1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Mursi ve İhvan Nefreti, Despotizm Tutkusu
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Mursi ve İhvan Nefreti, Despotizm Tutkusu

21 Haziran 2019 Cuma 15:32A+A-

Sorulabilecek en şapşalca, en ahlaksızca soruyu Sözcü’de Emin Çölaşan sormuş: “Mursi acaba bizim şehidimiz midir?” Uzun yıllar boyunca sıraladığı klişe gerekçeleri sıralayıp kendi kendine vermiş cevabı: “(Mursi bizim şehidimiz) değildir, hiç değildir?” Zannediyor ki; şehadet makamı dahi din edindiği Kemalizm’in onayından geçmek zorundadır.

Cehalet ve fanatizm zirveleri zorladığı için Misak-ı Milli dışında verilen savaşlarda şehit olunamayacağını varsayıyor. Bu sebeple feryat ediyor, yırtınıyor; “nasıl olur da Diyanet’in talimatıyla camilerde Mursi için gıyabi cenaze namazı kılınır!” Çölaşan karakter edindiği arsızlığına hiç fasıla vermeden söylemlerine devam ederken militan laikliğin ‘İslamcı-şeriatçı’ suçlamasına da sarılıyor, emperyalist ve despotik rejimlerin İhvan-ı Müslimin’i ‘terör örgütü’ olarak yaftalamasından da medet umuyor.

Emin Çölaşan her ne kadar ciddiye alınmaya değmez gözükse de Türkiye’de askeri vesayet adına konuşan, Kemalist oligarşi namına apoletli medyada konuşlandırılan bir prototiptir. Yılmaz Özdil ve Soner Yalçın’ın askeri bir darbeyle devrilen Muhammed Mursi’nin mahkeme salonunda vefatı ve Türkiye’nin hemen her camisinde kılınan gıyabi cenaze namazları için kaleme aldıkları yazılar da aynı öfkeyi, nefreti ve düşmanlığı ihtiva ediyordu.

Batı’yla Aşk, İslam’la Kavga Yaşıyorlar

İhvan sevgisi”nin Atatürk Türkiyesi’ne nasıl büyük bir ihanet olduğundan başlayıp “Hilafet yanlısı İhvan-ı Müslimin’i İngilizler kurdurdu”ğuna kadar tipik kara propaganda unsurları milyonuncu defa tekrar ediliyordu. İngilizler kuruyor, Almanlar yönlendiriyor, Amerikalılar sol-sosyalist hareketlere karşı destekleyip büyütüyor gibi Kemalist-sol örgütlerin klasik ajitasyon ve propaganda teknikleriyle harmanlanmış bu yazılar nasıl bir hikaye anlatmayı ve hangi davranış modelini ortadan kaldırmayı hedefliyor acaba?

İhvan sevgisi” diyerek tahfif ettikleri, kınayıp ayıplamaya kalkıştıkları şey esasen kendilerinin en rezil ve zelil yöntemlerle savunageldikleri cunta sevgisi ve askeri vesayet tutkusudur. Hasan el-Benna’nın hayat hikâyesi, kurduğu örgüt, yaptığı işler, kaleme aldığı eserler ve İslam coğrafyasına bıraktığı şeref ve haysiyet timsali miras ortadadır.

Seyyid Kutup’un Fizilal-il Kur’an tefsirinden başlayıp Yoldaki İşaretler, İslam-Kapitalizm Çatışması, İslam’da Sosyal Adalet, Kur’an’da Kıyamet Sahneleri, İstikbal İslam’ındır kitaplarını ümmet coğrafyasının en ücra köşelerinde dahi hala coşkuyla okunur kılan şehadete nasıl yürüdüğüne dair bıraktığı kutlu miras da aşikâr olarak ortadadır. İhvan-ı Müslimin kurulduğu dönemden itibaren hem İngiliz sömürge yönetimine hem de işbirlikçisi Kraliyet despotizmine karşı halkı bilinçlendirmiş, örgütlemiş ve mücadeleye sevk etmiştir.

İhvan-ı Müslimin’e, Hasan el Benna’ye, Seyyid Kutup’e, Muhammed Mursi’ye kimler düşmanlık ediyor, yalan ve iftiralarla kimler gözden düşürmeye çalışıyor? Hasan el Benna’nın suikastla ortadan kaldırıldığı döneme, İngiltere uşağı yönetim tarafından icra edilen yasaklama, kapama ve toplu tutuklama kampanyalarına dair iyi bir okuma yapılırsa 2013’teki General Sisi darbesini Amerika ve Suudi Arabistan cephesinin neden birlikte organize ettiği daha iyi anlaşılır.

Tağuta Kul ve Militer Rejimlere Dost Olmuşlar

Darbeci General Sisi Avrupa Birliği, Amerika, Rusya ve başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinde başka bir sebeple değil sadece ve sadece Müslüman Kardeşler’e savaş açtığı için büyük bir itibar görüyor. Kral Selman, Donald Trump, Vladimir Putin ve Angela Merkel arasında adeta kucaktan kucağa dolaşan Sisi’nin misyonu Hasan el Benna ve Seyyid Kutup çizgisini İslam coğrafyasından kazıyıp atmaktan ibarettir.

Mustafa Kemal’in Türkiye’de, Hafız Esed’in Suriye’de, Saddam Hüseyin’in Irak’ta, Cemal Abdunnasır’dan Abdulfettah Sisi’ye kadar Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek’in Mısır’da, Habib Burgiba’nın Tunus’ta oynadığı rol birbirinden ayrı ve bağımsız değildir. Bu rol İslam’ın kamusal alandan olabildiğince kazınması, Müslüman toplumun yerelde despotik iktidara küresel planda emperyal siyasete angaje etmeye yönelik bir stratejidir. Cihadist İslam, radikal İslam, şeriatçı İslam gibi tabirler sömürgeci politikaların, kapitalist ve seküler hayat tarzını yaygınlaştırmanın tipik birer etiketidir.

Muhammed Mursi ve İhvan-ı Müslimin hareketi ortaya koyduğu fikri ve siyasi örgütlenme modeliyle, mücadelesiyle Amerika, Rusya ve Avrupa’yı olduğu gibi Suudi Arabistan, İran ve Esed rejimlerini de tedirgin ediyor. Hasan el Benna, Seyyid Kutup, Abdülkadir Udeh gibi Muhammed Mursi’nin şehadeti dolayısıyla Müslüman Kardeşler için sonunu, iflasını, bitişini ilan için tuhaf bir yarış görülüyor. Müslüman toplumları Sisi ve Esed gibi, Hamaney ve Bin Selman gibi işbirlikçi liderler marifetiyle ilelebet Amerika ve Rusya arasında yönetebileceklerini zannediyorlar.

Türkiye’de Tek Parti ve Tek Adam dönemine, 27 Mayıs’tan 28 Şubat’a değin Müslüman halka karşı namlu doğrultulmuş, tesettürden Kürtçe’ye türlü yasakları, zulümleri icra etmiş Kemalist oligarşinin artıkları elbette el Benna’ya, Kutub’a, Mursi’ye, İhvan’a, İslami mücadeleye düşmanlık ederler. Bu düşmanlıklarını yalan, iftira ve çarpıtmalarla beslemelerinde şaşılacak bir şey yok. Aynı şekilde burada İstiklal Mahkemeleri’ne, Genç Subaylar Cuntası’na, Post-Modern darbecilere yaltaklana yaltaklana demokrasi, ilericilik ve aydınlanma pazarlayan edepsizler güruhu Beşşar Esed ve Abdülfettah Sisi gibi katillere tabii ki selam durup sadakat bildirecekler.

Sisi cuntası Suudi Arabistan ve Amerika’nın açık desteğiyle Rabia ve Tahrir meydanı başta olmak üzere binlerce Müslümanı sokaklarda katletti, yüz binlerce insanı işkence merkezi gibi işleyen zindanlara tıktı. İdam sehpaları kurup gencecik fidanlara kıydı. Fakat İslami mücadele Mısır’da boyun eğmiyor, vaz geçmiyor aksine ahlaki ve hukuki temelde mücadelesini sürdürüyor. Büyük sıkıntılar, zorlu imtihanlar sabır ve tevekkülle karşılanıyor ve Allah-u Teâla’yla yapılan akitler tazeleniyor. Al-i İmran Suresi 140. Ayeti kerimede Allah-u Teâla mealen şöyle buyuruyor: “Size bir yara dokunduysa, o yaranın bir misli de o topluluğa dokunmuştur. Günleri Biz insanlar arasında böyle çeviririz, tâ ki Allah, iman etmiş olanlarınızı ayırt etsin ve içinizden şehitler çıkarsın. Yoksa Allah zalimleri sevmez.

Keşke bizi dinleseydiler, tavsiyelerimize kulak verseydiler, hiç iktidar iddiasında bulunmasaydılar, Amerika’yla iyi geçinseydiler, Rusya’yla yoldaş olsaydılar, İran’a karşı Suudi Arabistan’a yaslansaydılar, Suudi Arabistan’a karşı İran’la işbirliği yapsaydılar, Atatürk’ün izinde olsaydılar gibi doğrudan nifak ve fısk alameti sayılan söylemlerden kaçınanlar için şu ayet ve benzerlerini güzelce okumamız gerekiyor.

Yeni Akit

YAZIYA YORUM KAT

13 Yorum