1. YAZARLAR

  2. Yasin Aktay

  3. Karizmanın rutinleşmesi
Yasin Aktay

Yasin Aktay

Yazarın Tüm Yazıları >

Karizmanın rutinleşmesi

06 Nisan 2009 Pazartesi 09:10A+A-

Siyasal literatüre bir liderlik biçimi olarak karizma tipolojisini kazandıran ünlü Alman sosyolog Max Weber'dir. Çalışmalarında karizmatik liderlik biçiminin bugünden ziyade geçmişe ait bir tipoloji olduğunu anlatmak için epey dil dökmüştür Weber. Amacı modern hayattaki rasyonelleşmenin siyasal alan üzerindeki etkisini ortaya koymaktır.

Bununla modern-öncesi dönemlerde tipik otorite biçimi geleneksel veya karizmatik iken, modern dönemde bunun yerini yazılı, rasyonel kuralların, yani "yasal" otoritenin aldığını anlatmaya çalışır. O yüzden karizmatik otorite bahsi aynı zamanda karizmanın artık geçmişte kaldığını anlatmak üzere başvurulan bir bahistir.

Oysa modern hayat içinde Weber-sonrası geçen zaman karizmatik otoritenin tamamen geçmişte kalmadığını-kalamayacağını göstermiştir. En azından yasal otorite ile birlikte, yasanın geçerliliğini ve etkinliğini temin etmenin ilginç bir yolu olarak, bir tür yasal otoritenin veya siyasal etkinliğin ruhu ve heyecanı olarak, karizma tekrar keşfedildi.

Sadece siyasetin değil, aslında bütün örgütsel yapıların bir miktar bu unsura ihtiyaç duyduğu da post-fordist dönemin siyaset ve örgüt sosyolojisinin en önemli buluşlarından biri olsa gerek. Ne kadar rasyonel olursa olsun, hiçbir liderlik unsuruna veya kurumsal kimlik ve heyecana, İbn Haldun'un deyimiyle "asabiyeye" yer vermeyen, sadece kendi yazılı kurallarına veya yönetim hiyerarşisi ve bürokrasisine güvenen bir örgütsel yapı modern zamanların tipik örgüt yapısıdır, ama bu aynı zamanda en hantal bürokratik yapıları ortaya çıkaran yapıdır da. Örgütleri heyecanlandıran, onları motive eden liderliğin içerdiği karizmayı diri diri gömmeye çalışan modern bürokrasinin insanlığa ödettiği ağır bedellerin haddi hesabı yoktur.

AKP'nin bir parti olarak başarısının büyük ölçüde liderinin karizmasına dayandığı aşikâr. Ama aslında karizma sadece bir lidere mahsus bir özellik değildir ve yine AKP'yi ortaya çıkaran şartlarda açığa çıkan karizmatik enerji sadece Erdoğan'ın şahsına ait de değildir. Dönemsel olarak ülkenin içinden geçmekte olduğu ağır kriz koşullarının ürettiği bir akıl ve duygusal yoğunlaşma Erdoğan ve ekibiyle birlikte AKP projesinde bulduğu çekim alanı sözkonusu karizmanın toplamını ifade etmiştir. Dolayısıyla karizma sadece Erdoğan'ın şahsıyla başlayıp biten bir formül değil, Erdoğan'ın lider olarak temayüz ettiği bir hareketin toplam enerjisidir.

Bütün enerjiler gibi karizma da tükenmez bir enerji kaynağı değildir. Özellikle çağdaş siyaset ortamında karizmanın en önemli beslenme kaynağı başarı ve tutarlılık, ama bunların yanı sıra ideallerine saygı uyandırıcı bir inanç tutkudur. AKP ve Erdoğan başardıkça karizması daha da arttı. Krizlerle baş etme tarzı bu karizmayı daha da arttırdı.

Ancak Weber'in karizma bahsinin, adına "karizmanın rutinleşmesi" dediği başka bir altbölümü daha vardır ki, bu da karizmanın bilhassa kitleleri cezp edip göreli bir kurumsallaşma yaşamasından sonra aynı tutku ve heyecanı aktarabilme kapasitesinin sınırına varmasında kendini gösteriyor. Başlangıçta daha idealist ve fedakâr olanlar, karizmanın rutinleşmesi aşamasında yerleşme ve paylaşım derdine daha çok düşüyorlar. Giderek hareketi veya lideri var eden karizma birileri için sadece o hareketten beslenmenin fırsat alanlarına dönüşür.

Son seçimlerde yaşananlar AKP'nin karizmanın rutinleşmesi denilen bu sürece yakalanma eğilimine girmiş olduğunu gösteriyor. Erdoğan, karizmatik özelliğini korumaya devam ediyor ama parti teşkilatları ile milletvekillerinin önemli bir kısmının halkla organik ilişkisi alabildiğine azalmıştır. AKP'yi siyasal tarihimizde en belirgin kılan özelliklerinden birisi halkla olan "organik ilişki ve iletişim kanalları" idi. Birçok yerde parti teşkilatları ile halk arasında bu kanallar şaşırtıcı derecede inorganik bir hal almaya yüz tutmuştur. Birçokları için, partinin, Türkiye'de demokratikleşme, özgürleşme, insan haklarını iyileştirme, uluslar arası düzeyde itibar ve açılım, gibi idealist misyonları olan bir hareket olmasının hiç bir anlamı olmayabiliyor. Bunlar için partinin de Erdoğan'ın da karizması daha ziyade klientalist bir tarzda uygulanıp dağıtılan bir iktidar imkanından ibarettir.

Birçok yerde teşkilatlar seçim çalışmalarını tamamen Erdoğan'ın şahsi veya AKP'nin şu ana kadar icraatlarıyla biriktirmiş olduğu başarı karizmasına yüklemiş, kendileri ise bu karizmanın meyvelerini savurganca tüketmenin veya paylaşım kavgası vermenin dışında bir katkıda bulunmamışlardır.

AKP ve Erdoğan açısından son seçim sürecinin paradoksal bir yanı ortaya çıkmış durumdadır. Şimdiye kadar parti yönetiminde hep "tek adam" gibi davranmakla eleştirilen Erdoğan, bu seçimlerde aday seçimindeki yetkisini özellikle teşkilatlar veya milletvekilleriyle paylaştığı yerlerin çoğunda başarısızlık kaydedilmiş, aksine yine tek adam gibi davranmakta ısrar ettiği yerlerde başarı kaydedilmiş. Bu gerçekten kötü dersler çıkarılması muhtemel, imtihan gibi bir sonuçtur. Bu sonuçtan Erdoğan'ın daha da otoriterleştirme yönünde bir ders çıkarmamasını umuyoruz.

Sosyolojik olarak karizmanın rutinleşmesi tamamen kaçınılamayan ama istenirse, doğru ve erken tedbirler alınırsa, epeyce geciktirilebilen bir dönüm noktasıdır.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT