1. YAZARLAR

  2. Yasin Aktay

  3. Oy kullanma kılavuzu
Yasin Aktay

Yasin Aktay

Yazarın Tüm Yazıları >

Oy kullanma kılavuzu

11 Haziran 2011 Cumartesi 00:32A+A-

Yarın 12 Haziran. Türk Demokrasi tarihinin kuşkusuz çok önemli bir seçimi için sandık başına gidilecek. Demokrasilerde önemsiz seçim yoktur elbet, ama her seçimi diğerlerinden biraz daha özel kılan şartlar vardır. Kampanya dönemiyle, seçim sonrası beklentileriyle, Kürt sorununun çözümüne dair potansiyeliyle bu seçimden yana herkesin çok farklı hesapları var.

Bu hesaplar seçim sürecindeki rekabeti doğal mecralarının dışına fazlasıyla taşırdı. An geldi Kandil'in oradan seçim sandığına kalaşnikoflu taramalar yapıldı, an geldi bir sınır karakolundan PKK cesetleri yuvarlandı kalabalıklar üzerine, an geldi, Kastamonu kırsalından bir pusu kuruldu, an geldi Molotof kokteylleriyle sandık yolları ateşe verildi, an geldi kasetlerle sandığa giden insanların dikkatleri dağıtıldı.

Bütün bu hamleler seçim sandığına oy zarflarından önce girdi ve muhtemelen sandıktan da kendi paylarıyla sayıma katılarak çıkacak.

Seçime doğru bazı köşe yazarlarının, aydınların kendi oylarını ilan etmeleri her seçimin rutinlerinden. Aslında bu rutine ülke dışından da, yayın organı düzeyinde, dâhil olanların sayısı az değil. Economics'in Erdoğan'ın iki dönemlik iktidarında çok önemli ve faydalı işler yaptığından yola çıktıktan hemen sonra ve buna rağmen bu seçimlerde CHP'ye oy verilmesini tavsiye etmeye saptırdığı başyazısı ilk anda tuhaf geldi. Ama tuhaf karşılanacak bir tarafı yoktu, olsa olsa bu tercihin gerçek nedenlerinin anlaşılması gerekirdi.

Herkesin bir tercihi ve bu tercihin arkasında kendi motivasyonları vardır. Economics'in arkasından Financial Times'ın ve başka bazı dış yayınların bir önceki seçimde AK Parti'ye verdikleri desteği bu sefer hiçbir makul gerekçe ileri süremeden CHP'ye yöneltmeleri tabii ki sebepsiz değil. AK Parti'nin otoriterleşmesi gibi bir kaygıyı gerekçe olarak inandırıcı bulacak değiliz. Kaldı ki AK Parti'nin veya Erdoğan'ın, ki beşerdir, tabii ki onun da şaşma potansiyeli vardır, ama Berat Özipek'in de vurguladığı gibi muhtemel bir otoriterleşmesine karşı henüz tarihinden hiçbir demokratik performans sergileyememiş olan CHP'nin nasıl bir dengeleyici olmasını bekleyebiliriz? 367, 411, 301 kodlu bütün ulusal skandallarda sadece faşizan performansıyla sicili orta yerde duran CHP'nin yaptıkları yapacaklarının teminatı sayılacaksa CHP'ye verilmesi tavsiye edilen oylar AK Parti'yi otoriterleşmeye karşı bir dengeleme arzusundan ziyade, Türkiye'ye bu kadar demokrasinin fazla geldiği değerlendirmesinden hareket ediyordur.

Türkiye'nin ulaştığı demokrasi seviyesi bu haliyle bile gerçekten fazla geliyor bunlara, çünkü Türkiye tam da Ak Parti'nin ikinci döneminde İsrail'e karşı diklendi. İsrail'i uluslar arası kamuoyunda yalnızlaştırdı, haksızlığını yüzüne vurdu ve tarihinde hiç karşılaşmadığı bir eleştiri hatta azara maruz bıraktı. Türkiye'nin Erdoğan ve AK Parti üzerinden sergilediği bu yeni pervasızlığın bir karşılığının olması gerekiyordu. Yoksa ne demektir şu: "AK Parti Türkiye'yi her bakımdan ilerletti, hem demokratik hem de ekonomik refah seviyesini radikal bir biçimde ilerletti, ama siz yine de CHP'ye oy verin" ?

Türkiye'den bazı aydınların, köşe yazarlarının da AK Parti iktidarına, yaptıklarına, başardıklarına övgüler düzdükten sonra "buna rağmen oy vermeyeceğini" açıklamasının da ilginç bir psikolojik arkaplanı var gibi. Gülay Göktürk dün çok güzel anlatmış Bugün Gazetesindeki köşesinde. Sıradan insanların hiç de kapılmadıkları bir haleti ruhiye'ye aydınların neden ve nasıl kapıldıklarını sormuş Göktürk. Öyle ya! Sıradan insanlar hiçbir komplekse kapılmaksızın oy verirken bir önceki seferde hangi partilere verdiklerine çoğu kez bakmaksızın sağdan sola, soldan sağa geçişler yapabiliyorlar. Oysa aydın kesim oy verirken kendini anlaşılmaz biçimde fazla kasıyor. Bugün yazısının devamını merakla bekliyorum Göktürk'ün ama bana kalırsa bu psikolojide tuhaf bir kibrin payı da var. Aydınlanmış seçkinciliğin kendini hemen hissettirdiği bu kibir, bu kadar hayırlı işte kendinden daha aşağı gördüğü bir toplumsal kesime önderlik yakıştırmıyor. Kazara bu önderlik vaki olmuşsa peşlerine takılmayı zül addediyor, o yüzden çok yaratıcı (kasıntı) tercihler geliştiriyor. Referandumda da kendini hissettiren bu psikoloji seçimde de tekrarlanıyor. Aslında Ak Parti gerçekten yeterince kötü işler yapıyor olsaydı ne kadar rahatlatmış olurdu birilerini. Oy vermemek için adam gibi nedenleri olurdu.

Son olarak, yarınki seçim için bir oy kullanma kılavuzu muvacehesinde çok basit bir kriter uygulayabilirsiniz. Bunun için mesela kime oy vereceğiniz hususunda işini bilen birkaç esnafa müracaat etmenizi tavsiye ederim. Bir sual edin mesela Kılıçdaroğlu, Bahçeli ve Erdoğan'a bir müşteri gözüyle bakan ve her birine güvenip veresiye mal satmayı göze alıp almadığına karar verecek bir esnafa... Kılıçdaroğlu, mesela, konuşma tarzıyla, bu kadar kolay vaat eden, bütün meseleleri bir çırpıda çözeceğini ilan eden, kendisini kaynağın ta kendisi gibi gösteren söylemi ve üslubuyla nasıl bir intiba bırakır bir esnafta?

Ben epey sordum, aldığım cevapları tahmin edersiniz...

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT