1. YAZARLAR

  2. Orhan Miroğlu

  3. Kurbanla oynamak
Orhan Miroğlu

Orhan Miroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Kurbanla oynamak

26 Ocak 2012 Perşembe 00:46A+A-

Ankara’ya bu kış çok kar yağdı. Dün akşam yeniden başladı yağmaya. Sabaha kadar durmadı. Gece yarısına doğru, bu güzelliğe daha fazla dayanamadık, çocuklarla kendimizi sokağa attık. Zerdeşt ve Hiwa yarım metreyi bulan karların içine yuvarlanıp durdular.. Biz Canan’la kısa bir yürüyüş yaptık. Binanın etrafını çevreleyen ve bütün gün trafiğe açık olan caddeler, sokaklar kar altındaydı ve trafiğe kapanmıştı.. Sessizlikler içinde beyaz bir dünya.. Karın örttüğü her şey harikulade bir manzaraya dönüşmüştü sanki.

Bu güzelliğin bir maliyeti de yok değil tabii.. Elektrik kesintisi ve doğalgaz basıncında yaşanan problemler gibi.. Buzlanma nedeniyle, Ankara’da Trafik kazaları da arttı. Bu kışın bana da bir maliyeti oldu açıkçası. Pazar günü bir misafirimi kaldığı otele bıraktıktan sonra, eve gidiyordum ki, karşıma çıkan bir araca çarptım. Kullandığım araç aslında Zerdeşt’in. Fransız malı bir Peugeot 207. Servise götürdük arabayı. Ortalık bayağı kalabalıktı. Bu durum, Türkiyeli tüketicinin Fransız malı araçlara gösterdiği ilgiyi açıklıyordu bir bakıma. İşlemler yapılırken, bir an için bu sektörde çalışan ve bu sektörden evine ekmek götüren insanları düşündüm. Fransa’yla yaşanan gerilim, acaba gelip onların ekmeğini vurur mu diye geçirdim içimden.. İyimser olduğumu söyleyemem.. Fransız mallarını boykot ve yaptırım hezeyanı işi oralara vardırabilir..

Bilindiği gibi, Kürt meselesinde birtakım eylemlerden sonra başlayan tartışmalarda en çok güvenlik uzmanları konuşur.

Ortada boykot edilecek bir “Made in Kürdistan” malı olmadığı için yaptırım ve boykotçulara pek rastlanmaz. Ama “o bölgeyi adım adım, karış karış, hatta mağara mağara” bilen güvenlik uzmanları birden ekranlara üşüşür ve gece demeden gündüz demeden iflahımızı keserler..

Diyeceğim, Kürt meselesinde ortalık güvenlik uzmanından geçilmiyordu, şimdi buna bir de yaptırım uzmanı eklendi.

Yaptırım uzmanları arasında Fransız mallarını boykot edelim diyenlerden tutun da, yeryüzünün bütün kötülüklerini getirip “Fransız düşünce sistemine” bağlayanlar ve bu düşünce sistemini de boykot edelim diyenler var. Böyle giderse, yakında Fransız romanı ve romancılığı da bu yaptırım uzmanlarının hışmına uğrayabilir. Stendhal’ı, Hugo’yu, Sartre’ı filan kitapçı raflarında boşuna arar dururuz.

Sonrası da gelir haliyle.

Türkler, 1915’ten sonra ürün vermiş bütün Fransız romancılarını ve düşünürlerini, 1915’e ilişkin tavırları bakımından ve yeniden okumaya başlarlar ve tabii hiçbir şeyin umdukları gibi olmadığını görürler.

Fransız edebiyatı ve düşünce sistemini oluşturan tarihe bu gözle bakmaya başlayan bir Türkiye çok şey kaybeder. Ortalama vatandaş ve okur, Fransızlarla ilgili her şeyi 1915’le ölçmeye ve kıyaslamaya başlar ki bu tam bir felaket olur.

Böyle bir sınavdan kim geçebilir ve böyle bir eşiği kim atlayabilir ve “Türk Dostu” olmaya hak kazanır diye düşünüyorum. Aklıma ilk elden gelen isim Bernard Lewis oluyor. Sınavı herhalde bir tek o geçebilir..

Camular, Sartreler, Derridalar ise bu sınavdan çakarlar!

Lewis sınavı geçer. “1915 bir soykırım değil, savaşın gaddar bir ürünüdür” dediği için. Ama Lewis böyle dediği için de kendi ülkesinde yargılandı ve mahkûm oldu. Üstelik ortada soykırım yasası filan yoktu. Lewis Fransız Medeni Kanunu’nun haksız fiili cezalandıran 1382. maddesinden yargılandı:

“Başkasına herhangi bir zarar veren kimse, bu zararı tanzime mecburdur.” Mahkeme Lewis’in 1915’in kurbanlarının torunlarını bu sözlerle üzmüş olduğuna hükmetti..

Bizde, kurbanların torunlarına karşı duyulması gereken ahlaki ve vicdani sorumluluk bakımından durum nedir acaba, biraz bakalım isterseniz.

Dersim’de Alevi-Kürtlere yapılanları hâlâ uygarlaştırma projeleri adına ve bir model olarak, üstelik parlamentoda savunmak özgürlüğü var! Bu özgürlüğü alabildiğine kullananların o katliamda hayatını kaybedenlerin torunlarına karşı hiçbir ahlaki ve vicdani sorumluluk duymadıkları ayan beyandır..

Kürt illerinde öldürülen ve bugün toprağın altından çıkarılan kafataslarının sahipleri de devlete isyan etmelerinin cezasını çektiler, hepsi bu kadar!

1915 zaten karşılıklı mukateleden başka bir şey değildi!

Fransa’ya karşı gösterilen tutum, bu topraklarda bir zamanlar işlenen suçları gizlemek, “kurbanla oynamak özgürlüğünü” korumak; ve dünya başka bir hukukun peşindeyken, geçmişe saplanıp kalmaktan başka bir şey değil.

Türkiye’nin İttihatçıları ve geçmiş söz konusu olduğunda onlar gibi düşünenler ve davrananlar, kurbanla oynamayı seviyor.

Kürt kurbanlar..

Alevi kurbanlar.

Ermeni ve Süryani kurbanlar.

Yahudiler ve diğerleri..

“Vatandaş Türkçe konuş” kampanyalarını Yahudilere yaptırdılar!

Dersimliler kendilerine yapılan zulmün mirasçılarıyla yetmiş yıldır aynı yolda yürüyorlar ve Dersimlilerin yüzde yirmi beşi, Dersim katliamı için, Başbakan’ın özrünü gereksiz buluyor!

Kürt İttihatçıların Ergenekon’a karşı kılları kıpırdamıyor ve en ufak bir siyasi taviz elde edebilirlerse, her şeyi unutmaya, her şeyin üstünü örtmeye hazırlar!

Ermeniler ama direniyor.. Hrant Dink cinayetinden sonra yaşadıkları büyük kuşatmaya rağmen direniyor..

1915’in katilleriyle, 19 Ocak 2007’nin katillerinin aynı olduğunu biliyor Ermeniler.

Tarihin şu gizlenen, şu karanlık sayfalarına bakılınca, kurbanla oynamak isteyenlere karşı direnmek..

Az şey mi bu?

Dün Almanların bugün Fransızların kabul ettiği yasa “kurbanla oyuna” son veren bir yasadır.

Bu yasaya, özgürlükler adına karşı çıkana dönüp, “Ya toprağın altından her gün kafatasları fışkıran insanların özgürlüğü ve yaşam hakkı, ona ne oldu anlatın bakalım”diye sorarlar..

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT