1. YAZARLAR

  2. Yasin Aktay

  3. Sivas'ta unutulmaması gereken
Yasin Aktay

Yasin Aktay

Yazarın Tüm Yazıları >

Sivas'ta unutulmaması gereken

04 Temmuz 2009 Cumartesi 03:48A+A-

2 Temmuz Katliamının üzerinden tam 16 yıl geçmiş. Bugün olayla ilgili ortaya çıkan veya netleşen bilgiler olayın boyutları hakkında çok daha sağlıklı karar vermeye bizi daha fazla yaklaştırmıştır. Gerçi “tarih bir gün gerçekleri ortaya çıkarır” diyerek “hesapları tarihe havale etme” taraftarı değilim. Aksine mümkünse bütün gerçeklerin sıcağı sıcağına hemen ortaya çıkarılması her zaman tercih edilmelidir. Çünkü tarih dediğimiz şey sonuçta ortama karşı en hassas, en bağışıksız olan bir bilgi alanıdır. Gelecekte bugünün tarihinin nasıl yazılacağının hiçbir garantisi yoktur. Onun için tarihi tavında dövmek, mümkünse olayların cereyan ettiği esnada gerçeklere karşı sadakatimizi ortaya koymak evladır.

Buna rağmen aradan geçen zamanın Sivas katliamıyla ilgili zamanında örtbas edilen bir dizi gerçeği açığa çıkarıyor olduğu da bir vakadır. Kuşkusuz bunda yine de değişen ortamların etkisi de sözkonusudur. Ergenekon yapılanması ve faaliyetleri önümüzde tarihimizdeki birçok olay kadar bu olaya da daha kapsamlı bakabilmek için geniş bir ufuk sunmuştur.

Sivas davası avukatlarından Muhammet Emin Özkan, yıllardır dava ile gönüllü olarak ilgilenmiş; tanıklıklarına kulak verildiğinde tablonun eksik parçalarının yerine oturduğunu hissediyorsunuz. Örneğin “katliam sanıklarına başta verilen ceza, ceza hukuku çerçevesinde 'taammüden adam öldürmekten' dolayı 17 yıl hapis olarak takdir edilmiş. Ancak Yargıtay bu kararı bozmuş. Cezayı az bulduğu için bozmuş diye teselli bulmaya kalkmayın sakın. Bundan dolayı olsa belki hiç itiraz edilmezdi. Oysa Yargıtay'ın kararı bozma gerekçesi sadece yargılamanın 'cinayetten' dolayı verilmiş olması. Oysa olaya yüksek mahkemeye göre çok daha ağır sayılan bir unsur eklenmeliydi. Nitekim 'devlete karşı kalkışma' unsuru eklendiğinde, yani ancak bu unsur eklendiğinde ceza 'ömür boyu hapis' olarak takdir edilmiş.”

Kürşat Bumin'in kulakları çınlasın. Günlerce ve defalarca burada “hükümeti devirme”, “devlete karşı suçların” nasıl insan canına kast etmekten daha ağır sayılabiliyor olduğunu hayretler içinde bırakarak anlatmıştı.

Avukat Özkan, Sivas olayında baştan sona devletin unsurlarının ihmali hatta neredeyse teşvikini göz önünde bulundurarak, bu kalkışmanın bir de “devlete karşı yapılmış” olmaya bağlanmasına haklı olarak isyan ediyor. Ölen 33 birbirinden değerli canı aradan çekip kendini olayın tek ve en büyük mağduru ilan eden ve bundan dolayı 33 idama karar veren devlet pişkinliği, neresinden bakarsanız çıldırtıcı bir şey.

Bütün işaretler büyük bir olayın patlak vereceğini gösteriyor olduğu halde o gün güvenlik güçlerinin önemli bir kısmının arazi taraması için şehir dışına çıkarıldığı anlaşılmıştı. Dahası, olay öncesinde Türkiye'nin şartları göz önünde bulundurulduğunda Bugüne kadar ortaya çıkan veriler değerlendirildiğinde Sivas'ta böyle bir vakanın oluşması için birçok gücün elbirliğiyle ve özenle çalışmış olduğu anlaşılıyor. Salman Rüşdi'nin İslam Aleminin tamamını dalga dalga tahrik eden “Şeytan Ayetleri”ni Türkiye'de savunmayı üstlenen Aziz Nesin'i o günlerde Sivas'a Pir Sultan Şenliklerine götürmenin nasıl bir tahrike yol açacağını bilmek için kâhin olmaya gerek yoktu. Doğal olarak bunu önceden gördüğü için Reha Çamuroğlu'nun bu şenlikleri Sivas'ta değil başka bir yerde yapmayı önermiş olduğunu bugün öğreniyoruz.

Oysa Peygamberin hanımlarına en ağır hakaretleri yapan Salman Rüşdi zihniyetini bir Alevi etkinliği adına Sivas'a davet etmenin sorumluluğu olayın vahametinin yarattığı duygusal baskı yüzünden hiçbir zaman tam sorulamadı. Soranlara yapıştırılacak töhmet her zaman hazır tutuldu.

Olayın tek teselli verici tarafı Türkiye'de bir Alevi-Sünni çatışması yaratmak isteyenlerin bunu doğrudan yapamamaları, yapabildiklerini de işin içine Salman Rüşdi veya “peygambere hakaret” boyutlarında bir tahriki katarak yapmış olmalarıdır. Gerçekten de Sivas'ta ortaya çıkan katliam bir Alevi karşıtlığı motifiyle değil bir “Peygambere hakaret” motifiyle harekete geçirilmiştir. Olayın vahametini hafifletmiyor olsa da, en azından bu olaydan Sünni düşmanlığı üretmeye çalışanların oyununu görmek açısından, bunu vurgulamak önemlidir.

Diğer yandan Sivas'ı hatırlamakla ilgili söylemlere de dikkat etmek gerekiyor. Sivas'ı hatırlatanların bir kısmında tam da bu olayı tezgâhlayanların hedeflerine ulaşmasını kolaylaştıran bir söylem hâkim. Her hatırlatmada bir kin ve nefret nesnesine yönelen öfkeli dil, katliamın arkasındaki güçlere hizmet etmekten başka bir işe yaramıyor. Bazı dernek yöneticilerinin, arada ortaya çıkmış bütün bilgilere rağmen, bu nefretin diline oynuyor olmaları Sivas katliamı girişiminin daha tamamlanmamış bir girişim olduğunu gösteriyor sadece.

2 Temmuz'la yüzleşmek gerekiyorsa işe bilhassa bu olayı tezgâhlayanların oyununu görerek başlamak gerekiyor.

Unutmamak gerekiyorsa sadece bu oyuna bir daha gelmemek için unutmamak gerekiyor.

Hatırlamak gerekiyorsa, olayın son perdesinin ürettiği acıdan bir kin ve nefret üretmek için değil, insanın insana yaptığı hile ve entrikanın, şeytanlığın ve desisenin her zaman tekrar edebilecek boyutlarını görmek için hatırlamak gerekiyor.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum