1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Rıdvan Kaya İle Muş'ta Röportaj
Rıdvan Kaya İle Muş'ta Röportaj

Rıdvan Kaya İle Muş'ta Röportaj

Bir konferans etkinliği sebebiyle Muş’u ziyaret eden Rıdvan Kaya ile Muşlu öğrenci kardeşlerimizin yaptığı röportaj.

30 Kasım 2013 Cumartesi 23:22A+A-

RÖPORTAJ: SERVET BALLI - TARIK AKYOL / Muş İslami İlimler Fakültesi Gazetesi                                          

Öncelikle hoş geldiniz. Bildiğimiz kadarıyla Muş’a ikinci gelişiniz. Muş ile ilgili izlenimlerinizi alabilir miyiz?

Evet, daha önce gelmiştim. Muş’ta Müslüman kardeşlerimizle bir araya geldiğimiz için mutluyuz. Muş İslami çabaların yoğunluğu ile dikkat çeken ve bizim de gördüklerimizle hoşnut olduğumuz bir ilimiz. Öncelikle üniversite üzerinde bir değerlendirme yapmak uygun olur. Tabi her yerin, çabanın belli eksikleri vardır. Bu yönüyle mükemmellik aramıyoruz zaten ancak ben nereden nereye geldiğimizin üzerinde durulması ve geçmişle şimdiki durumun kıyaslanması gerektiğini düşünüyorum. Başka türlü, değerlendirmelerimiz afakî kalır.

Türkiye’de üniversite denildiğinde insanların zihinlerinde olumsuz bir düşüncenin şekillendiği ve adeta bir kötülük odağı olarak algılandığı bir süreci çok yakın bir zamanda yaşadık. Üniversite, yaşananlar nedeniyle insanların morallerinin bozulduğu bir mekanizma, bir kurum anlamına geliyordu. Özellikle darbe sürecinde sistemli bir şekilde üniversitelerin gerek öğretim elemanları açısından, gerek öğrencileri açısından ve gerekse kurum olarak nasıl gayri İslami ve gayri insani bir atmosfere dönüştürülmeye çalışıldığına hep birlikte şahit olduk. O karşılaştırmalardan sonra, bugüne baktığımızda Rabbimize hamd ediyorum.

Özgür-Der kurulduğunda belli başlıca hedefleri nelerdi? Bu hedeflerinize ulaşabildiniz mi? Bu hedefler doğrultusunda ne tür sorunlarla karşılaştınız?

Özgür-Der 1999’da kuruldu. Özellikle o dönemde üniversitedeki başörtüsü yasağı yoğun olarak gündemde olduğu için Özgür-Der başörtüsü sorununu merkeze aldı. Çünkü öğrenci arkadaşlarımız üniversiteye alınmıyordu. Sokakta eylemlere karşı polis şiddeti artmış, gözaltılar, tutuklamalar yaygınlaşmıştı. O dönemde hukuki çerçevede mücadelemizi sürdürebilmek için arkadaşlar bu derneği kurdu. Tabi gündemimizi sadece başörtüsü sorunuyla sınırlamadık. Müslümanlar olarak vücudumuzun neresi ağrıyorsa oraya yönelmek durumundaydık.

Ülkemizde özellikle darbe döneminde yapılan zulümlere ve Kemalist dayatmalara karşı kamuoyu oluşturma çabaları içinde olduk. Birtakım sorunlarla karşılaştık, sıkıntılar yaşadık ancak geldiğimiz noktaya baktığımızda taleplerimiz konusunda ciddi anlamda gelişmeler olduğunu görmekteyiz.

Geçmişe baktığımızda Türkiye’de 60, 80 ve 97’de darbeler oldu. Size göre darbeler dönemi sona erdi mi?  

Türkiye’de yakın bir zamanda darbe olabileceğini düşünmüyorum. Çünkü kurumsal anlamda darbecilerin zemin bulduğu dayanaklar ciddi oranda zayıflatıldı. Ama Kemalist ideoloji bütünüyle tasfiye edilmedikçe, her zaman darbeciliğe bir kaynak, bir zemin teşkil etmeye devam edecektir diye düşünüyorum. Dolayısıyla Kemalist resmi ideoloji tümüyle tasfiye edilmedikçe darbe tehlikesinin bütünüyle bittiği söylenemez.

Size göre İslam dünyasındaki karışıklıkların sebebi sadece Batı mı?

Tabi ki Batı’nın rolü küçümsenemez. Çünkü en az 200 yıllık bir sömürgecilik olgusu var. Fas’tan Endonezya’ya kadar İslam coğrafyası, Batılılar tarafından talan edildi. Burada insanlara zulmedildi, insanların hayatları neredeyse kökten değiştirildi. Ve bu süreç hala devam etmektedir. Örnek olarak, Filistin’i, Irak ve Afganistan’ı gösterebiliriz.

Ancak sorunu sadece Batı’dan ibaret göremeyiz. Batılıların sömürüsüne bir anlamda müsait olma durumu da İslam dünyasında bir vakıadır. “Biz hangi haldeydik ki Batılıların bu sömürüsü karşısında bu kadar dirençsiz düştük?” sorusunu sormak lazım. Eğer biz bünyemizde birtakım hastalıkları barındırırsak elbette bu sömürgeci saldırılar karşısında yenik düşeriz. Bu anlamda mücadele iki ayaklı olmalı. Birinci boyut, kendi bünyemizdeki hastalıklardan kurtulmalı, ikinci boyut ise dışarıdan yapılacak saldırılara direnç göstermeliyiz. Sadece Batı’yı sebep olarak göstermek, hurafeci, gelenekçi, Rabbimizin razı olmayacağı bir din anlayışının ortaya çıkardığı hastalıklı yapıyı görmezden gelmek demek olacaktır.

Son olarak gündemde olan dershane tartışması ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Türkiye’de meydana gelen her olayın siyasal bir arka planı var. Dershane tartışmasının da eğitimle ilgili, ekonomik ve sosyal yönleri var. Sorunun gelişiminde hükümet ile Fethullah Gülen cemaati arasında uzun süredir devam eden politik gerilimin belirleyici olduğunu görüyoruz. Bu cemaatin yanlış bir zeminde politika yürüttüğünü, bununla birlikte hükümetin de bu konuda attığı adımların doğru olmadığını düşünüyorum.

Dershanelerin kapatılması usul açısından da içerik açısından doğru değil. Devletin kararlar alarak uzun toplumsal süreçlerde ortaya çıkmış olguları yasaklamaya kalkışması yanlıştır. Ayrıca yüz binden fazla çalışanı olan bu oluşumu kapatmaya kalkmanız değişik sorunlara neden olacaktır. İçerik açısından ise okul sisteminin müfredat olarak ve yetiştirdiği insan kalitesi açısından geliştirilmediği sürece, dershanelere dönük bu kapatma kararının adil ve hayırlı bir sonuç vereceği kanaatinde değilim.

Sayın Kaya, değerli vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederiz.   

mus-roportaj.jpg

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

2 Yorum