zulümlere sembolik örnekler olarak İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Said ve Seyid Rıza’yı örnek vermekle yetinelim.

Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte kriz yaşamaya başlayan kimliklerin var olma mücadelesi bugün hala bile siyasi mücadelenin sert bir atmosferde cereyan etmesine zemin teşkil etmektedir. Kimlik krizlerinin, baskının, asimilasyonun izi sürüldüğünde işin ucu CHP’nin Altı Ok’unda ifadesini bulan cumhuriyetin kurucu değerlerine ve tek parti uygulamalarına, yani Kemalizm’e çıkmaktadır. Dolayısıyla ülkemizdeki dini, etnik ve mezhepsel mağduriyetlerin ve bu mağduriyetlerin oluşturduğu kamplaşmanın somut karşılığı olarak Dindarların, Kürtlerin ve Alevilerin hesaplaşması gereken esas adres burasıdır.

Türkiye’de bir merkez ve çevre tanımı yapılacaksa eğer, Kemalizm merkez; dini, etnik veya mezhepsel aidiyetlerinden dolayı bu sistemin baskı ve zulmüne maruz kalan toplumun geniş kesimleri ise çevreyi oluşturmaktadır. Muğlâk bir şekilde ifade edilerek geçiştirilen “kutuplaşma”nın tetikleyicisi ve asıl çıkış yeri burasıdır.

Esasında çevrenin hassasiyetlerini temsil ederek iktidara gelen AK Parti hükümeti, süreç içerisinde sistemin bazı temel taşları üzerinde gerçekleştirdiği değişikliklerle statükoyu bir nebze de olsa gerileterek çevreye kısmi bir alan açtığı doğrudur, ancak, bu kimseyi yanıltmasın. Bazı dönemlerdeki hükümet değişiklikleri belli kesimlere kısmi rahatlamalar sağlamış olsa bile sistemin bizzat doğasından kaynaklanan sebeplerle Dindarlar, Kürtler ve Aleviler bu sistemin ötekisi olmaya devam etmektedirler.

Seçim sürecine girdikten sonra CHP Genel Başkanı sıfatıyla Kılıçdaoğlu’nun yaptığı “helalleşme” çağrısı elbette önemlidir fakat bu çağrı tek başına CHP’nin taşıdığı bagajdan kurtulması için yeterli değildir. Niyet okuma durumunda değiliz, lakin Kılıçdağroğlu bu çağrısında samimi olsa bile, hâlihazırda kenarda ağızlarında ateş püskürerek bekleyen, olası bir iktidar değişikliğini kastederek CHP adına ‘sizi yargılayacağız’ diye parmak sallayan, Cemaatleri, Tarikatleri, Kur’an Kurslarını kapatmakla tehdit eden; toplumsal değerlerimizi tahfif ederek aşağılayan bünyesindeki azgınları kim nasıl rehabilite edecek?

Hem İslami hem de Kürt kimliğinden dolayı bu sistemden iki kez dayak yemiş biz Müslüman Kürtler açısından hâlihazırdaki tabloyu doğru okumak ve buna göre tavır belirlemek hayati bir önem taşımaktadır. Bu da bir sonraki yazımızın konusu olsun.

 

 

 

 

 

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum