1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Ortadoğu’yu doğru kavramayı engelleyen beş husus
Ortadoğu’yu doğru kavramayı engelleyen beş husus

Ortadoğu’yu doğru kavramayı engelleyen beş husus

Taha Kılınç, Ortadoğu’daki gelişmelere yaklaşımda karşılaşılan sorunları değerlendirdiği yazısında, bölgeyi doğru biçimde kavramanın önünde engel teşkil ettiğini savunduğu hususları beş maddede toplayarak yorumluyor.

30 Haziran 2021 Çarşamba 15:38A+A-

Taha Kılınç’ın Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazısı (30 Haziran 2021) şöyle:

BEŞ NOKTA

Pandemi öncesi dönemde Ortadoğu ve İslâm dünyası hakkında konuşmalar yapmak üzere çok sık seyahat ederdim. Türkiye’nin dört bir yanına, -bazen haftada bir kereden fazla- yolculuklarım olurdu. Şimdi ise bu fiziksel yoğunluğun yerini, teknolojinin imkânlarıyla gerçekleştirilen “tayy-i mekân”lar aldı. Hatta aynı gün içinde birkaç ayrı şehre konuk olduğum bile vaki; yurtiçinden ve yurtdışından da dileyen herkes dinliyor. Sanal toplantılar bir yönüyle nimet olsa da, bilginin ayağa düşmesi, yerlerde sürünmesi ve sıradanlaşması, dolayısıyla da kıymetinin bilinmemesi tehlikesi kapımızda. Her köşe başı Zoom toplantıları kaynıyor, sürekli bir yerlerden davetler ve çağrılar geliyor. Yine de, kaliteli ve anlatılanı can kulağıyla dinleyen ekiplere rast gelmek nadirattan değil çok şükür.

Geçtiğimiz akşam yine böyle bir ekiple, Ortadoğu ve İslâm dünyasıyla ilişkilerimizi konuşurken, bölgeyi doğru biçimde kavramamıza engel olan beş noktayı gündeme getirdim. İrticalen yaptığım bir konuşmaydı, dolayısıyla yazılı bir metin yoktu elimde. Ama konuyu çok önemsediğim için, bugünkü köşe yazımda derli-toplu bir metin haline getirmemin uygun olacağını düşündüm.

“Yaşadığımız ve ait olduğumuz coğrafyayı doğru algılamamızın önündeki beş engel” diye başlık atmamız caiz olur herhalde. Buyurunuz, başlayalım:

-Dışarıya kendi konforumuz üzerinden bakmak

İçine doğduğumuz kültür ve alıştığımız normların, zihin dünyamızı şekillendirmesi oldukça doğal. Ancak herkes aynı şekillenmeye muhatap olduğundan, bizim dışımızdaki insanları kendi konforumuz üzerinden yargılamaya başladığımızda, sahayı anlamada ilk düğmeyi yanlış iliklemiş oluyoruz. Temizlik anlayışından günlük hayatın akışına, ibadet usullerindeki içtihat farklarından siyasete yüklenen anlamlara, İslâm coğrafyası çok farklı pratikleri ihtiva ediyor. Hepsini kendi içinde, kendi serüvenleri ve ölçüleri çerçevesinde değerlendirmek en doğrusu.

-Olumlu veya olumsuz ön yargılara kapılmak

Bölgedeki çeşitli aktörlere veya hadiselere yaklaşımda yapılacak ikinci hata, olumlu veya olumsuz ön yargılarla hareket etmektir. Yine bu bağlamda, takım tutar gibi tarafgirlikler yapmak da ufkumuzu daraltacaktır. Örneğin Filistin sadece Hamas’tan ibaret değildir. Mısır’da yalnızca Müslüman Kardeşler yoktur. Tunus da Nahda’yla özetlenemez. Eğer bu ülkeleri sözünü ettiğim aktörlerin dışına çıkmaksızın yorumlarsanız, ortaya çıkan şey kuru bir slogandan öteye geçmeyebilir.

-Sahaya inmemek

Her şeyde olduğu gibi, Ortadoğu ve İslâm dünyasını her boyutuyla kavramak için, pratik yapmak şarttır. Bölgeye seyahat etmeden, seyahat edenlerin tecrübelerine kulak vermeden, teorik bilgilerin sahaya nasıl yansıdığını gözlemlemeden yapılacak her yorum, mutlaka eksik kalacaktır. Bütün sermayesi elindeki telefonun tuşları olan “uzman”lar giderek çoğalsa da, saha bilgisi hâlâ çok mühim. Hayatın pratikleri teorilerinden çok daha hızlı değişiyor; teoriler pratiğin peşinden koşturmak zorunda kalıyor.

-Her şeyi iç siyasete bağlamak

Özellikle Türkiye’de gözlemlediğim bir durum var: Dünyanın herhangi bir yerinde olan herhangi bir şey, mutlaka ülkemizin iç siyasetinin bir yerine iliştirilmeye çalışılıyor. Evet, dünyada bizi ilgilendiren birçok şey oluyor; ama bazı şeyleri de kendi iç dinamikleri ve bölgesel bağlamı içinde anlamak gerekiyor. Her şeyi “buraya” getirmeye kalkıştığımızda, bazen çok komik durumlara düşebiliyoruz. Dahası, başka ülkeleri anlamak ve onları İslâm coğrafyasında doğru yere oturmak imkânından da mahrum kalıyoruz. Çift yönlü bir zarar söz konusu yani.

-Bilgiye kulak tıkamak

Bu da maalesef çok yaygın kusurlarımızdan bir tanesi. Yeni bilgilere kendimizi kapatıyoruz, kulak verdiğimiz şeyleri de “işimize yarar mı acaba?” noktasından elemeye tabi tutuyoruz. Bir bilgiyi ancak, desteklediğimiz tarafın tezlerini güçlendirecekse veya karşı tarafa ‘mermi’ olabilecekse “kıymetli” buluyoruz. Böylece “işe yarar bilgi”nin tanımı da gündelik ihtiyaçlarımız ve polemiklerimiz üzerinden şekilleniyor. Böyle bir bakış açısının düşünce dünyamızda meydana getireceği zararı ve zaman içinde bizi nasıl eksilteceğini herhalde uzun uzun anlatmaya gerek yoktur.

Sözünü ettiğim noktaların sayısı elbette çoğaltılabilir. Ama ben en acil ve önemli gördüğüm ilk beşini sıralamış oldum. Kıymetli okurlarımın irfanına, söylediklerimden çok daha fazlası zaten ilham olmuştur diye düşünerek…

 

HABERE YORUM KAT