1. YAZARLAR

  2. Hüseyin Gülerce

  3. Subaylarını öldürten ordu olur mu?
Hüseyin Gülerce

Hüseyin Gülerce

Yazarın Tüm Yazıları >

Subaylarını öldürten ordu olur mu?

11 Nisan 2012 Çarşamba 00:41A+A-

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tutuklandığında; "bu kadarı da fazla..." diyen çok olmuştur.

Hele iddianamelerde yer alan fuhuş ve suikast çeteleri, toprağa silah gömmek, darbe toplantılarında İstanbul'un üstüne çökmek, Fatih Camii'ni cuma namazında bombalamak, müzedeki denizaltında öğrencilerin ziyareti sırasında dinamit patlatmak.... Çok kişi eminim, "daha neler, bizim subayımız böyle şey yapar mı?" diyerek belki isyan da etmiştir.

Buradaki şaşkınlık, ordunun vicdanlı, onurlu gerçek komutanlarıyla, cuntacıları karıştırmaktan kaynaklanıyor. Cuntacılık, İttihat Terakki'den bu yana bir asırdır Türk Silahlı Kuvvetleri'ni esir almış bir hastalıktır. Cuntacılık ordumuzun kimyasını bozmuştur. Terfiler, liyakat esasından çok, cuntalara mensubiyet ölçüsüne göre şekillenmiştir. Tek bir cunta olmadığı için de her darbeden sonra, darbeyi yapanlar, diğerlerinin elemanlarını tasfiye etmiştir. 27 Mayıs 1960'tan beri böyledir. Binlerce subayın TSK ile ilişkisi kesilmiştir. Bu yüzden TSK hiçbir zaman şeffaf olmamış/olamamış, kimse bünyedeki terfi kriterlerini sorgulayamamıştır. Hukuk dışına çıkma bu yüzden yol olmuş, hep böyle gideceği zannedilmiş ve kimsenin hesap soramayacağına inanılmıştır.

Bu kabul, cuntacıları pervasız yapmıştır. Öyle ki, cuntacılar, görevdeki albayları, generalleri öldürüp "şehit düştüler" açıklamaları yaptırmışlardır. Çok zoruma gidiyor; onurlu, itibarlı bir ordu, "Yeşil"lere, "Bozo"lara kendi albaylarını öldürtmez. Bunu sineye çekemez. Gerçeklerin açığa çıkmasını engelleme adına sessiz kalamaz, eli kolu bağlı oturamaz... Allah aşkına, kendi subayını sivillere işkence ettirerek, kaburgalarını kırdırarak katleden ordu olur mu?

Bunları niye yazıyorum? Üç gün önce Tunceli Jandarma Alay Komutanlığı görevini yürüttüğü 1994 yılında, "lojmanında intihar ettiği" iddia edilen Albay Kazım Çillioğlu'nun ölümüne ilişkin hazırlanan bilirkişi raporu açıklandı. 62 sayfalık raporda, Çillioğlu'nun iddia edildiği gibi intihar etmediği, öldürüldüğünün anlaşıldığı kaydedildi. Albayın darp edildiği, kaburgalarının kırıldığı, kürek kemiğinde kurşun yarası olduğu tespit edildi. Çillioğlu'nun intihar notu olduğu iddia edilen kâğıttaki imzanın da, yapılan kriminal inceleme sonunda sahte olduğu ortaya çıktı. Çillioğlu'nun ölümü ile ilgili savcılığın talebi üzerine Malatya 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi, "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım ile "Bozo" kod adlı Yusuf Geyik hakkında tutuklama kararı çıkarmış, 2 ismin kırmızı bültenle aranmasına başlanmıştı.

Şimdi bir daha bakalım. Bir alay komutanı JİTEM denen karanlık bir örgütün adamları tarafından işkence ile öldürülüyor. Ve bu hunharca cinayetin üstü "intihar" denilerek örtülüyor. Bu örtmenin içinde; o dönemin Adli Tıp Kurumu var, bilirkişi heyeti var, savcılık var. Ama daha da önemlisi dönemin üst düzey komutanları var.

Burada Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden'in öldürülmesini de hatırlamak zorundayız. Hâlâ araştırılan uçak kazasında şehit düşen eski Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis'in ekibinden olan Albay Rıdvan Özden, sınırda JİTEM'in PKK ile koordineli yaptığı kaçakçılık ve uyuşturucu sevkiyatını ortaya çıkarmıştı. Bazı görevliler hakkında dava açılmasını sağlamıştı. Kasım 1994'te Mardin'de resmi aracına kurulan pusudan kurtuldu. 12 Ağustos 1995'te iki korumasıyla birlikte öldürüldü. Onun da cenazesi otopsi yapılmadan toprağa verildi. Bir ay önce Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen faili meçhul cinayetlere ilişkin soruşturma kapsamında, Özden'in mezarı otopsi amacıyla açıldı. Alnında değil kafasının üst kısmından mermi girişi bulunduğu belirtildi. Genelkurmay, alnından vurularak şehit olduğunu açıklamıştı.

Balyoz ve Ergenekon gibi darbe teşebbüsü davalarını, hâlâ itibarsızlaştırma mücadelesi veren ve bunu "insaniyet" namına yaptığını söyleyenleri, inanınız büyük bir mahcubiyet bekliyor.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT