1. YAZARLAR

  2. Mehmet Çağdış

  3. Sevgili Paşam’a
Mehmet Çağdış

Mehmet Çağdış

Yazarın Tüm Yazıları >

Sevgili Paşam’a

03 Temmuz 2008 Perşembe 14:56A+A-

Sevgili Paşam; ne desem bilmiyorum. İnanın içim kan ağlıyor.

Daha dün çocuklar gibi şendim. Sanki dünyalar benim olmuştu. Ne güzeldi. Üç beş gün içerisinde eşi görülmemiş bir tarzda ihtilali yapacak ve meydan okuyacaktık âlem-i cihana.

Elime tutuşturulan silahı nasıl da sıkı sıkı kavramıştım ve sokmuştum belime. Devletin önemli bir ismini vurmam ve “şeriat isterim” diye bağırmam tembihlenmişti. İşimi yapacak ve tekbirlerle koridorlarda kaçmaya başlayacaktım. Yakalandığım takdirde “Allah’ın emirlerine karşı çıkanların cezası ölümdür. Yaşasın cihat!” diye bağıracaktım.

O gün, yer yerinden oynayacaktı. Meydanlar inleyecek, kitleler sokaklara dökülüp “Kahrolsun AKP, kahrolsun şeriat!” diye yükselteceklerdi arşa kadar naralarını. Bir grup ses verecekti seslerine: “Vatanseverler işe el koymalıdır”, “Bütün vatanseverler dincilerin saldırısına uğruyor”, “Sıra bize ne zaman gelecek, merak ediyoruz”, “Yaşama güvencemiz, can güvenliğimiz kalmadı”, “Madımak’ı yakanlar, daha kaç kişiyi vuracaklar”, “Kurtar bizi Paşam!”

Döndür kazı yanmasın durumları idi Paşam. Dersimiz iyi verilmişti. Darbe olacak. Konsey kurulacak, sokaklar bir bir zapturapt altına alınacak ve her şey güllük gülistanlık olacaktı. Konforlu hücrelerimizden kahraman edasıyla çıkacaktık. Mafya sınıfından basamakları bir bir tırmanırken yediğimize tekme atacak, yemediğimize dönüp bir daha bakmayacaktık.

Ne güzeldi be paşam. Nasıl da ümitvar olmuştuk. Yastığa kafamı koyarken sabahın getireceği hayırları bir bir hesap etmiştim. Vatanımın kurtuluşu için benim de bir  kurşunumun ilmek olacağını bilmek; nasıl da gururlandırıyordu beni.

Gece geçmek bilmedi be Paşam. Kâh uyudum, kâh uyandım. Türlü türlü rüyalar gördüm. Tüyleri dökülmüş bir kurdun peşinden koşup durdum. Ben yaklaştıkça kurt durdu, ben durdukça kurt uzaklaştı. Karışık bir durumdu be Paşam. Ergenekon’dan çıkış destanı geldi aklıma. Atalarımın gözüpek, yiğit, yağız, at üstünde günler süren seferleri canlandı; kılıç kalkan sesleri toza dumana karıştı.

Gün henüz ağarıyordu ki, içimi ıslatan bir serinlik duydum. Kalktım, cihat günüdür deyip çocukluğumdan hatırladığım kadarıyla namaz kıldım. Gidip dönmek, vurulup ölmek vardı serde. Ama bir tek, işi başaramamak yoktu bizde. İşi başaramazsam kafama sıkıp oracıkta öldürecektim kendimi.

Evdekilerle helalleşip düştüm yola. Otobüs beklerken iki kişinin konuşmalarına şahit oldum Paşam. Yıkıldı dünyam. Ergenekon çökmüştü Paşam. Hani sizlere dokunulmazdı. Hani öyle söylüyorlardı. Hani sizlerin isimleri gizli idi. Bize görev verenler sizleri andıkça övüncümüz bin kat artıyordu. Şimdi ben ne yapayım Paşam. Nerelere gideyim belimde bu silahla? Şuracıkta uluorta ağıt yaksam, millet toplanır başıma. En iyisi mi Paşam, ben gideyim şu köşedeki helaya. Ne dünü hatırlayam, ne de belimdeki silahı. Bırakıp orada geçmişi, devam edem yoluma.

Üzgünüm be Paşam. Çok üzgün. Umutlarım yıkıldı. Görev başarısız oldu. Kafama da sıkamadım. Ben daha ne diyem sana!

Lakin Paşam, nedendir bilmiyorum. Bugün memleket, bir başka güzel görünüyor gözüme.

Elveda Paşam, hakkını helal et! Ben seni ara sıra yoklarım; çamaşır, tütün, sabun falan. Belki yüzüne de bir çift laf ederim.  Kim bilir, belki iki gün sona seni bırakırlar; “karışırsın sen de en büyükler arasına Paşam…”

Beni de görürsün kalabalıkların arasında: En büyük Paşam, en büyük Paşam.

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum