1. YAZARLAR

  2. MURAT KAYACAN

  3. Şeytanî tuzak karşısında Hz. Âdem ve eşi
MURAT KAYACAN

MURAT KAYACAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Şeytanî tuzak karşısında Hz. Âdem ve eşi

30 Ekim 2025 Perşembe 10:55A+A-

 

Yaşam dediğimiz şey, Hz. Âdem’den bu yana, hakikatle hile arasındaki ince çizgide yürüyen insanoğlunun hikâyesidir. İnsan, bazen şeytanın “Ben size öğüt verenlerdenim.” (el-A‘râf 7/21) diyerek uzattığı sahte samimiyet elini tutar, bazen de rabbinin “Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi?” (el-A‘râf 7/22) hitabında yankılanan uyarıyı duyar. Bu iki ayet, sadece ilk insanın değil, her müminin iç dünyasındaki mücadeleyi anlatır; çünkü şeytan hâlâ yeminine sadıktır; aldatmak için din dilini bile kullanır. Örtünmek, sadece bedeni değil, kalbi de korumaksa; bu çağda örtünme de artık bir iman tepkisidir. Bu yüzden Âdem’in ve eşinin hatasından çok, hatadan sonra hemen örtünmeye koşmasıdır bize örnek olan. Her uyarı, aslında insanın yeniden dirilişine çağrıdır. Ve belki de tefsir ilmi, tam da bu çağrıyı hatırlamak için vardır.

Sahte Samimiyetle Öğüt Verme

Mü'min kimse Allah’ın adı anılarak kandırılabilir, bu nedenle o, dikkatli olmalıdır. Hakikat görünenin aksine olabilir; çünkü dinî söylemin (yeminle kandırma ve güven istismarı yapma yoluyla) kötü niyetli kullanımı bilinen bir şeydir: “Ve (şeytan) ‘Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim.’ diye yemin de etti.” (el-A‘râf 7/21). Birkaç pekiştirmeli ifadesiyle şeytan, Hz. Âdem’den önce yaratıldığından ayartıcılığını “tecrübe aktarımı” gibi takdim etmiş olabilir. Sahte samimiyet gösterisi için ettiği yemini de ekleyerek iyice güven vermeye çalışmış ve saptırma faaliyetinde ısrarlı olduğunu göstermiştir. Bu noktada Hz. Âdem ile eşinin hayat tecrübesi olmadığından “Allah ile aldatma” hilesine başvuran birisinin varlığının söz konusu olabileceğini düşünemedikleri de ifade edilmiştir. Şeytanın kendisini “öğütçü” değil de “öğüt verenlerden” biri olarak takdim etmesi, daha fazla güven vererek saptırma çabasıdır. Bu dil tercihi rastlantı değildir; ayrıca ayetin orijinalindeki nâsihin (öğüt verenler) kelimesi, Hz. Âdem ve ve eşini kandırmak isteyen şeytanın kendisini geçici bir öğüt verici olarak tanımlamadığını, bu niteliğin onda kalıcı bir özellik olduğunu ifade etmek istediğini gösterir. Ne var ki her öğüt veren kimse (şeytan gibi) iyi olmayabilir.

Günah, Örtünme ve İlahi Azar

Şeytan tarafından aldatılanlar, vücutlarının kapanması gereken yerlerini açmaktan haya duymazlar. Buna karşılık, ayıp yerleri kendilerine görünen Hz. Âdem ve eşi bu açıdan fıtratını korumuş insan profili örneğidir: “(Şeytan) Aldatarak onları düşürdü. O ikisi ağaçtan tadınca onlara ayıp yerleri göründü; üzerlerine cennet yapraklarından yapıştırmaya başladılar. Rabbi onlara, ‘Ben sizi, ikinizi bu ağaçtan men etmedim mi? Ve size, ‘Muhakkak şeytan sizin için apaçık bir düşmandır.’ demedim mi?’ diye seslendi.” (el-A‘râf 7/22). Şeytanın düşürmesi ne zorlama ne de bir silah; sadece boş vaatler ve aldatıcı sözlerle olmuştur. Ayetteki “ağaçtan tadınca, onlara ayıp yerleri göründü” ifadesi, Hz. Âdem ve eşinin avret yerlerini görmelerine bir engel olduğunu göstermektedir. Ayrıca o ikisinin gereği gibi örtünmekten yoksun kalmalarının, kinaye yoluyla Allah katında saygınlıklarının azaldığını gösterdiği de söylenebilir. Yüce Allah’ın koyduğu yasağa (bu bağlamda “yasak ağaç”) karşı gelmek, örtünün kaybolması sonucunu getirmiştir. Yani bir günah diğer bir günahın tetikleyicisi gibi olmuştur. Bununla birlikte Hz. Âdem ve eşi, itaatsizlikleri konusunda baş sorumlu olarak kendilerini görmüş ve çabucak kendilerine çeki düzen verip örtünmeye yönelmişlerdir. Onlardaki örtünme eğilimi, onlara öğretecek kimse olmadığından fıtri bir eğilimi yansıtmaktadır. “Muhakkak şeytan sizin için apaçık bir düşmandır.’ demedim mi?” sorusu, yasağa aykırı davranmaları ve şeytana uymaları nedeniyle Hz. Âdem ve eşini kınayıcı niteliktedir. Yüce Allah ile Hz. Âdem ve eşi arasındaki bu konuşmanın nasıl gerçekleştiğini bilemeyiz. Hz. Âdem, şeytanın yasak ağaçtan yeme teşvikine karşı kuvvetli bir duruş sergileyememiştir: Doğrusu bundan önce Âdem'e (bu ağaçtan yeme diye) emrettik, fakat unuttu ve biz onda bir azim (bir kararlılık) bulmadık.” (Tâhâ 20/115).

Sonuç

Hz. Âdem ve eşinin (el-A‘râf 7/21–22) kıssası, insanoğlunun yalnızca geçmişine değil, bugünün kalbine de ayna tutar; çünkü hâlâ aynı yeminler dolaşımda, hâlâ “Ben size öğüt verenlerdenim.” diyerek kandıran sesler aramızda. Görüldüğü gibi şeytanın vesvesesi sadece bir inanç konusu değildir. Her çağda farklı kılıklarda karşılaşacağımız bir imtihan biçimidir. Hz. Âdem’in ve eşinin hatası değil, hatalarıyla yüzleşip örtünmeleri insanın asaletini ortaya koyar; işte bu bulgu, bugünün çıplak hakikat çağında da geçerliliğini korur. Sonuç olarak bu ayetler, çağın gürültüsünde kulağımıza fısıldanan bir hakikati yineler: insan, düşse de örtünmeyi hatırladığı sürece yoldadır.

YAZIYA YORUM KAT