Abdurrahman Çeliker

Yazarın Tüm Yazıları >

Gölge Oyunu

Haziran 2005A+A-

Geçen hafta vizyona giren Cennet'in Krallığı filmi, sinema tekniği ve senaryo açısından diğer Hollywood yapımları yanında ikinci hatta üçüncü derecede bir film olmasına rağmen hakkında o kadar çok gürültü çıkarıldı ki bir anda hemen herkesin ilgi odağı haline geldi. Bu ilginin, filmin verdiği siyasal-politik mesajdan kaynaklandığı daha ilk sahneden itibaren hissediliyordu.

Özellikle soğuk savaş sonrasında kendisine düşman arayan Batı, tarihsel kin ve nefret duyguları çerçevesinde İslam'ı kendisine düşman ilan etti. İslam coğrafyasına yönelik işgal politikaları sonucunda önce Afganistan'ı, sonra Irak'ı işgal eden emperyalist güçler ve hamisi ABD, bu bölgedeki siyasal ve ekonomik hakimiyeti pekiştirme adına Avrasya bölgesinde ekonomik yönden güçsüz olan ve işsizliğin yoğun olarak yaşandığı ülkelerde internet yoluyla halka paralar dağıtarak onları sokaklara dökmüş, STK'lar aracılığı ile iktidarlara yönelik antipropagandalar gerçekleştirmiş, sonra da kendi işbirlikçileri eliyle iktidarları ele geçirmiştir. Ukrayna'da, Kırgızistan'da, Gürcistan'da bu yolla iktidarları ele geçiren ve önemli siyasal ve ekonomik kazanımlar sonucu hem savunma hattını hem de siyasal hinterlandını genişleterek bölgeye hakim olmaya çalışan ABD, Ortadoğu'daki hakimiyetini de silahlı işgaller sonucu gerçekleştirmektedir. Yaptığı işgallerle bu bölgenin tamamını ele geçirme planları yapan ABD, karşısında, onurlu İslami direniş hatlarını bulmuş ve hem Afganistan'da hem de Irak'ta hezimete uğramaya doğru sürüklenmeye başlamıştır. Her türlü güç gösterilerine rağmen direniş hatlarını çözemeyen ABD, kendisine karşı artarak devam eden anti emperyalist, anti Amerikan yükselişi önleme adına imaj düzeltme çabalarına girişmiş, bu bağlamda bölge halklarına yönelik siyasal ve kültürel propagandalara başlamıştır.

ABD ve işbirlikçileri Ortadoğu coğrafyasında Avrasya'da gerçekleştirdiği "kadife devrimleri" gerçekleştiremeyeceklerini gördükleri ve bu coğrafyada hiçbir şeyin İslamsız olamayacağı gerçeğini gördükleri andan itibaren yeni stratejilerin arayışı içerisine girdiler. Zira gerçekten de bu bölgede zulme karşı direniş de, işgal de İslam ile olacaktır. Burada önemli olan nasıl bir İslam. Bu düşünceyi kavrayan ABD ve işbirlikçileri, bölge ülkelerinde var olan STK'lar ve siyasal oluşumlar eliyle İslam'ın zulme ve işgale direnen tevhid ve adalet çizgisini bulandırmaya, cıvıklaştırmaya ve yok etmeye çalışmaktadırlar. Son günlerde hem ülkemizde hem de yakın coğrafyamızdaki diğer ülkelerde değişik görüşlerden özellikle İslamcı (!) kesimden kuruluşlarla dirsek temasına girerek işgalini siyasal olarak genişletmek ve direniş hatlarını bu siyasal oluşumlar eliyle kırmaya, yok etmeye çalışmaktadırlar.

BOP'u nihayete erdirme adına her türlü oluşumu destekleyen ABD bir yanda da dinler arası diyalog çerçevesinde yaptığı işgali gizleme adına, birlikte yaşam, sevgi-hoşgörü mesajları içeren kültürel etkinliklerde bulunmaktadır.

Cennet'in Krallığı filmi de bu bağlamda değerlendirilmesi gereken kurnazca hazırlanmış bir senaryo ile karşımıza çıktı. İslami söylemi bulandırmak suretiyle direniş hatlarının fanatik gruplar tarafından oluşturulduğu vurgusu yapılarak hem bu hatlara olan desteği engellemek hem de kendine karşı giderek artan anti Amerikancı söylemi azaltarak yok etme çabasının bir ürünü olarak izleyiciye sunulan film; dinler arası diyalog, hoşgörü gibi temalarla doldurulmuş hatta karikatürize edilmiş sahnelerle dolu. Bir taraftan yaklaşık 1000 yıl önce yine bu coğrafyanın işgali için yapılan Haçlı Seferleri sırasında fanatik gruplar (!) eliyle yapılan katliamlar eleştirilirken diğer taraftan bedevi bir Müslüman imajı çizilmekte.

Fransa'da nalbant ve katil olan (ki filmde kahramanın işlediği cinayet normal bir olay olarak gösteriliyor. Gerçi bunda Batı'nın o zamanki durumu göz önüne alındığında şaşılacak bir şey yok) filmin kahramanı (Doğu'ya) Ortadoğu'ya gittiği andan itibaren tam bir bilge, savaş uzmanı, stratejist olarak çıkıyor karşımıza. Kendisine korunması için verilen toprakların kuraklığı karşısında şaşıran bay nalbant hemen kuyu kazdırarak 2 metreden su çıkartıyor ve bölgeyi tam bir vahaya çeviriyor. Sanki binlerce yıldır o bölgede yaşayan insanlar bunun farkında değillermiş gibi. Bunun yanında nalbant kahramanımız, Kudüs savunmasında büyük bir savunma uzmanı, topoğrafik aletleri kullanan teknik bir eleman olarak çıkıyor karşımıza. Bu bağlamda filmde alttan alta Müslümanlar bedevidir, ilmi ve tekniği Batı'dan öğrendiler, hatta yaşadıkları çölün 2 metre altındaki sudan dahi habersiz bir avuç zavallılar olarak tanıtılıyor.

Bunun dışında Allah ve din sorgulaması yapılarak insanların kalplerinin ve akıllarının iyi olmasına bağlı olarak ne Allah'a ne de din denen ve insanları birbirine kırdırtan olguya ihtiyaç vardır. Önemli olan insanın iyi olması. Eğer insan iyi olursa dini, inancı ne olursa olsun birlikte yaşayabilirler. Kısaca "Tanrı öldü, yaşasın insan!" vurgusu yapılıyor. Bunun yanında esas vurgulardan birisi de "dinsel fanatizm!" Aslında, tüm suçlu, "Dini yanlış yorumlayan birtakım kötü fanatik adamlarda, onlar olmasa hayat daha güzel olacak ve insanlar diledikleri gibi huzur içinde yaşayabilecekler." Burada öyle sinsi bir tavır izlenmiş ki demokrasi getirdiğini iddia eden Batı'ya karşı bu coğrafyada gösterilen tepkiler, direniş, tamamen fanatik gruplar tarafından yapılmaktadır. "Evet bizde de fanatikler vardır. Biz onları cezalandırdık ve güçsüz bıraktık ama siz de, sizi fakirlikten, baskılardan, fanatizmden kurtarmak, size 2 metreden su bulmayı öğretmek için yaptığımız çalışmalara sekte vuran içinizdeki direnişçi fanatik grupları desteklemeyin. Onlara karşı birlikte savaşım verelim." mesajı var.

Bu filmi izlerken aklıma önceki yıllarda yine bir Hollywood yapımı olan Amistad isimli film geldi. Orada verilen mesaj da buna benzerdi: "Bizim içimizde de fanatikler ve kötüler vardır, ancak biz adaleti sağlama konusunda öyle hassasız ki köle dahi olsa onun hakkı olan adaleti kendi ellerimizle ona teslim ederiz." İlk bakışta gerçekten onurlu bir tavır sergiliyormuş gibi görünen Batı insanı, "zenci"lere karşı yapılan katliamları kendi eliyle cezalandırmış ve gemide haklı nedenlerle meydana gelen isyanda beyazların ölümünden "zenci"leri sorumlu tutmayarak beraat etmelerini sağlamıştır. Ancak kölelik ve sömürgecilik usta bir sihirbazlık hareketiyle gözden kaçırılmış. Bu filmde de aynı şeyi görebiliyoruz. Kudüs kralı, Müslüman hacılara saldıran birkaç kendini bilmezi cezalandırıyor. Ancak mevcut işgalden hiç söz edilmiyor. Ebu Gureyb'te yapılan işkencelerin sorumlularını göstermelik cezalandırarak güya adalet ve insanlık dersi vermeye kalkan Batı, Irak'ta ve Afganistan'daki fiili işgalden ve sorumlularından hiç bahsetmiyor. Tam bir gölge oyunu.

Sonuç olarak; Haçlıların kutsal topraklara (!) gelme nedeninin dinsel değil toprak ve altın sevdasından kaynaklandığını kahramanı ağzıyla itiraf etmesine rağmen coğrafyamıza yönelik işgallerin gözden kaçırılarak yapılan bazı insanlık dışı işlerin birkaç kendini bilmez din fanatiği tarafından yapıldığını, bu bağlamda dinsel fanatizmin insanları kin ve nefrete yönelttiğini, "Eğer bu fanatikleri elbirliği ile yok edersek işgalin hiçbir önemi yok. Zaten biz buraya işgal için değil, daha yaşanılabilir bir dünya kurmanın yollarını öğretmeye geldik." mesajıyla yüklü Batı'nın İslam'a ve Doğu halklarına bakış açısını gösteren tipik bir Hollywood filmi.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR