
Nurettin Yıldız'ın 'Asansör Fetvası'
Fetvadaki hükmü beğenir yahut beğenmez, benimser yahut benimsemezsiniz, o size ait bir meseledir ama konuyu, “Hangi devirde yaşıyoruz? Böyle hüküm mü olur? Bugün asansör de tartışma konusu yapılır mı?” çizgisine getirmek saçmalamaktır.
Murat Bardakçı, Habertürk’teki yazısında bugünlerde takrar linç sahnesine koyulan Nurettin Yıldız, üzerinden İslama hakaret etmeyi ve küçük görmeyi büyük ilericilik gören zihniyeti ifşa ediyor:
Nurettin Yıldız’ın “asansörde halvet” konusunda bundan beş sene önce verdiği fetva yeni farkedildi ve ortalığı karıştırdı. Günlerdir bu konu üzerinde yazılıyor, konuşuluyor, allâmelerimiz akıllarına ne gelirse söylüyorlar ve fetvaya verip veriştiriyorlar...
Ama meselenin bilmedikleri yahut dikkate almadıkları önemli bir tarafı var: Fetvaların sorulan sorular üzerine verildiği, yani herhangi bir bahis hakkında dinî bakımdan endişesi olanların yetkisi bulunduğuna inandıkları kişilerin içtihadlarına başvurup fetva istedikleri...
Daha açık şekilde izah edeyim: Her fetva sorulan bir soru, daha doğrusu bir “meselenin” halledilmesi talebi ile verilir. Ortada ya bir soru vardır, yahut dinî bir konuda toplumda yanlış anlamanın veya hatalı davranışların ortaya çıkması üzerine fetvaya başvurulmuştur.
Gelen soruya verilen cevaba “fetva” denir ve fetva sorulan meselenin dinî bakımdan hükmünü belirler; yani din bu konuda ne emrediyor onu ifade eder.
NECATİ BEY’İN KİTAPLARI
Fetva kitaplarını gözden geçirdiğiniz takdirde “ayak parmağının kaynananın bacağına değmesinin zina olup olmadığı”, “bunamış kocayı öpmenin günah sayılıp sayılmadığı” yahut “mezarın üzerine büyük abdest bozmanın hükmü” gibisinden bugün mantıksız gibi değerlendirilen akla gelebilecek hemen her konuda hükümlerin bulunduğunu görürsünüz...
Bütün bu fetvalar fetva makamının kendi kararı veya seçimi değildir, halktan gelen soruların cevabıdır.
Bu kitaplara biriki örnek vereyim: Necati Demirtaş’ın içerisinde hemen her konudaki hükümlerin bulunduğu iki büyük ciltlik “Açıklamalı Osmanlı Fetvaları” isimli eseri ile yine Necati Bey’in yayınladığı Ebussuud Efendi ile Çatalcalı Ali Efendi’nin fetvalarının yeraldığı kitapları okuyun ve hangi konularda fetva istenmiş olduğunu kendiniz görün!
Nurettin Yıldız’ın tartışmalara sebep olan fetvasını verdiği sıradaki konuşmasını dinlediğinizde de, kadın ile erkeğin asansörde yalnız başlarına kalmaları konusunu bizzat gündeme getirmediğini, fetvanın gerisinde bir sorunun bulunduğunu görüyorsunuz: Yıldız, sözlerine “Binanın giriş katından sekizinci katına kadar çıkacak olan bir asansör halvet ortamı oluşturur mu?” sorusunu ifade etmekle başlıyor. Sonra meseleyi fıkıh bakımdan kısaca ifade edip “Dinimizin bu konudaki hassasiyeti açısından bakıldığında halvet şartları yani erkekle kadının kapalı bir ortamda bulunması durumu asansörde oluşmaktadır” diyor ve “Uygun değildir” cevabını bütün bunlardan sonra veriyor.
‘ALLAH’IN İPİ’ TARTIŞMASI
Fetvadaki hükmü beğenir yahut beğenmez, benimser yahut benimsemezsiniz, o size ait bir meseledir ama konuyu, “Hangi devirde yaşıyoruz? Böyle hüküm mü olur? Bugün asansör de tartışma konusu yapılır mı?” çizgisine getirmek en basit ifadesi ile hem saçmalamak, hem de dinî kurallara hakarettir! Hükmü bu şekilde, yani “Aklıma yatmadı ise işe yaramaz, yanlıştır, çağdışıdır” mantığı ile değerlendirmek yerine fetvaya ve fetvanın dayandığı dinî kaidelere veryansın edeceğinize susar, sadece sizi bağlayacak olan bir karar verir, yani hükme uymazsınız, olur biter! Üstelik bir konu üzerinde farklı fetva makamlarının değişik içtihadlarda bulunup birbirlerinden ayrı hükümler vermeleri ve soru sahibinin ilk cevaptan tatmin olmadığı takdirde bir başka yerden fetva istemesi de mümkündür ve zaten sık rastlanan hadisedir.
Son senelerde ekran ve şöhret düşkünü ilâhiyatçıların sayesinde on dört asırlık İslâmiyet’i yeniden keşfeder hâle geldik, adamlar akıllarına geldiği yahut canlarının istediği gibi konuşup yepyeni bir din icad etme havalarındalar ve bütün bunların üzerine de fetvanın ne olduğunu ve niçin verildiğini bilmeyen köşe sahipleri işin kolayına kaçıp bol bol ahkâm kesiyorlar...
Bilmem hatırlar mısınız? Turgut Özal, 1989 Kasım’ında cumhurbaşkanı seçilip Çankaya’ya çıkmadan hemen önce ANAP’ın grup toplantısında duygusal bir veda konuşması yapmış, Âl-i İmran Suresi’nin 103. âyetinde geçen ve İslâmiyet’in kastedildiği “Allah’ın ipine sarılın” ifadesini kullanmıştı...
Ertesi gün anlı-şanlı bir başyazar, “Özal’ın bahsettiği bu ‘ip’ neyin nesidir? Acaba aklına bir darbe ihtimali ve darbe sonrasının muhtemel idamları geldi de darağacını mı kasdetti?” diye sormuş ve rezil olmuştu.
Şimdi tartışılan bu fetva konusu, memleketin kültüründen ve inancından fersah fersah uzak yazarlarımızın bugün geldikleri son noktadır!
Kaynak: Habertürk
HABERE YORUM KAT
Her an birilerinin girip çıkabilecegi yerlerde mecburi kısa süreli yalnız kalmak günah değil diye duymuştum ama sanki ister istemez bu çağda o durumlarda kalıyor insan;iş,kısıtlı zaman dahada önemlisi hastane gibi yerlerde
Yanıtla (1) (0)1400 yıl evvel gibi düşünülüyor şimdi o gün gibi düşünmenin doğru olmaması gerekir demek o gün tam anlaşılamamış şimdi herşey mubah olmalı dercesine kendisi gibi düşünmeyen ilim erbabına saldırmayı marifet sayan kişilere çokca raslıyoruz.Malesef okumadan yaşamadan alim olanların çoğaldığı gibi alim olduğu halde dinin emirlerini değilde keyfine göre yaşayanların çoğaldığını görüyoruz
Yanıtla (1) (0)"Yabancı Kadın ve Erkek herhangi bir yerde yalnız kalmamalı" diyerek konuyu kapatmak yerine niye asansörden filan bahsederek komik duruma düşüyorsunuz? "Bekar gençler dürtülerini hareket ettirici şeylerden uzak dursun" demek yerine niye yastıktan yorgandan bahsederek komik duruma düşüyorsunuz? Hadi siz düştünüz, sizin yüzünüzden başka insanlar sizin yerinize utanıyorlar.
Yanıtla (3) (1)bence bardakçı yanılıyor... çünkü söz konusu olan "her sorulana fetva vermek " diye bir şey olursa... ve bu fetvayı verirken de "islama göre cveabı" nı verecekseniz.. o dinin kitabı belli oradan vereceksiniz cevabınızı..."eskilerin fetvaları" da sizizn fetvanızızn mahezini oluşturacaksa... nurettin yıldız misali yüzlerce absürt fetva çıkar.. diyanet de geçen yıllarda "babanın kızızna sulanması" sorusuna "mad3em sormuşlar fetvayı verelim" mantığıyla bir cevap vermişti de madara olmuştu.. bardakçının kafasında "Gelen soruya verilen cevaba “fetva” denir ve fetva sorulan meselenin dinî bakımdan hükmünü belirler; yani din bu konuda ne emrediyor onu ifade eder." klişesi olduktan sonra savunulmayacak fetva yoktur.. hayır efendi.. her soruya fetva olmaz bu bir.. iki sapıkça sorulara "dini" fetva vermek yerine psikoloğa göndermek her zaman daha iyidir.
Yanıtla (0) (3)....dayandığı dinî kaidelere veryansın edeceğinize susar, sadece sizi bağlayacak olan bir karar verir, yani hükme uymazsınız, olur biter!
Yanıtla (0) (2)demekle bitseydi keşke.
Ya bir gün de sorulan soruya BİLMİYORUM diyen bir alim çıksın.Siz internette kitaplarda youtube videolarında vb.... farklı farklı mecralarda sorulan bir soruya da BİL-Mİ-YO-RUM diyen bir alim gördünüz mü ? Lütfen rica ediyorum birşeyi de bilmeyin artık.
Murat Bardakçı konuyu çok güzel özetlemiş ve tahlil etmiş.
Yanıtla (29) (3)Nureddin Yıldız'ı eleştirme, mahkum etme, alaya alma görüntüsü altında sergilenen bağnazlık ve tutarsızlık sadece cehaletin değil, aynı zamanda laik tekebbür ve tuğyanın bir yansıması.
Sorun şu veya bu Hoca değil, şu veya bu konudaki fetvalar da değil!
Herkesin kafasına göre takılma arzusu!
Dini kendisine uyulacak bir şeyden ziyade, uydurulacak bir şey olarak görmesi!
Bu müstağnilik bu tür saldırganlıkları besliyor.
iyi hoş ama özel konuları özel de kayıtsız ortamda konuşmasını bilmeli..
Yanıtla (1) (4)bu kadar çok gavura malzeme verilmez ki..