1. YAZARLAR

  2. Eser Karakaş

  3. TSK ve subay eğitimi
Eser Karakaş

Eser Karakaş

Yazarın Tüm Yazıları >

TSK ve subay eğitimi

05 Ağustos 2010 Perşembe 05:01A+A-

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) son dönemlerde ülkemizde en çok tartışılan kurumların herhalde başında geliyor; çok değil, yedi-sekiz sene önce bu kuruma bugün getirilen eleştirilerin onda birini bile dile getirmek pek kolay değil idi.

TSK'ya bugün getirilen eleştirileri de kanımca iki ana kategoriye ayırmak lazım; birinci kategoride TSK'nın anayasal ve yasal statüsüne, sivil-asker ilişkilerini düzenleyen hukuki mevzuata, kurumun siyasal statüsüne ilişkin, güncel gelişmelerden tümüyle bağımsız eleştiriler var.

İkinci kategoride ise TSK'nın kurumsal olarak ya da kimi mensupları düzeyinde karıştığı iddia edilen illegal faaliyetler mevcut; bu ikinci kategori, ismi üzerinde, illegaliteye ilişkin iddiaları içerdiği için savcıların, yargıçların ilgi alanına girmesi gereken bir kategori ve zaten de öyle oluyor.

Ergenekon, Kafes, Balyoz iddiaları çok ciddi iddialar, umarım bu dosyalarda sonuna kadar gidilebilir ve kamu vicdanını rahatlatacak sonuçlara ulaşılır ama bu konular eninde sonunda illegal faaliyetlere ilişkin konular; oysa kanımca esas sorun TSK'nın kurumsal ya da mensupları düzeyinde karıştığı iddia edilen illegal faaliyetler değil, TSK'nın anayasal ve yasal yapılanmasını belirleyen mevzuatın, yani yasal çerçevenin, illegal denemez tabii ama evrensel hukuk dışı görünümü, yapılanması.

Milli Güvenlik Kurulu'nun yapısı, işleyişi, yetkileri, sivil yargıya paralel bir askerî yargının, hatta askerî Yargıtay ve Danıştay'ın varlığı, YAŞ kurumunun kararlarının yargısal denetim dışında oluşu, devlet protokolünde askeriyenin yeri, TSK'nın anayasal olarak Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu görev kapsamı dışında oluşu vs. TSK'nın son senelerde iç içe girdiği iddia edilen illegal yapılardan kanımca çok daha önemli zira illegal yapılanmalarla yaşanan birliktelik işi sıkı tutan bir siyasal iktidar, cesur bir yargı ve dirayetli, arkasına 34 general dizerek "bu bir kâğıt parçasıdır" demeyen bir Genelkurmay başkanı ile çözümlenir, yasal ama hukuk dışı yapılanmalar baki kalır.

Yukarıda adı geçen yasal ama sorunlu yapılanmaların yanına eklememiz gereken çok önemli bir konu daha var, o da askeriyenin eğitim süreçleri.

Askeriyenin eğitim süreçleri için hukuk dışı tabirini kullanmak çok doğru olmayabilir ama sorunlu alanların belki de en başında gelen konu yine kanımca bu alan, yani askeriyenin egemen olduğu eğitim, öğretim süreçleri; konunun çok daha önemli ve sorunlu bir yanı ise bu alanın ülkemizde henüz tartışma alanına hiç girmemiş olması.

Kafes ya da Balyoz operasyonlarını, MGK'nın statüsünü, işleyişini, çift başlı yargıyı bugün ne mutlu ki düne oranla çok daha rahat tartışıyoruz ama askeriyenin belirlediği eğitim-öğretim süreçleri hâlâ toplumsal projektörlerin kapsama alanının çok dışında.

Oysa, bu konu yeterince irdelenmeden askeriyenin sorun olarak algıladığımız illegal faaliyetlerini ya da kurumsal yapılanmasını anlamamızda daima mesele çıkacaktır; sorunun özü ise bizlerin meseleyi anlamamız ya da anlamamamız değil, askeriyenin normalleşememesi olacaktır.

TSK kendi içinde askerî liselerde, harp okullarında, Harp Akademileri'nde bir eğitim-öğretim süreci işletmektedir; bu uzun sürecin doğrudan meslekî-askerî-teknik boyutları da var, ideolojik boyutları da var ve bu iki ayağın birlikte yürütülmesi kanımca çok da yadırganmamalı.

