1. YAZARLAR

  2. Hüseyin Gülerce

  3. Kuzu da artık kuzuya benzemiyor...
Hüseyin Gülerce

Hüseyin Gülerce

Yazarın Tüm Yazıları >

Kuzu da artık kuzuya benzemiyor...

04 Nisan 2008 Cuma 06:40A+A-

Siyasî bunalımlar bir şekilde aşılır. Ama içine yuvarlandığımız ve büyük makul çoğunluğu tedirgin eden kutuplaşma hepimizi derinden düşündürmelidir.

Farklılıklarımız giderek bir kavga sebebi haline geliyor. Maalesef medyada, siyaset sahnesinde, hatta sivil toplum kuruluşu olduğunu söyleyenler arasında bu kavgaya körük sallayanlar var. Toplum barut gibi. Trafikte en basit insanî hataya, hiç tanımadığınız bir insan "bana karşı kasıtlı mı yapıyorsun?" diye tepki veriyor. Ailelerde hırgür, anlayışsızlık, çatışma, diyalogsuzluk; huzuru, geçimi, ağız tadımızı bozup duruyor.

Siyaset ve medyadaki diyalogsuzluk, hoşgörü noksanlığı dalga dalga toplumu da etkiliyor. Birbirimizi anlamayı, dinlemeyi ve sonra da uzlaşmayı denemiyoruz.

Yüz yıldan fazladır böyleyiz. Vatan topraklarını kaybetmenin travması, yönetimde "en haklı biziz" diyen grupları merhametsizlik ve kin duyguları ile doldurmuş. Kendilerinden olmayanları "öteki" ilan edenler, işi sonunda o raddeye getirdiler ki, milletin büyük çoğunluğunu potansiyel tehlike olarak, iç düşman olarak nitelemeye başladılar. Meselâ İttihat Terakki'nin intikamcı, çeteci ve darbeci ruhu yakamızı bir türlü bırakmıyor. Devlete ideoloji elbisesi giydiriliyor, devletin şefkat eli kırılıyor, sadece gücü bilen, zorbalığı karakter haline getiren ceberut elit bir sınıf, geleceğimize el koymak istiyor.

Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkemizde, insanımızın demokrasi ile probleminin olmadığını anlatacak laiklik gibi ortak bir zemin, insafsızca kavga zemini haline getirildi. Halkın seçtikleri; Demokrat Parti'den bu yana, sırf bu toprakları bin yıldır mayalayan dinimizin güzellikleri yeniden canlanıyor, bir millet kendi köklerine bağlı kalarak yeniden ayağa kalkıyor diye budanıyor, presleniyor. "Padişah özlemcileri", "gericiler", "şeriatçılar", "yobazlar" diye her fırsatta hakarete uğruyor, aşağılanıyor, laiklik düşmanları olarak damgalanıyor.

Lakin artık mızrak çuvala sığmıyor. Maraza çıkartanların, "biz asılız, bize sormadan bu ülkede kimse bir şey yapamaz, yüzde 95 oy alsalar da bizi yönetemezler, buna izin veremeyiz" diyenler olduğunu bütün dünya görüyor.

Avrupa Birliği üyelik yolunda genişleyen özgürlükler, seçilmişlere rağmen yönetimi hep elinde tutmuş olan elitleri rahatsız ediyor. Çileden çıkarıyor. "Nasıl olur da bu ülkede Abdullah Gül gibi bizden olmayan biri Çankaya'da oturur?" diyerek hop oturup hop kalkıyorlar. Gelinen noktayı bir türlü hazmedemiyorlar. Savundukları bütün demokrasi, çağdaşlık, ilericilik, hümanistlik kavramlarının içini boşaltıyor, tanınmaz hale geliyorlar. Kuzuya, "suyu bulandırıyorsun" diyorlar ama kuzu da artık kuzuya pek benzemiyor. Sonra hikâyedeki gibi etraf ıssız da değil. Bütün dünyanın gözü üzerimizde ve "askerî darbeler yetti, şimdi de yargı darbesi mi?" diye yüksek sesle itirazlar yükseliyor. "Tehlikenin farkındayız" diyorlar... Resmî ideolojinin, demokratik yönetimi bir kenara itip, "rejim"i kutsallaştırması ve laikliği, ortak yaşama zemini değil de bir yaşam biçimi kabul edip, genişleyen inanç alanını ve özgürlükleri tehlike ilan etmesi, çağa ve hür dünyaya bir meydan okumadır. Bunun sonu, kendi oyunuyla yenik düşen pehlivanın sonudur.

Türkiye'nin temel meselelerinin çözümünde sadece gücü hatırlayan bir devlet zihniyeti asla çözüm üretemeyecektir.

Kendi insanına güç kullanma, haysiyet kırıcı baskılar; ayrılmak istemeyeni bile ayrılmaya zorlamaktan başka anlam taşımaz. Bu, tarihî bir yanılgıdır ve haksızlıktır. Yüreği, bedenden soğutmaktır. Adalet ve şefkat diye devletleri ayakta tutan değerler de var. Kürt'ün başını okşamak, bağrına basmak, sadece Allah'ın rızasını arama sevdasında olan masum dindarları "benim güzel insanlarım" diye kucaklamak varken kinle, nefretle, işkenceyle, merhametsizlikle kim nereye varabilir?

Zaman gazetesi

YAZIYA YORUM KAT