1. YAZARLAR

  2. Salih Tuna

  3. Küfür yobazının ham yobaz kardeşliği
Salih Tuna

Salih Tuna

Yazarın Tüm Yazıları >

Küfür yobazının ham yobaz kardeşliği

06 Mayıs 2008 Salı 10:34A+A-

Mahalle dedikodusu, ahali propagandası deyip geçmek, tenezzül etmemek de var; lakin susmak çoğu zaman zehirlidir.

Evet, susmak gerçekten de zehirlidir.

Çünkü hiç ummadığınız bir vakitte, sustuğunuz her anın vebali yapışır yakanıza.

Maslahat bahanesiyle elden geleni dile, dilden geleni kalbe havale etmenin karşılığıdır bu.

Kötülük karşısında susmak “dilsiz şeytan” olmak tabir olunuyorsa eğer; dostun, ahalinin, mahallelinin hatırını hakikatin hatırından üstün tutmak, en hafif ifadeyle, şarlatanlıktır.

Gelgelelim, bir “tesettür” tacirinin edepsizliğiyle, bir köşe yazarının müstekrehliği üzerinden neyi konuşursanız konuşun, hangi tavrı alırsanız alın ister istemez bir kirlilik duygusu yaşıyorsunuz.

Hatta daha fazlasını:

İstifra etmek gibi mesela…

Birkaç edepsizin üzerinden bütün bir camiayı aşağılamaya çalışanların köylülüğü de,

'Suret-i haktan' görünmeye çalışanların hırtlıkları da insanı ikrah ettiriyor.

En temel hukuki esaslardan olan suçun şahsiliğini tarumar eden zırtapozların malum ahlaksızlıkları dile getirme biçimi, başlı başına bir ahlaksızlık timsali…

Efendim, “İslamcı basın” niçin olayı küçük görmüşmüş!

İyi de bacım, hangi İslamcı basın? Taraf mı, Sabah mı, bir zamanlar köşe tuttuğun Yeni Şafak mı?

Hangisi?

Ne güzel söylemiş İsmet Özel:

“İçinde yaşadığımız çağ İslâm'ı arayanların onu ancak kitaplarda, Müslümanları arayanların onları ancak mezarlarda bulabildiği bir çağdır.”

Bir de, “dinci basın” veya “dinci yazar” derleştirisini dillerinden düşürmeyen eblehler var.

Mefhumu muhalifinden hareket ederek, kendilerine de “dinsiz basın” veya “dinsiz yazar” diyecekler mi acaba?

11 Eylül terör saldırısının ardından, soykırımcı bir algıyla, Müslümanları kromozomlarına kadar suçlayan dangalakların yerli acentelerine, bu modern zamanlar ahalisinin “vurun kahpeye” madrabazlığına ne desek boş…

Biz gelelim şu “tesettür” tacirinin yediği herzelere.

Necip Fazıl'ın küfürbaz yobazların yanı sıra, ham yobaz, kaba softa diyerek her fırsatta mahkum ettiği bu zihniyetin yediği herzelere gelmezsek hiç olmaz.

Zira, bu hayâ yoksunu ham yobaz, kaba softaların yüzsüzlüklerini yüzlerine vurmak boynumuzun borcudur.

Tesettürleri yüzünden üniversitelerinden koparılan, son sınıfta okusalar bile öğrenimlerine son verilen…

Onca yıl bin bir türlü çileye göğüs gererek kazandıkları üniversitelerden kapı dışarı edilen…

Öğrenimlerini tamamlamak gayesiyle, daha önce havasını, suyunu, yolunu, caddesini hiç bilmedikleri gurbet ellere gidebilmek için kırk kapıdan borç dilenmek zorunda bırakılan…

Yurtdışına gidemeyip, düşürüldükleri lise mezunu halleriyle 'hayırlı kısmet' beklemekle, üç kuruşa iş bulup çalışmak arasında tercih yapmak zorunda bırakılan…

Velhasıl-ı kelam, öz yurdunda garip, öz vatanında parya muamelesi gören başörtülü kızların mücadelesini dillendirebilmek, Vural Savaş'ların, Sabih Kanadoğlu'ların, Kemal Gürüz'lerin, Erdoğan Teziç'lerin yobazlıklarını eleştirmek hakkını elimizde bulundurabilmek için buna mecburuz.

Dürüst olmak, hakkaniyetli tavır takınmak için tezgâh kuranlarla, tezgâh açanların nasıl da aynı kuyuya taş attıklarını, küfür yobazıyla, ham yobazın nasıl da ruh ikizi olduğunu göstermek zorundayız.

Her zaman bu böyle olmuştur:

Birileri tezgâh kurar, birileri de tezgâh açar.

1934 yılında, “Şapka devrimi”nin ardından kurduğu “Şen Şapka” mağazalarıyla şapkacılığa tezgah açan Vitali Hakko örneğinde olduğu gibi.

Hülasa, “simge” falan diyerek başörtüsüne tezgâh kuran küfür yobazları, başörtülü kızların mahşeri bir vicdanla harekete geçirdiği sosyolojiye tezgâh açan ham yobaz, kaba softayla 'ilençli' bir işbirliği içindedir.

Yeni Şafak Gazetesi

YAZIYA YORUM KAT