1. YAZARLAR

  2. Yasin Aktay

  3. Seçkinlik yanılsaması
Yasin Aktay

Yasin Aktay

Yazarın Tüm Yazıları >

Seçkinlik yanılsaması

15 Haziran 2009 Pazartesi 04:35A+A-

"Her toplumun beyazları vardır. Bizdeki sorun beyazların kaliteli olmamasından kaynaklanıyor."

Böyle diyor Prof. Hüsamettin Arslan, dünkü Açık Görüş'te (Star Gazetesi) yayımlanan yazısında..

Bir süre önce "Seçkinleri deşifre eden anket" başlığı altında sunulan bir araştırmanın sonuçları yayınlandı. Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum Çalışmaları Merkezi'nin yayınladığı Prof. Füsun Üstünel ve Doç. Dr. Birol Caymaz'ın hazırladığı 'Seçkinler ve Sosyal Mesafe' konulu araştırması Türkiye'nin 'seçkinleri'nin toplumun diğer kesimlerine bakış açısını ortaya çıkarmayı amaçlıyordu. Araştırma kapsamında belli ölçülere göre "seçkin" sayılan 40 kişi ile yapılan görüşmelerin sonucunda, bunların 'azınlıklar', 'muhafazakarlar', 'başörtüsü' ve 'Kürtler' hakkındaki görüşleri ortaya konulmuş. Sonuç gerçekten de beklendiği gibi vahim çıkmış.

Vahamet seçkin addedilenlerin sözkonusu kesimleri ötekileştirmesi değil. Aksine vahamet büyük ölçüde bu ötekileştirmeyi yaparken bile sergilediği düşük kaliteden ileri geliyor. Yoksa bir noktadan, kendini bir sosyal grup olarak gören her oluşumun başkalarını ötekileştirmesini normal görebilirsiniz. Beyazlık algısı veya seçkinlik duygusu belli imtiyaz alanlarına sahip olanların kapılabilecekleri bir duygudur. Ancak Türkiye'deki seçkinlik bilinci ülkenin yaşadığı gelişmeleri ne doğru dürüst okuyabilmekte ne de bu durumun doğurduğu sonuçlara vaziyet edebilecek durumdadır.

Türkiye hızla gelişen bir ülkedir. Giderek artan üniversiteleşme oranı, ülkenin toplamda büyümesi ve zenginleşmesi seçkin tabakayı giderek daha fazla genişletmekte ve çeşitlendirmektedir.

Açça görünüyor ki, araştırmaya konu olan Cumhuriyetçi-laik seçkinler bu genişlemeden pek mutlu olmuyorlar. Yeni seçkinlerin kendi konumlarına ortak olduklarını, bunun da kendi imtiyazlarını azalttığını hissediyorlar. Son derece arkaik bir koruma refleksiyle basit bir modernlik nostaljisine sığınırken, karmaşık duygulara gark oluyorlar.

Bu duygularla yeni seçkinlerin yükselişini kendilerine bir tehdit olarak gördüklerini ifade etmekten geri durmuyorlar.

Bir mahalle baskısı hissediyorlar üzerlerinde.

Doğru. Ama bu baskının kaynağı sadece başkalarının varlığı. Bu baskıyı hissetmemelerinin tek yolu da başkalarının en doğal var olma haklarına kast edilmesinden başkası değil.

Ankete katılanların çoğu sosyal çevrelerinde başörtülü de Kürt de görmeye tahammül edemiyor,

AK Parti iktidarında gelen yeni eğitimli uzmanları da 'ikinci sınıf diplomalılar' olarak görüyor. Belli ki bu kadar çok diplomalının varlığı, ülkenin kalkınması, eğitim seviyesinin yükselmesi anlamına gelse bile, bu kendilerini hiç de mutlu etmiyor. Çünkü eğitim seviyesi arttıkça seçkinlik duygularını besleyecek bir ortamın kalmadığını görüyorlar.

Bu "mahalle baskısı"nı gidermenin gerçekten de bir yolu yok.

Katılımcıların tamamı Cumhuriyet Mitingleri'ne katılırken demokrasiye Şeriat tehlikesi karşısında ara verilebileceğini bu esnada darbe olsa destek vereceğini söylüyorlar.

Türkiye'nin en iyi okullarında okumuş olmaları seçkinliklerinin kaynaklarından birini oluşturuyor.

Sadece bu bile bu "en iyi okullar"ın işlevi üzerine düşünmek için iyi bir vesile aslında. Okul insanlara sadece teknik eğitim vermiyor, aynı zamanda bu "seçkinlik" vehmini, seçkinci bir ideoloji eşliğinde aşılıyor demek ki..

Bu seçkinlik vehminde göze çarpan tek şey sığlık ve basitlik. 'Azınlıklar', 'Muhafazakârlar', 'Başörtüsü' ve 'Kürtler' hakkındaki görüşlerinin hepsinde en çok göze çarpan şey bu tahammülsüzlük ve basitlik.

Hiçbir kalite emaresi göstermeyen bu seçkinlik Türkiye'deki iktidar kavgasını da her düzeyde bir kalitesizliğe mahkum ediyor.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT