1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. “Mutedil ve müstakim olmaya mecburuz”
“Mutedil ve müstakim olmaya mecburuz”

“Mutedil ve müstakim olmaya mecburuz”

Yaşar Değirmenci, itikadi ve ameli planda netlik ve tutarlılığın önemini vurguladığı yazısında “kültürle akideyi, ibadetle onların hayat tarzını, ticaretle sömürülmeyi karıştırır hale geldik. Bu hercümerc içinde mutedil ve müstakim olmaya mecburuz.” diyor

15 Eylül 2024 Pazar 14:36A+A-

Yaşar Değirmenci’nin Yeni Akit’te yayımlanan yazısını (15 Eylül 2024) ilginize sunuyoruz:


Mümin Kimdir?

Mü’min; ebediyete kadar iman/küfür mücadelesinin bitmeyeceğinin şuurundaki adamdır.

Mü’min, Allah’ın dostlarını dost, düşmanlarını da düşman bilir. Onlar Allah’a düşmanlık yaptıkları müddetçe onlarla muhabbet gösterisi içinde olmaz/olamaz. Çünkü hem Allah’tan yana olmak hem de O’nun düşmanlarıyla hemhal olmak mü’min tavrı değildir. Bu olsa olsa münafıklık hastalığı olur.

Mü’min; imanı için yaşayan, dünyaya gelişini imtihan için bilen, ebediyete kadar iman/küfür mücadelesinin bitmeyeceğinin şuurundaki adamdır. Mü’min kâfirle, münafıkla, Allah ve Rasulünün düşmanlarıyla ne pahasına olursa olsun beraber hareket edemez, birlikte olamaz. Hele kendi menfaati için din kardeşlerinin karşısında bulunamaz. Kendisini feda eder, dinini feda etmez. Kendisi çiğnenir, düşer, vurulur ama dini çiğnetmez, dinini düşürmez, dinine imanına, Peygamberine vurdurtmaz. Menfaatler çatıştığında onları tercih edemez, onlara yaranmak ve benimsenmek için müdahanede bulunamaz. Hangi mülahaza ile olursa olsun bu hakikat örtülemez. Bizden istenen, akidemizin gereğini yerine getirmek ve imanımızı zedeletmemektir. Mü’minler var iken, onlarla beraber dinimize hizmet etme imkânı duruyorken, kendi din kardeşlerini bırakıp, ellerinden gelse Müslümanları bitirecek insanlardan, nasıl medet umulabilir? Bu sebepledir ki Müslüman’dan istenen, küfrün ve şirkin etkisi altında kalmadan Müslüman olarak yaşayıp, ölmektir. Müslüman’ın imanın şerefini korumakta yanlışa düşebileceği noktalara karşı uyarılmasındaki hikmetlerin kavranması şarttır. İman ve küfrü iki ayrı cephe olarak görmek, bu cepheler arasındaki sürtüşmenin ebediyete kadar süreceğini, sürtüşmenin genellikle savaşlardan çok, kültürler arası sürtüşmeler olarak ortaya çıkacağını idrak etmek demektir. Kâfirlere karşı imanın vakarını kaybetmenin her çeşidi, mü’min için tehlikedir. Mü’min kendini korumalı, çevresinin mü’min çevre olmaktan uzaklaşmasına karşı hassas olmalıdır. Çünkü mü’min, bir kere erimeye yüz tuttuktan sonra geri dönüşü zor olan bir yola girer. Yanlışını kabul etmez yahut her yanlışına yeni bir mazeret üretir. Mü’minlerin karşısında, onların yanında olmaları, büyük bir faciadır. Kâfirlerin zulümlerine yardımcı, sömürülerine âlet olmaları, onları över duruma gelmeleri de bu faciayı gittikçe derinleştirmektedir.

Yaşadığımız zamanda mü’minlerle mü’min olmayanlar arasında bir farkın olmaması için ısrarla uğraşıyor olmak bizleri teyakkuza sevk etmelidir. Küfür tarafının İslam düşmanlığı aynıdır. Ne kalktı ne de azaldı! Kılık kıyafetten yemeye içmeye, konuşmadan örfe kadar her şeyde iman farkı olması gerekirken bu fark gitgide erimektedir. Bu erime, mü’min olmayanların mü’minlere yaklaşması şeklinde olsaydı mesele olmayacaktı. Onlar hiçbir yaklaşma göstermedikleri hâlde mesafe erimektedir. Endişe verici olan da budur. Hele Müslümanların, ömürleri iman ve İslam düşmanlığı ile geçmiş insanlara aşırı iltifat gösterip dost kabul edip mahremine almaları kabullenilebilir bir durum değildir.

Zevklerde ve günlük yaşantıda bir benzeşme caiz olmasa da bunun aklen izah edilebilir yönü vardır ama akidede benzeşmenin ya da akidedeki farkların eritilmesinin ne aklen ne de dinen izah edilebilir bir yönü yoktur. Peygamberimizin bu husustaki hassasiyeti unutulmamalıdır.

İmanla şereflenen bir insan dünyada doğar, dünyada yaşar ama ahirette ebedî bir hayat için mücadele eder. İman nimeti ile şereflenmeyen biri ise dünyada doğar, orada yaşar ve orada kalacak olan umutlar ve hayallerle yaşayıp ölür. Ebedîlik seviyesinde bir hayali yoktur onun.

Mü’min ile mü’min olmayan arasında bu açıdan bakıldığında ebedîlik ile fânilik kadar fark olması pek tabiidir. İki farklı gözün gördüğü, iki farklı kalbin kavradığı kesinlikle aynı değildir. Dünyayı istasyon gibi görmekle ebedî karargâh gibi görmek arasında muhakkak fark olacaktır. Mü’minlerle mü’min olmayanlar, bir toplumun içinde beraber yaşayabilirler. Bunun dinî bir engeli yoktur. Aynı trende yolculuk yapabilir, aynı handa iş yeri işletebilir hatta bir şirketin iki ortağı da olabilirler ama bu hiçbir zaman bir mü’min ile öbür mü’minin beraberliği gibi olmamalıdır. İman gibi bir fark, onu taşıyanla taşımayan arasında hayatın içinde görülebilecek kıvamda değilse Allah’ın bizden beklediği iman olmaktan uzaktır. En azından böyle bir iman, iman kavramının içini doldurmaktan uzaktır. Bu mesele, Kur’an’da çok açık bir şekilde görülebilir. İman ve imansızlık iki ayrı cepheyi ifade eder. Bu iki cephe arasında -medeni ölçüler dairesinde kalması istenmiş olsa bile bir ihtiyat ve temkin sınırı yahut bölgesi muhakkak korunmalıdır. Aradaki mesafenin gittikçe kaybolması, mü’minler açısından tehlike oluşturmaktadır. Rablerinin emrine ve ikazına rağmen onlarla aradaki buzları eritmeleri, son derece dostane tavır sergilemeleri düşündürücüdür. Çeşitli âyetler, mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinenleri azapla müjdelemiş münafıklar olarak göstermiş, müteakiben de ‘Onların yanında bir şeref ve üstünlük arayışında mı’ oldukları sorulmuş, bütün şeref ve üstünlüğün Allah’a ait olduğu hatırlatılmıştır. Âyetler, açıkça mü’minleri bırakıp, kâfirlerle iç içeliği münafıklık olarak öne çıkarmaktadır. Nitekim Hz. Ömer: “Allahü Teâlânın hakir ettiğine ikram etme! Onun zelil ettiğini aziz eyleme! Allah’ın uzaklaştırdığına yaklaşma!” diye Müslümanları uyarmıştır. Hz. Ömer: Biz aşağı insanlardık. Allah Teâlâ Müslüman yapmakla bizleri şereflendirdi. Onun verdiği bu şereften başka şeref ararsak, Allah Teâlâ bizi yine zelil eder. İzzet, İslam’dadır. İslam’ın ahkâmına uyan, aziz olur. Bu ahkâmı beğenmeyip, izzeti, şerefi başka şeylerde arayan zelil olur.

Mümin kâfir ilişkilerinde mutlak yasak olan kâfirin küfrünü, müşrikin şirkini, münafığın nifakını, mülhidin ilhadını sevmektir. Açıktır ki küfre muhabbet küfürdür. Aynı yasak mü’minlere karşı bir faaliyette onlara destek vermek, onları sırdaş ve yoldaş edinmek konusunda da geçerlidir. İnsani ilişkiye Kur’an-ı Kerim herhangi bir yasak getirmemiştir. Onlarla ticaret yapılır. Aldatılmaz, kötülük yapılmaz. Herkese olduğu gibi onlara da iyi davranılır. Müslüman olmaları için dua da edilir. Fakat onları kâfir iken şerefli kabul etmek caiz değildir. Şu âyetler bizler için bir şey ifade etmiyor mu?

(Mü’minleri bırakıp da kâfirlerin dostluğu ile onur duyanlar, onların yanında izzet, şeref mi arıyorlar? Bilsinler ki, bütün izzet ve şeref yalnızca Allah’a aittir.) [Nisa 139] Ya Nisa suresinin 105. Âyetindeki ‘Sakın hainlere taraftar olma!’ ikazı?

(İzzet ve şeref isteyen, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır.) [Fatır 10]

Sevmemekle düşmanlık yapmak, veren olmakla alan olmak, sosyal ilişkiler içinde olmakla onların kültüründe erimek arasındaki çizgiyi koruyamamanın sıkıntısını yaşıyoruz. Hatta daha da ileri gidip, kültürle akideyi, ibadetle onların hayat tarzını, ticaretle sömürülmeyi karıştırır hale geldik. Bu hercümerc içinde mutedil ve müstakim olmaya mecburuz.

 

 

HABERE YORUM KAT

6 Yorum
  • YUNUS ÖZSEVER / 16 Eylül 2024 14:17

    Yazarın yüreğine kalemine sağlık, günümüzde karşı cephedeki insanlar ile ilişkilerde (ilkeler ve akide bazlı) Mümin'in aleyhine bu kadar aşınma oluyorken, bu kıymetli tavsiyeleri dikkate değer.
    Ama aşağıdaki paragrafta belirtiği;
    "Zevklerde ve günlük yaşantıda bir benzeşme caiz olmasa da bunun aklen izah edilebilir yönü vardır ama akidede benzeşmenin ya da akidedeki farkların eritilmesinin ne aklen ne de dinen izah edilebilir bir yönü yoktur." görüşüne çok da katılıyorum. İnsanlar yaşadıkları gibi inanmaya başladıkları için "zevklerde ve günlük yaşantıda bir benzeşme beraberinde düşünce ve inançta da aynılığı getirecektir. Dolayısıyla bunun da akli ve birtakım mazeretlere sığınılarak yapılacak izahatların bir anlamı da olamaz kanaatimce..

    Yanıtla (0) (0)
  • Mehmet Hanifi SEVİNÇ / 15 Eylül 2024 21:20

    Yaşar hocamdan Allah razı olsun..İnsan sosyal bir varlık olduğu için ister istemez sosyal ilişkiler olacaktır.Sosyal ilişkilerin ölçüsü Allah için sev Allah için buğzet ilkesine göre olmalıdırlar.İnsalarla ilişki ayeti kerimenin dediği gibi sen onların ilahına küfretme o da senin ilahına küfretmesin önemli bir ölçüdür.Bizim en büyük eksiğimiz mümın vasıflarına sahip olmayanlara mümin vasfını vererek mümince bir tavır sergilemelerini beklemektir.Onunla araya mesafe bırakmıyorsa karşıdaki kişiler onu aynı kendi düşüncelerini taşıdıklarını zannederek.o davranışı onun için sergilemektedir..Onlar gibi davranmak kabul görmek içinse bu daha kötü bir durumu ifade eder.Sen onların dinine girmedikçe onlar seni kabul etmezler ayetinde bahsedildiği gibi onları memnun etmeye çalışanlar İslam kişiliğe sahip olmadıkları bir kişiliğe sahip olmadıklarınfsndır.

    Yanıtla (0) (0)
  • Nazmi uçkan / 15 Eylül 2024 20:18

    Mümin;olduğu yer ile olması gereken yer'i iyi bilendir.oldugu yer'i tanimlayamayan,olması gereken yere ulaşmak için çaba göstermeyen kişinin erimekten kurtulmasi mümkün değildir.benim olduğum yerde itaat etme üstünlüğü Allaha ait değil,olmam gereken yer ise itaat etme üstünlüğünün Allah'a ait olduğu yer'dir........ olduğum yer olmam gereken yere nasıl dönüşür,bu sorunun cevabı önemli......

    Yanıtla (0) (0)
  • Isa Polat / 15 Eylül 2024 16:52

    "Sakin hainlerden taraf olma " ayeti beni öldürüyor adeta . Yur disinda yabanci ülkelerde ki millyonlarca insanimiz hainlerden taraf olmasalarda onlarin ekonomilerine hizmet edip vergiler öderek ömürlerini tüketen insanimizin durumu ne olacakdir? eskiden "Mümünler 3 günden fazla küffar ülkesinde duramazlar" diye fetva vermislerdir. Bi yüzden yabanci ülkelerdeki elcilikler bile osmanlinin son yüzyillarinda gerceklesmistir..Mesela bu konuda DIB in bir düsünscesi varmidir Ne olacakdir bizim halimiz? Babalarimiz düsünmediler. Ve burada klaldik. Onlarin 10 sene nasil durduklarini sorgilardik ilk geldigimiz yillarda bu gün dönüp bakiyorum 45. semem olmus ..Ve kötürüm halde emekli edilmisim. Yani ömrümüzüm nerede harcadigimizin sorularida ahirette sorulacakdir muhakkak. bizim durumumuz ne olacakdir . Rabbim affetsin bizleri.. Yasar bey kardesime tesekkür ederim güzel makalelerinin takipcisiyim ..Makalenin sonundaki ayet beni bir daha üldürdü sanki..

    Yanıtla (0) (0)
  • Ferhat Karasari / 15 Eylül 2024 16:05

    2.. Yasar degirmenci bey kardesime selam olsun tesekkür ederim bas tacimiz. Basimiz gözümüz üzerine, sag olsun degerli ögütler nasihatlardir. 23:1 ve 11 arasi pasaja bir örnekde 17:28 ve 39 arasi pasajlarda .deger dilerdeki 10 emrini burada da isleniyor burada emirler ki 12 emir ve sünnet oluyor . Teori ve pratik olarak Kuran tek kayanaktir. Kuranin icine müdahele edemeyenler kurani ikiye ayirdiklarinda sünnet kapisindan islam kendi fikirlerini sokabilmislerdir. Yani hadis kapisindanda öyle . En dogrusunu Allah bilir. Islam nedir sorusununda cevabi Insanligin ortak degerlerinin öbür "adi diye tarif edelim kisaca . hz Aise(ra) annemize Sevgili efendimizin Ahlaki nasildir? diye sormuslar annemizde "Siz kuran okumuyormusunuz, Onun ahlaki kurandir" diye cevaplamistir. Kuran ve Hz Nebideki sahih uygulamalari ögrenip yasarsak kurtulacagizdir insaAllah. Kurana muhatab olan kardeslerime selam olsun sihhat afiyetler olsun insaAllah..En dogrusunu Allah bilir..

    Yanıtla (0) (0)
  • Ferhat Karasari / 15 Eylül 2024 15:32

    MUMIN KIMDIR?
    "dogrusu geregi gibi inananlar, gercek kurtulusa erecekler
    Onlar kinamazlarinda derin bir ürperti ve tevazu icinde olurlar
    Onlarki yararsiz (melayani) her seyden yüz cevirirler
    Onlar ki arinmak icin gerekeni yaparlar.
    Onlar ki iffetlerini korurlar. yani kendi esleri yani mesru olarak sahib olduklari müstesna.zaten onlar ( mesru esleriyle paylastiklari cinsellikden dolayi) kinanamazlar.Ama bu sinirin ötesine gecen kimseler, haddi asmis olanlardir
    Yine onlar ki emanetlere ve verdikleri sözlere riayet ederler
    Ve onlar ki namazlari üzerine titizlenirler.
    Iste onlar (mutluluk yurduna) varis olacak kimselerdir. Onlar ki görkemli cennetlerin mirascilari olacakdir. onlar orada ebedi kalacaklar" (23:1.11)- Mealen ayetler mümin kimdir sorusunun vevabini verirler bir cok yerde . bir örnegini vaerdim sadece. Burada SÜNNET NEDIR? sorusunun cevabida verir. Bu ayetlerde ki (Teori) emirleri (pratik) hayata gecirdiginizde sünneti islemis olursunuz Iste bu hususlari hayata gecirmenin adidir sünnet- vesselam

    Yanıtla (0) (0)