1. YAZARLAR

  2. Muharrem Baykul

  3. Cennet’in Krallığı

Cennet’in Krallığı

Haziran 2005A+A-

Yönetmen Ridley Scott sinemayı takip edenler için hiç de yabancı bir isim değil. Daha önce de yine tarihi bir film olan Gladyatör'le film endüstrisinin en tepe noktasına ismini yazdırmış biri. Ve son olarak da Cennet'in Krallığı (Kingdom of Heaven) filmiyle gündemdeki yerini aldı. Amerikan film endüstrisi Holwood'un tarihi içerikli filmlere dini motifler katarak işlemesi yeni bir şey olmasa da bunun 11 Eylül sonrası artış gösterdiği bir gerçek. Genelde doğuyu hep "barbar ve öteki" görme eğiliminin hakim olduğu bu filmlerin aksine tarafsız bir perspektifle bakma çabası olsa gerek Cennet'in Krallığı'nı tartışma ve ilgi konusu kılan.

İslam üzerine Batı kökenli çeşitli değerlendirme ve varsayımların üretildiği, "medeniyetler çatışması", "tarihin sonu" tezlerinin gündemden düşmediği bir zaman diliminde tarih boyunca İslam ve Hıristiyanlık'ı karşı karşıya getiren en önemli olay olarak görülen Haçlı Seferleri'ni anlatan bir filmin ortaya çıkması ilginç. Üstelik önemli bir yönetmenin imzası ve de damgasıyla...

Hemen şunu söylemek gerek: Haçlı Seferleri tek bir savaş, anlatılması basit olan ve bir filmle ifade edilebilecek bir mesele değil. Tersine, 1095 yılında ilk seferle başlayıp, 7 seferin daha eklenmesiyle 200 yıl süren tarihsel, ekonomik ve dinler arası hak batıl mücadelesinin geçtiği bir süreç söz konusu. Scott bu tarihi olaydan belli bir dönemi ve dilimi seçiyor. İkinci ve üçüncü seferler arasında, amaç olan kutsal kent Kudüs'te bir Hıristiyan krallık kurulduğu, "cüzzamlı kral" 4. Baldwin'in yönetimi altında Hıristiyanlıkla Müslümanlığın belli bir uyum ve barış içinde yaşadığı kısa bir dönem. Yani, bitmeye mahkum bir ateşkes, kısa sürmüş bir rüya.

1184 yılında oğlunu aramak için Kudüs'ten dönmüş Fransız şövalyesi Godfrey, yıllar sonra ilk kez karşılaştığı genç Balian'a babası olduğunu söyler, genç nalbantı koruması altına alır, şövalye yapar ve kutsal savaşa götürür. Genç Balian, babasından aldığı dersleri uygulayarak, karmaşa içindeki topraklarda efsanevi kral Selahaddin Eyyubi ile karşılaşacak ve özellikle kent halkını "kıyım ve ölümden" korumaya çabalayacaktır.

Selahaddin, Kudüs'e ordusuyla dayanmıştır. Şehri teslim etme görüşmeleri devam etmektedir. Bu görüşmelerden birinde Haçlı komutan Balian tedirgindir. "Herkesi kılıçtan geçirmeyeceğiniz ne malum? diye sorar. Çünkü yaklaşık 90 yıl önce Haçlılar Kudüs'ü alırken Müslümanları çoluk çocuk demeden katletmiştir. Selahaddin'in yüzünde vakur bir tebessüm belirir ve şöyle der: "Benim adım Selahaddin!.."

Yine başka bir sahnede Kudüs'ü Selahaddin'e teslim eden haçlı komutanı Selahaddin'in arkasından şöyle seslenir. "Selahaddin Kudüs'ün değeri ne?" Selahaddin arkasını döner ve şöyle der. "Hiçbir şey." Birkaç adım attıktan sonra dönerek yine der ki; Ve her şey.

Hollywood'un aynı konuda yıllar boyu yaptığı filmlere kıyasla, bu film büyük bir aşamayı temsil ediyor. Öncelikle sinema olarak Scott'un savaş sahnelerine, kuşatma görüntülerine, kalabalık çekimlerine kusur bulmak zor. Bu sahnelerin çekimi için yapılanlar da bunu doğrular nitelikte. Kudüs'ü yeniden inşa etmek için 28 bin metrekare duvar örüldüğünü, kostüm sayısının 15 bini bulduğu, çekimler sırasında görev alan kişi sayısının 30 bine çıktığı açıklandı filmin yapımcılarınca.

Ayrıca filmin daha gerçekçi olması için yönetmenin karakteri Müslüman oyuncularla canlandırması da dikkat çeken bir başka nokta.

Bir başka nokta ise filmin müziklerinde tanıdık tınıların dikkat çekmesi. Filmin oluşum aşamasında Türkiye'den Kardeş Türküler'in de yer aldığını medyadan okumuştuk. Grup üyeleri filmin senaryosunu okuduktan sonra tarafsız bir yapım olduğuna kanaat getirince yaptıkları beş parçayı İngiltere'de kaydetmişler. Bu kayıtlar sahnelere göre de yerleştirilmiş, fakat yönetmenin bazı sahneleri daha sonra filmden çıkarması sonucu, kayıtlardan bazıları filmde değişik yerlere serpiştirilmiş halde. Baştan filmin final sahnesi için tasarlanan parça da Kardeş Türküler'e ait iken bu da senaryo gereği değiştirilmiş.

Cennet'in Krallığı tarihin bir anına alıp götürüyor bizi. O zaman kesitindeki Haçlı Seferleri'yle 21. yüzyılda "dünyanın yeniden paylaşımı" için üretilen ve uygulanan tasarıları arasında neredeyse hiçbir nitelik farkı yok. İkisi de aslında talan mantığının, doğal zenginlikleri ele geçirmenin tutkusuyla yapılan saldırılar. Kimbilir bu film Ortadoğu'ya "demokrasi" getirmenin yeni bir yöntemidir de biz bunu anlayamamışızdır. Tüm tarafsız yaklaşım ve objektifliğine rağmen filmde oryantalist bir bakış açısı var. Kamera onların elinde ve bizlere sadece seyretmek düşüyor. Tabii bu sadece seyretmekle kalmamalı ve görselliğin insanda bıraktığı o tılsımlı dünyanın ötesinde tarihte nelerin olup bittiğini bilmemiz de bugünü anlamak açısından önem arzediyor.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR