1. YAZARLAR

  2. Mustafa Atav

  3. Ne desek bilmem ki!
Mustafa Atav

Mustafa Atav

Yazarın Tüm Yazıları >

Ne desek bilmem ki!

09 Eylül 2009 Çarşamba 23:06A+A-

Ergenekon’a rağmen, Demokratik açılıma ve Kürt dosyasına rağmen inadına yağdı yağmur, çaktı şimşek ve yine sel ve yine can kaybı,  yıkım ve perişanlık!

Ne yapsın yağmur, ne yapsın yüzüne maske yapılmış suyu içemeyen yer, ne yapsın her tarafı kuşatılmış, betonlarla baskılanmış gariban dere?

Her yer asfalt, her yer beton, her yere en kalitelisinden taş döşenmiş!

Dere yatakları ve dereye nazır evler; sahil ve denize nazır villalar!

Her yer sık aralıklarla yapılmış ev ve işyeri, her tarafı su geçirmez duvarlarla örülü!

Kanalizasyon, atık su kanalları kangren olmuş, mazgallar medeniyetin sembolü çöplerle tıkanmış!

Nereye gitsin yağmur suyu, kime rahmet olup yağsın, kime rahmet okusun?

Ne yapsın şimdi evi su altında kalmış, hatta yıkılmış insanımız?

Ne yapsın en yakınını sele vermiş, garibim insanlar?

Ne yapsın evi, arabası, malı mülkü sele gitmiş biçare vatandaş?

Kimi kime şikâyet etsin, kime dert yansın, kime ağlasın?

Empati kurabilir miyiz, anlayabilir miyiz onları?

E Allah bu, hikmetinden sual olunmaz, ne diyelim?

Sünnetullahı yok sayarsan, O’nun verdiği nimetlerle azar, koyduğu kuralları hiç sayarsan; arz genişken dar alanlarda üç kuruş para için paslaşırsan ne yapsın bize yağmur, ne yapsın size akan dere?

İzliyoruz, dinliyoruz…

Yine her zamanki terane…

Sorumlu Devlet, sorumlu Belediye, sorumlu yetkililer!

Doğru, çok kabahatli onlar…

Dere yataklarına, fay hattı güzergâhına yapılan evlere; ormanlarda, iklimi bozma pahasına ağaçlara kıyıp, açılan arazilerde lüks otel ve villalara; sahile sıfır yazlıklara iskân izni, ruhsat vermeleri sebebiyle en büyük suçlu onlar!

Ya kendini bahsi geçen yerlere ev/villa yapmaya memur görenlerin; her seçim öncesi fırsat kollayıp iskân izni çıkarmaya çalışanların hiç mi suçu yok?

Neyse, bu işin tedbir boyutu; ya takdir boyutu, var mı öyle bir şey, inanılıyor mu ona?

Ne demiş eskiler,”Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir”.

Öyle ya, nush/nasihat dinlemedik ki ne yapsın bize tekdir; gördük işte, yaşanılanlar, yaşatılanlar “kötek” değilse, sahi sizce nedir?

Yazık, yazık ki ne yazık!

İşte Bartın, benzer süreci az hasarla da olsa, geçmişte o da yaşadı. Yine yetkililer konuştu o demlerde, akıllar, sözler verildi:”Baraj yapılacak, dere ıslah edilecek ve Bartın bir daha sele maruz kalmayacak”…

Sonra mı? Konuşuldu ya, o da bir şey sonuçta!

O gündür, bugündür tam onbir yıl geçmiş, dile kolay, hala konuşuyoruz, ilginç!

Daha dün denilecek kadar yakın bir zamanda Kanlı Irmağımız adet-i veçhiyle taştı yine. Yine mesaj verdi, uyardı ve zarar verdi her zamanki gibi. O mütemadiyen teyakkuzda, laf dinlemeyene, sözden anlamayana tekdiri hazır, olmadı kötek ne güne duruyor?

Yetkililer baraj yapımı için söz vermişlerdi ya, sözün tarihi Mayıs 1998…

Haklarını yemeyelim, şantiye kuruldu, iş başladı, belli bir aşamaya kadar gelindi Allah için; ama dedim ya tam onbir yıl oldu, hala bitirilecek(!).

Ödenek yetersizliği, para/pul sorunu askıya aldırmış her şeyi.

İyi güzel de şimdi yaşanan felaket için talimatla servis edilen iki trilyon parayı felaket olmadan önce oraya da, buraya da verseydiniz ya!

Bakın biz de bekliyoruz, belki biz de aynı sorunu yaşayacağız ve belki bizim için de iki trilyon vereceksiniz; ama hadi eşyadan, maldan, mülkten vazgeçtik, canlar gittikten sonra, canlara kıyıldıktan sonra hiç olur mu bu iş? Şayet sele maruz kalırsak ki inşallah olmaz, vereceğiniz para için şimdiden teşekkür edelim mi, ne dersiniz?

Ey hikmetinden sual olunmaz Rabbimiz! Ne hallere düştük, ne olur sen bizim kusurumuza bakma, aklımıza mukayyet ol!

Soralım, üç kuruş paraya çalıştırılan, sonra tıkış tıkış bindirildikleri servis olma vasfına sahip bile olmayan araçta ölen insanlar geri gelecek mi o parayla?

Hayatta kalıp, bundan sonra yaşam mücadelesi verecek olan insanların zararlarını tanzim edebilecek misiniz sahi?

Artmaz inşallah, tam otuzbir kişi yaşamını yitirmiş, o para onların hayatını geri verir mi, sormak gerekmez mi size?

Bu milletin kazandığı üç kuruş parayı vergiyle iç edip, sonra onları ihaleler yoluyla azgınlıkta sınır tanımayan müteahhitlere kaptıran ey yetkililer!

Biraz insaflı olun, biraz adalet gözetin ne olur!

Gözetin de felaket olmadan size düşen vazifenin hakkını verin.

Hakk’ın takdiri neyse odur ama siz en görüneninden tedbirinizi alın, alın ki canlar yanmasın, canlara kıyılmasın…

Bırakın artık! Bu milletin dili, dini, inancı, ırkıyla uğraşmayın Allah aşkınıza, yeter!

Uğraşacağınız işler belli işte!

Vatandaşınızı, bela ve musibetlerden size düşen ne kadarsa o kadarıyla korumaktır sizin işiniz..

Varsın yine yağmur yağsın, seller aksın, bilmem kaç şiddetinde depremler olsun; ama siz, size düşen tedbiri alın. Dere yatağı, fay hattı teranelerini söylenip durmayın, gereği neyse önce siz yapın…

Bilin ki nahak yere ölenlerin, ölümlerine sebep olunanların haklarını veremezsiniz.

Ve siz en büyük sorumlusunuz, bilesiniz!

Ve şimdi cahil cesaretimize sığınarak soralım:

Kur’an şimdi vahyedilse, Hz. Resul şimdi görevlendirilse tusunamiler, depremler ve elan yaşanan seller sizce nasıl hikâye edilirdi?

Öylesine sordum işte!

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum