1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Hiçbir koşulda acizlik göstermeyen bir halk!
Hiçbir koşulda acizlik göstermeyen bir halk!

Hiçbir koşulda acizlik göstermeyen bir halk!

Yasin Aktay, Gazze halkının zulme karşı onurlu bir direniş ortaya koyarken zalimlerden ne kadar farklı ve asil olduğunu duruşuyla kanıtladığını ifade ediyor.

18 Mayıs 2024 Cumartesi 13:30A+A-

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Gazze’den bir misafirimiz vardı

“Gazze halkını ölümle mi tehdit ediyorlar? Ölüm bize ne yapar, vallahi Gazze halkının neredeyse tamamı için ölüm, şu anda kendilerinden önce gidenlere kavuşmak için arzuladıkları bir şey. Siyonistlerin saldırıları uzadıkça pes edeceğimizi sanıyorlar, oysa bu ancak bizim bu direniş gücümüzün daha da artmasını sağlıyor. Ölümü arzulayan insanları ne durdurabilir?”

Gazze’de 7 Ekim’den sonra soykırımcı İsrail’in bombardımanlarında üç çocuğunu, eşini ve annesini şehit vermiş olan Mustafa ebu Ali bu sözleri söylerken gözleri dalıyor, yutkunuyor, sesi biraz ağlamaklı oluyor ve kendini toparlayıp “Elhamdulillah” diyerek sözlerine devam ediyor:

“Tabi ölümü arzulamak bizim için belki bu sürecin içinde neredeyse bütün Gazze halkına güçlü bir biçimde sirayet eden ayrı bir ruh hali, ama biz Gazze halkı olarak direnişin sadece Gazze halkını aşan sorumluluğunun idrakindeyiz. Direniş ve şehadet bir kayıp değildir, bu yolda yenilmek yoktur. Biz Allah’ın izniyle ne yaptığımızın farkındayız ve hesaplarımız elbette sadece dünyayla ilgili değildir. Bu dünyada Siyonist işgalin zulümlerini durdurmak için canla başla çalışma sorumluluğumuz var elbet. Bu yolda kimsenin yapmadığını veya yapamadığını da, stratejisiyle, taktiğiyle, planlamasıyla, icraatıyla ortaya koymaya çalışıyoruz.”

Her Çarşamba günü ODTÜ Mezunlar Birliği Vakfı’nın (MEBİVA) Ankara’daki merkezinde yaptığımız sohbetin bu haftaki konuğuydu Ebu Ali. Deniz Feneri’nin Gazze’de kurmuş olduğu bir engelliler hastanesi ve merkezinin müdürlüğünü yapıyor. 20 yaşında girdiği ve 10 yıl boyunca her türlü işkenceyi, insanlık dışı muameleyi yaşadığı İsrail hapishanesinden çıktıktan sonra bu görevi üstlenmiş. Hapiste geçirdiği ve kendisinden alınmış olan 10 yılına mukabil Cenab-ı Allah’ın kendisine adeta o tahammülünün bir ödülü olarak yeryüzünde bir cennet bahçesi olarak bir zevceyle rızıklandırdığını anlatınca bir kez daha ağlamaklı oluyor. O zevceyle birlikte bir de birbirinden güzel, birbirinden tatlı üç evlat da veriyor Allah ona. Bunların her biriyle hapiste kaybolan yıllarını telafi ettiğini düşünmüş hep. Annesi ise Kur’an hafızı ve her yıl ezberini haslamak için o yaşında yarışmalara, imtihanlara katılıyor. Son girdiği imtihanda 100 üzerinden 97 almış. Kur’an’la yatıyor, Kur’an’la kalkıyorlar. Çocukları da, evleri de Kur’an’ın nuruyla aydınlanıyor sürekli.

7 Ekim’de başlayan soykırım Mustafa’dan bütün bu evlatlarını almış.

Bütün bu anlatımları karşısında dinleyicilerin hepsinin gözleri doluyor, gözyaşları dökülüyor. Ama o hemen toparlıyor ve devam ediyor: “Benim hikayem belki Gazze’de şu anda yaşananlar arasındaki en ortalamalardan biri. Şu anda, sadece 7 Ekim’den sonra başlayan bu insanlık dışı saldırılarda 50 bin şehit var Gazze’de ve her birinin hikayesi benimkine benzer. Benimki onların arasında, onlardan daha fazlası veya daha acısı değil.

Öyle insanlar var ki, neredeyse bütün akrabalarıyla nüfus sicilinden silinecek, bir tek kendisi kalmış, kendisi de enkaz altından çıkarılmış. Çıktığında yaptığı ilk şey Allah’a şükretmek ve Hasbunallah ve nime’l-vekil demek.”

Hamas’ın şu anki siyasi lideri İsmail Heniye’nin de daha geçtiğimiz günlerde üç evladını ve 5 torunu şehit edildi. Haberini aldığı esnada Doha’da bir hastanede tedavi görmekte olan Gazzeli yaralıları ziyaret etmekteydi. Bir an bile istifini bozmadı, o da elhamdülillah dedi ve ziyaretlerine devam etti. “Benim evlatlarımın kanı, Gazze’de şehit düşen 50 bin insanın kanından daha değerli değil.” Bunlardan önce yine yakın veya uzak akrabalarından 60 kişi daha şehit olmuştu.

Gazze’de zulüm var, Gazze’de insanlık tarihinin görebileceği en vahşi, en zalim, en barbar saldırılar var tabii ki, ama Gazzeliler basitçe başlarına gelen zulme ağlayıp bir acizlik sergilemiyorlar. Kanlarının son damlasına kadar direneceklerini göstererek zalimin karşısında boyun eğmenin hiçbir mazeretinin, olamayacağını insanlığa gösteriyorlar. Ne zalimin yıkıcı-öldürücü gücü korkutuyor, ne esirgeyeceği veya vereceği malı, makamı, iltifatı, ödülü ayartıyor. Küresel Siyonizm bütün dünyayı bu şekilde esir almış durumda, bir tek Gazze’de pes ediyor, onu teslim alamıyor. Bu da onu çıldırtıyor. Çıldırdıkça daha da vahşileşiyor, vahşileştikçe de kontrolden çıkıyor, itibar kaybediyor.

Gazze’ye gösterilen ilgi sadece orada trajik, insanlık dışı bir durum olması dolayısıyla değil. Esasen geçmişte ve bugün de dünyanın birçok yerinde birçok insanlık dışı suçlar işlenmiştir. Ama muhtemelen hiç birisi Gazze gibi ve Gazze kadar insanlara aynı zamanda bir aydınlanma yaşatmamış, bir de özgürlük için umut ışığı tutmamış. Gazze çektiği acılarla sadece kendi halini göstermiyor, bunun üzerinden bütün insanlığa maruz kalmakta oldukları ikiyüzlü, ırkçı, sahtekâr ve insanlık dışı bir düzenin gerçek yüzünü gösteriyor.

Gazzeliler acınacak durumda değil, gıpta ile bakılacak, örnek alınacak, onlar üzerinden kendi acınası ahvalimiz üzerinde düşündürecek durumdalar. Ebu Ali bir soru üzerine çektikleri onca acıya, verdikleri onca şehide, kaybettikleri yıkılan evlerine rağmen Gazzelilerden hiç kimsenin bu olup bitenlerden direnişi sorumlu tutmadığını, bilakis herkesin bütün kalbiyle Hamas’a destek olduğunu anlattı.

Mustafa Ebu Ali, bizzat kendisi de ısrarla ve üzerine basa basa kendi hikayesini çok özel bir hikâye olarak sunmak istemediğini söyledi. Bir dünyaya yetecek kadar kendi çektiği acıları bu kadar sıradanlaştırıp Gazze’nin asıl büyük davasını öne çıkarmasındaki incelik ve yüce gönüllülük destanlardan çıkıp gelmiş gibi.

Bütün Gazze’nin her bir hanesinde kendisininkiyle aynı veya çok daha büyük hikayeler olduğunu anlatmaya çalışırken sergilediği tevazu ve asalet Gazze’ye dair çok şey anlatıyordu.

Biz de bu asaleti selamladık ve tek bir şey sorduk Gazzeli misafirimize: Sahabe-i Kiram çağından çıkmış gelmiş gibi bu kadar güzel insan nasıl bir ortamda yetişti? Hangi eğitim kurumu bunları nasıl yetiştirdi?

HABERE YORUM KAT