Yadırganması gereken temel konu, meselelere biraz dışarıdan ama ilgiyle bakan birisi için, eğitim-öğretim süreçlerinin hem meslekî-askerî-teknik boyutunun hem de ideolojik boyutunun, yaratılan belirli bir imaja rağmen, çağın temel gerekleriyle uyumsuzluğu sorunudur.

Subayların yaklaşık tümünün (arada tek tük istisnalar çıkabiliyor) dünya görüşlerinin (ideolojilerinin) aynı ya da çok benzer olmasında askeriyenin meslekî özü açısından bir sorun olmayabilir ama askeriyenin meslekî özü kavramı toplumsal olanla biraz fazla ilgilenmeye başladığında ortaya çok ciddi sorunlar çıkabilmektedir.

Son dönemlerde daha yakından izlemeye gayret gösterdiğim Harp Akademileri eğitim faaliyetleri teknik konular haricinde meselelere tek yönlü bakan, daha da vahimi, meselelere çağın koşullarından kopuk bakan kişi ve kurumların bir ölçüde tekeline girmiş bir görüntü vermektedir; AB sürecine ilişkin Harp Akademileri'nde eğitim faaliyetlerine katılan askeriye dışı kişilerin kimliklerine baktığınızda hayretlere düşmemeniz zorlaşmaktadır.

Benzer ideolojik yaklaşım sorunları askerî liseler ve harp okulları için ziyadesiyle geçerlidir; bu ideolojik şartlanmayı-dayatmayı biraz, hatta oldukça gevşetip dikkatleri dünyaya daha açık, en önemlisi meslekî zafiyet sergilemeyecek subaylar yetiştirmeye çevirmek gerekmektedir.

Meselenin ideolojik boyutundan çok daha önemlisi TSK'nın eğitim-öğretim süreçlerinin mesleki boyutunun özünde de mevcut sıkıntıların, görmek isteyen gözlere çok sarih bir biçimde çarpmasıdır; Kıbrıs çıkarması sürecinde kendi gemimizi batırdığımızı yaklaşık yirmi sene sonra öğrendik ama bugün hâlâ Güneydoğu'da, Foça'da ya da Bolu'da yetişmiş komando taburlarının PKK'dan nasıl baskın yiyebildiklerini öğrenebilmiş değiliz.

PKK'nın bir komando birliğine baskın yapmayı nasıl göze alabildiğini ise herhalde hiç öğrenemeyeceğiz.

Bu tuhaf ilişkilerin kalıcı ve etkin çözümünün askeriyenin eğitim-öğretim süreçlerini dış denetime açmasından geçeceğini düşünüyorum; her kurum ve TSK her türlü süreci dış denetime açtığı ölçüde daha etkin ve güvenilir hale gelebilecektir, bunun istisnası yoktur.

Bir de, mutlaka eklemek istediğim bir konu var; Türkiye'nin lise öğretimi düzeyinde daha seçkin diyebileceğimiz kurumları vardır, bunlara örnek olarak Galatasaray Lisesi'ni, Robert Kolej'i, Alman Lisesi'ni, İstanbul Erkek Lisesi'ni vs. gösterebiliriz.

Bu iyi eğitim-öğretim veren liselerden mezun gençlerimizin adeta hiçbiri yükseköğretimlerine mesela Deniz Harp Okulu'nda, Hava Harp Okulu'nda devam etmeyi akıllarından geçirmemektedirler ve daha da vahimi, Genelkurmay'ın böyle bir kaygısının da olmamasıdır; oysa, görebildiğim kadarıyla TSK'nın yakın gelecek için çok iyi eğitim görmüş, kentli orta sınıf hatta üst gelir gruplarından bünyesine subay almak gibi bir mecburiyeti vardır.

Mecburiyet tabirini kullanıyorum zira subayları kasaba, köy kökenli bir ordunun 21. yüzyılda işinin çok daha zor olacağı açıkça görülmektedir; Osmanlı devşirme sisteminin bir uzantısı gibi çalışan askerî liseler, harp okulları yakın geleceğin gerektireceği subay profiline ne kadar cevap verebilmektedirler, belli değildir. Mevcut subay devşirme yöntemi askeriye dışında gelecek tercihi pek olamayacak çocuklara dayanmaktadır; oysa TSK'nın gerçek ihtiyacı diplomat, öğretim üyesi vs. olabilecek iken TSK'da subay olmayı tercih eden gençlerdir.

Ordusunun militer etkinlik düzeyinden pek kuşku duyamayacağımız ABD'de West Point'un (askerî yüksekokul) tercih edilme oran ve kalitesinin Harvard Üniversitesi'nin dahi üzerinde oluşu acaba ABD ordusunun gücünün temel nedeni midir?

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT