1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. NATO’dan çıkmak için, altın fırsatlar..
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

NATO’dan çıkmak için, altın fırsatlar..

24 Ocak 2012 Salı 16:16A+A-

[email protected]

Kapitalist emperyalizmin sivri mızrağı’ NATO’dan çıkmak için, altın fırsatlar..

Fransa Meclisi’nin ikinci kanadı Senato’nun da, 1915- Ermeni Hadiseleri için, ’genocide / jenosid / soykırım’ nitelemesi yapan ve bu durumu inkar edenlere bir seneye kadar hapis ve 45 bin euro’ya kadar para cezası verilmesine dair bir kanun tasarısını kabul etmesiyle, Türkiye- Fransız ilişkilerinin yeni bir safhaya gireceği anlaşılıyor..

Bu ilişkilerin nasıl şekilleneceğini gelecek günler gösterecektir..

Ancak, fevrî tepkiler vermek yerine, aklı başında ve neticesine katlanılacak tepkiler vermek gerektiği açıktır..

Bu suçlama ve cezalandırmanın önemi o kadar büyük değildir, elbette.. Ama, bu kanunu, -Fransa’da, sayıları 600 bine yakın Türkiye’liler’in topluca protesto etmeleri ve onun suç saydığı görüşleri açıklamaları ve bu sûretle yüzbinlerin hapse atılması gibi bir yolun açılması teorik olarak söylenebilse de, pratize etmek hayal olduğuna göre..-;  hukuken ’keenlemyekûn’ / bütünüyle yok sayarsınız; olur biter mi?. Veya, birileri de, ’kimse, Fransa’da öyle bir iddiayı tekrarlayıvermesin, olur biter..’  diyebilir mi?..

Ve problem, böyle sözlerle geçiştirilemiyecek şekilde, yeni başlıyor..

Çünkü, 2015 tarihi, yani 1915’in yüzüncü yılı yaklaşırken, Fransa bu konuda tek başına değil ve o, sadece güçlü bir öncülük yapmaya çalışıyor ve yarınlarda, Türkiye’nin gücü ve emperyalist dünyayı rahatsız eden adımları arttıkça, dünyadaki daha bir çok rejimler de benzer adımlar atmakta Fransa’yı takib edeceklerdir..

Ve konu,  1915 - Ermeni Hadiseleri için, sadece özür dilemek veya o hadiselerdeki sorumluluğu kabul ve tazminatını ödemek şıklarıyla geçiştirilemiyecek kadar büyük bir planı da arkasından sürükleyecek ve ermeniler için toprak talebine kadar uzanan nice yolları denemek isteyeklerdir.. Problemin nihaî hedeflerinden birisi, bu noktadır..

Bu da, tekrarlıyalım ki, savaşsız olarak gerçekleşecek bir durum gibi gözükmemektedir.. Üstelik de, bu kanun, Osmanlı çökerken, sahnenin altında kalan sadece ermenileri değil, milyonlarca müslümanı da geri getirmeyecek ve ermeni halkıyla müslüman halkımız arasındaki duyguları tamir etmek bir yana, husûmet yönünde daha da bir yaralıyacak, yarayı derinleştirecektir.

*

Şu hususu da tekrar gözönünde bulundurmak gerekir ki, bu entrika, sadece Fransa’yla sınırlı değildir ve bütün emperyalist dünya onunla birliktedir..

Dahası,  T.C. rejimi ve daha öncesinden beri, son 180-200 yıldan bu yana ülkemizin ve halkımızın yönetiminde üst kademeleri ele geçirmiş olan jakoben/ laik bürokratik oligarşi kadrolarını dolduranların kafaları da kasaları gibi, Paris’lerdedir..

*

İlginç olan çarpıklık şu ki, Türkiye, cellâdına âşık idâm mahkûmu gibi, işte o emperyalist dünya ile aynı ittifak çemberi içindedir ve 200 yıldır Batı dünyasının siyasetlerine göre hareket etmeyi temel siyaset edinmiştir ve son 60 yıldır da, NATO’ya bağlıdır. Keza, Amerika’dan sonraki en büyük askerî güce sahib bir ülke olarak, emperyalist dünyanın bekçibaşılığını yapmak üzere  ’hazır kıt’a’ olarak bekletilmektedir..

Ve fransız emperyalizmine karşı Cezayir’in müslüman halkı, topyekûn bir qıyâm’a kalkıştığı 1954-61 arasında 1,5 milyon müslüman katledilirken; Türkiye, rahatsızlığını dile getirdikçe; Fransa,  ’Türkiye’nin bir NATO üyesi olduğunu ve NATO’da aynı ittifak çemberi içinde olan bir üyenin nasıl olup, bir diğer üye için düşmanca bir tavır takınır?’ diyerek; Türkiye’yi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, o konuyla ilgili olarak yapılan oylamalarda, kendi yanında oy kullanmaya zorlayabiliyordu.. Ki, o tutum, T.C. için hâlâ da bir utanç vesilesidir..

Ama, bugün tablo tersyüz olmuştur ve Fransa, NATO ittifakı içinde birlikte olduğu Türkiye’ye karşı düşmanca bir siyaset geliştiriyor.. Bu, nasıl bir müttefikliktir böyle ki, Türkiye’yi devleti ve halkıyla, ’jenosid/ soykırım’ cinayetini işlemiş bir ’kaatiller topluluğu’  halinde nitelemiş oluyor..

 

Böyle bir durumda, Türkiye, diğer tepki ve karşı hamleleri yanında, asıl tedbir olarak, NATO üyeliğinden çekilmeyi gündeme getirmelidir.. Bu tavır, hem NATO dünyasını derinden etkileyecek ve hem de bunu umursamamaları durumunda; Türkiye de, -kapitalist ve komünist dünyalar arasındaki ’Soğuk Savaş’ yıllarının bir utancı olarak- üzerinde esasen iğreti olarak duran NATO üniformasını çıkarıp atmalı ve kendi dünyasına dönmenin yollarını zorlamalıdır..

Fransa, Türkiye’ye NATO’dan çıkmak için böyle bir altın fırsatı sunmaktadır..

Bu yolda karar almak elbette çok çetindir; amma, bu fırsat değerlendirilemezse, yazık olur..

Üstelik de, Türkiye’nin NATO içinde yerinin olmadığı görüşleri artık, son zamanlarda daha bir yüksek perdeden dile getirilmeye başlandığı bir zaman diliminde..

***

Taşlar yerli yerine otururken; T.C. hâlâ, NATO mu diyecek?

İngiltere’de yayımlanan Times gazetesi geçtiğimiz günlerde, Tel Aviv’deki İsrail Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (INSS) adlı düşünce kuruluşunun gerçekleştirdiği bir simülasyon/ savaş oyunu çalışmasını haber yaptı. Buna göre, İran’ın nükleer silah elde etmesiyle Ortadoğu’da değişecek dengeler’  tahmin ediliyor ve İsrail’in NATO’ya katılacağı; bunun üzerine, Türkiye’nin de NATO’dan çıkacağı’  üzerine bir faraziye geliştiriliyor..

İran’ın nükleer programına karşı B. Amerika’yı bir askerî operasyona ikna edemeyen İsrail’in gelecekte nükleer silahlara sahib bir İran’a karşı bütün ihtimalleri düşünerek bu gibi farazî planları hazırladığı ve bu çalışmalara, eski büyükelçilerin, istihbarat yetkililerinin ve eski üst düzey askerlerin katıldığı ve bir beyin fırtınası şeklinde geçtiği bildirilen bu savaş oyununda, yapılacak bir operasyonun da, İran’ın nükleer silah ürettiğini duyurmasının hemen ertesi günü’ devreye sokulacak şekilde kurgulandığı bildiriliyor.

Senaryoya göre İsrail, beklenenin aksine İran’a hemen askerî misillemede bulunmayacak, beklemeye geçecek ve ‘2013 yılının Ocak ayında İran’ın nükleer deneme yapması’ ile, Ortadoğu’daki bütün güç dengeleri değişecek.

Mevcud uluslararası politikalar dikkate alınarak kurgulanan bu savaş oyununa göre,  İsrail rejimi yetkilileri şu gelişmeleri öngörüyor:

’a- Amerika, İsrail’i,  İran’a askerî bir misilleme yapmaktaa engelleyecek ve İsrail’in NATO’ya katılmasını da içeren bir anlaşma önerecek.

b- Rusya, Ortadoğu’da nükleer silahlanmayı durdurmak için Amerika ile savunma anlaşması imzalayacak.

c- ABD’nin verdiği garantilerle tatmin olmayan Suûdî rejimi de kendi nükleer silah programını geliştirecek.

d- Mısır, İran’a karşı askerî müdahale için bastıracak; ancak Türkiye büyük ihtimalle, Tahran’a karşı güç gösterisinden kaçınacak.

e- Ve eğer, İsrail, NATO üyesi olursa, Türkiye NATO’dan çekilecek.

f- Avrupa Birliği, askeri müdahaleye karşı olacak ve İran’a yönelik yaptırımların sıkılaştırılmasını isteyecek.’

*

Evet, bu ihtimaller, bir ’savaş oyunu’nda gelecekte karşılaşılması muhtemel durumlar için hazırlanan planlardan bazılarını içeriyor..

Bir farkla ki, bu gibi  ’savaş oyunları’nda herhangi bir ülke, halk, sosyal grup veya düşman ismi açıkça zikredilmez, genelde.. Dost ve düşman güçler,  farklı renklerle belirlenir.. ’Mavi Kuvvetler, Kırmızı Kuvvetler, Turuncu Kuvvetler, Erguvanî Kuvvetler..’  vs. gibi..

Burada ise, açık isimler verilmiş.. Bu, kendilerine karşı konulamıyacağını düşündükleri bir büyüklenme, megalomani ve cür’etkârlıktan mıdır ; yoksa, kafa karışıklığından veya suçluluk telaşıyla ne yaptığını bilmezlikten midir? Bunun belirlenmesi bir ayrı konu..

Ama, aslolan,  bu gibi ’savaş oyunları’nın böyle açıkça, kamuflajsız yapılabilmiş olmasıdır..

(Hatırlayalım, kocaman kocaman TSK generalleri de, şimdi Ergenekon, Balyoz, Kafes vs. gibi yargılamalarda savcılık iddianamelerine bile giren ve şimdilerde kendilerinin savunmalarında, mâsûm birer ’savaş oyunu’ olarak göstermeye çalıştıkları darbe planlarını uygulamaya koyabilmek için, yapmaları gerekenleri böyle Kırmızı Kuvvetler, Mavi Kuvvetler  vs. gibi kamuflajlara gerek duymadan açıkça ifade etmişlerdi. Keza,  İstanbul’un hangi câmilerini, bombalayıp sonra da, galeyana gelecek olan halkı yatıştırmak adına, hangi ’irtica yuvaları’nı ve mahallelerini en fazla 48 saat içinde ezip geçmeyi ve hattâ kamuoyunu kandırmak için Ege’de bir savaş uçağını düşürüp, bunu Yunanistan üzerine atarak,  bir savaş atmosferi oluşturmak gibi taktiklerinin bile planlandığı görülmüştü..

Temmuz-1979 başında yapılması planlanan bir askerî darbenin halk tarafından itirazsız kabul edilebilmesi için, anarşi ve terör eylemlerinin daha da derinleştirilmesi gerektiğinin düşünülüp, 15 ay daha ertelendiğini, -binlerce insanan daha birbirini boğazlamasından sonra sahneye tam bir kurtarıcı olarak çıkılmak üzere, 12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi’ne o şekilde ertelemeli gelindiğini de o dönemde 2. Ordu Kom. olan Org. Bedreddin Demirel, hâtırâtında açıkça yazmamış mıydı?

Yani, bu gibi ’mâsûm’ (?!) ’savaş oyunları’ bizim hiç de yabancımız olmamalı..)

*

Bu gibi ’savaş oyunları’nın sadece Amerika, İsrail ve benzeri emperyalist odakların askerî merkezlerinde yapıldığı sanılmamalıdır.. Hemen her rejimin askerî merkezlerinde -ve tabiatiyle, TSK’de de..- vardır, ve dahası; think-tank / düşünce kurumu olarak anılan stratejik araştırma merkezleri adı altında çalışmalarını sürdüren pek çok merkezin bu yoldaki projelerini bir takım hükûmetlere ve silah sanayicilerine servis ettiklerini de unutmamalıyız..

Ve bugün bir daha görmekteyiz ki, İsrail rejiminin think-tank kurumları da, Türkiye’siz bir NATO projelerini geliştirmenin peşindedirler ve böyleyken, T.C.’nin de, ’NATO’suz yarınlar’ı  çok ciddî ve âcilen düşünmeleri gerekmektedir..

Bu durum, elbette bir takım bedeller ister; ama, Türkiye’nin kendi dünyasına dönmesi için önemli bir adım olacaktır..

***

USA emperyalizmi’nin müttefiklik ölçüsü: NATO aracılığıyla, kendisine uşak ve asker olmak..

Kasım-2012  başında, yani 9 ay kadar sonra yapılacak Amerikan Başkanlığı seçimleri için, Cumhuriyetçi Parti içindeki aday adaylarından olan başarısız olacağını anlayınca adaylıktan çekildiğini açıklayan Texas Valisi Rick Perry, Güney Carolina’da seçim öncesi yapılan ve Fox News kanalından 16 Ocak akşamı canlı yayınlanan ve içeriği dünya ajanslarına da geçilen münazarada’Türkiye İslamcı teröristlerce yönetiliyor, NATO’dan atılsın!’ dedi, geçenlerde.. Her ne kadar, o artık aday olmasa bile, 30 milyonu geçen nüfusuyla ve kovboy kültürü ve sermaye gücüyle Amerikan emperyalizminin zorbalık siyasetinin çekirdeği mesâbesinde olan Texas eyaletinin valisi olması açısından, bu görüş önemli.. -Çünkü, B. Amerika’da, eyalet valileri de halk tarafından seçilmektedir ve Texas, bir bakıma Amerikan toplumunun ortak paydasıdır..-

Proğram sunucusunun, Perry’e, ’Türkiye’nin hâlâ NATO’ya aid olduğuna inanıyor musunuz?’ sorusunu yöneltmesi üzerine, Perry, ’Açıkçası, karşınızda birçoklarının İslamcı terörist olarak gördüğü kişiler tarafından yönetilen bir ülke varsa, o zaman, evet, Türkiye NATO’dan çıkarılmalı!” karşılığını vermişti.. Perry, ayrıca,  “Sadece Türkiye’nin NATO’ya üye olup olmadığı konusunu tartışmanın zamanı gelmedi. Dahası, ABD’nin Türkiye’ye yaptığı yardımın da sıfıra indirilmesi gerekiyor..” demiş ve geçmişi hasretle anıp, 1970'li yıllarda Amerikan Hava Kuvvetleri pilotu olarak Türkiye'de görev yaptığını hatırlatarak, "O dönem Türkiye müttefikimiz olan, birlikte çalıştığımız bir ülkeydi, şimdi bunu göremiyorum.." diye konuşmuştu...

Şimdi Başkanlık adaylığından çekilmiş olsa bile, Texas Valiliği’ni sürdüren Perrynin, ’birçoklarının İslamcı terörist olarak gördükleri kimselerce yönetilen bir ülke..’ nitelemesindeki ’İslamcı teröristler’ den maksad, açık ki, Tayyîb Erdoğan, Abdullah Gül ve Ahmed Davudoğlu vs. olmalı..

Sözkonusu proğramın sunucusu  Bret Baier'in soruyu soruş şekli de en az Perry'nin ağır cevabı kadar hakaret maksadlı idi.. Çünkü, Baier'in sorusu: ''Vali Perry, İslamist orijinli partinin Türkiye'de iktidara gelmesinden beri öldürülen kadın sayısı yüzde 14 arttı. Basın özgürlüğü Rusya'nın seviyesine geriledi. Türkiye'nin başbakanı Hamas'a kucak açtı ve Türkiye hem İsrail'e, hem de Kıbrıs'a karşı askerî güç kullanma tehdidinde bulunuyor. Türkiye'nin bu dönüşümüne bakarak, Türkiye'nin hâlâ NATO'ya üye olarak kalması gerektiğine inanıyor musunuz?'' şeklinde, yani, yönlendirici ve kışkırtıcıydı..

Ve yine hatırlayalım ki, işbu  Texas Valisi Perry, Afganistan’da Amerikan askerlerini, öldürülen müslüman savaşçıların cesedleri üzerine idrar yaparken gösteren video görüntüleri karşısında, ’O askerleri anlayışla karşılamak gerekir.. Onlar 18-20 yaşında çocuklar..’ diye geçiştirmeye de çalışan kişiydi.. Onun, Amerika’daki Yahudi lobisinin desteğini alan adaylardana birisi olduğu için, "İsrail'in başkan adayı" olarak nitelendirildiğini ve kendisine İsrail'i neden bu kadar savunduğu sorulduğunda, "Bir Hristiyan olarak İsrail'i savunmak benim dinî ve ahlakî sorumluluğum. Tabiî ki bir Amerikan ve Hristiyan olarak İsrail'in yanında olacağım!" cevabıyla dikkati çektiğini de hatırlayalım..

Ama, Perry, yalnız değildir.. Cumhuriyetçi aday adaylarının söylem, eylem ve görüşlerine bakılacak olursa, onların da, 10 yıl öncelerdeki Bush’dan farklı olmayan çılgın kimseler olduğu görülecektir..  Nitekim, Cumhuriyetçi’lerin adaylarından olup şimdi her ikisi de çekilmiş olsa bile,  Michele Bachmann ve Rick Perry’nin, ülkenin İncil’le yönetilmesini isteyen “Christian Reconstructionism” hareketinin bir kolu olan ve dünyayı Hristiyanların yönetmesi, Hristiyan olmayan ülkelerde de Hristiyanların sözünün geçmesi gerektiğini, Hıristiyan olmayan kişilerin yönetimin kutsallığını bozduğunu savunan ve  beşerî hukukun yerini İncil’in almasını amaçlıyan- Dominasyon tarikatı’na bağlı oldukları;  Bachmann’ın, ayrıca, internet sitesinde ’Truth in Action Ministries’in yöneticilerinden olup, 1860-63 arasındaki Amerikan iç savaşını, ’Hristiyan Güney’in Tanrı’sız Kuzey ile mücadelesi’ olarak değerlendiren,  siyahların köle yapılmasının Tanrı’nın isteği olduğunu savunan George Grant’ın kitablarını önerdiği; hâlen adaylık yarışını sürdüren Mitt Romney’in ise, çokeşliliği benimseyen Mormon mezhebinin üyesi olduğu, Amerikan medyasında açıkça ortaya konulmuştu.. (Hatırlayalım ki, Newsweek dergisi geçen haftaki sayısında Cumhuriyetçi Parti'nin 2012 seçimleri için Obama'nın karşısına çıkardığı aday adaylarının zekâ yönünden Obama'nın gerisinde kaldığını; Obama'nın verdiği sözleri tutamamakla suçlanması ve ekonomik durumun kötü olmasına rağmen zekâsı sâyesinde rakiblerini kolayca geride bırakabileceğini işleyerek, "Obama'nın muhalifleri neden bu kadar ahmak?" başlığıyla kapak konusu bile yaptı.)

Ehh, Amerikan siyasetinde belli bir yerleri olan bu gibi kişilerin bakış açısı böyle olunca, bunların, Tayyîb Erdoğan’ın‚ ’İslamcı terörist’ olarak nitelenmesine niye şaşılmalı?

Çünkü, o geçmiştekilerden çok farklı bir figür oluşturuyor. (Bununla onu pîr-u pâk gösterdiğimiz sanılmamalı.. Ama, Osmanlı ve T.C. rejimlerinin son 150 yılında sadrâzamlık / başbakanlık makamlarında bulunan yığınla kişiler arasından, -Saîd Halîm Paşa ve N. Erbakan’ı ayırırsak- onlarca mevkıdaşları arasından hangisi, onun gösterdiği çizgileri yansıtabilmişlerdir, sosyal hayata?)

Ama, işte burada bir diğer çarpık tablo var ki, emperyalist odaklarca ’İslamcı teröristler’ olarak nitelenen ve kendisine stratejik gerekler ve de halkının büyük desteğinden dolayı katlanıldığı izlenimi verilen Tayyîb Erdoğan ve arkadaşlarının yönetimindeki bir Türkiye, hâlâ NATO’dadır.

Bu arada yine hatırlayalım ki, Hollanda’nın aşırı sağcı siyasetçisi ve Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders de, Jerusalem Post gazetesinde 27 Aralık 2011 günü yayınlanan mülâkatında, Türkiye’yi, ’müttefikleri İsrail ve Fransa’yı terk etmek’le suçlayarak, ’Türkiye’nin NATO üyeliğinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini’ söylemişti..

Bu niyet ve temenniler, aslında Sarkozy veya Wilders gibi bir-kaç sivri politikacının değil, bütün judo-chretién  (yahudi- hristiyan) kültür zemininde, materyalist bir hayat tarzına göre yetiştirilmiş herkesin ortak arzusudur.. Çünkü müslümanlar onlar için, bir yabancı maddedir ve tıkır-tıkır işleyen saatlerinin ayarının bozulmasının sebebi olarak görülmektedir..

Böyle bir durumda, açıktır ki, emperyalist odaklar, önünde sonunda, Türkiye’ye artık gerek duymadıklarını hissettikleri anda, NATO’dan atmakta tereddüd etmiyeceklerdir.. O halde, T. C.’nin en üst dereceli sorumluluklarını taşıyan bugünkü yöneticileri de, böyle bir kovma tablosuyla karşılaşmadan, sofrayı onların üzerine devirmenin hazırlığı içinde olmalı değil midirler? Bunun çetinliği bir ayrı konu ise de.. Bu yoldaki her gecikme, T. C. rejimini müslüman halkımızın emrinde değil, emperyalist odakların emrinde bir sivri mızrak olarak kullanılmaya mahkûm duruma daha bir düşürecektir..

YAZIYA YORUM KAT

6 Yorum