1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. İstanbul'a defnedilmek istemeyen hanedan üyeleri
İstanbul'a defnedilmek istemeyen hanedan üyeleri

İstanbul'a defnedilmek istemeyen hanedan üyeleri

Taha Kılınç, Haydarâbâd Nizamlığı’nın son temsilcisi Mükerrem Bereket Şah'ın hayatını kaybetmesi üzerinden bir hanedanın son günlerini inceliyor.

28 Ocak 2023 Cumartesi 10:00A+A-

Taha Kılınç / Yeni Şafak

Nizam’ın vedası

Hindistan’ın en büyük şehirlerinden Haydarâbâd, geçtiğimiz hafta oldukça kalabalık bir cenaze törenine şahitlik etti. Tam 224 yıl boyunca bölgeyi yöneten Haydarâbâd Nizamlığı’nın son temsilcisi Mükerrem Bereket Şah, İstanbul’daki ölümünün ardından, atalarının vaktiyle mülk edindiği şehirde toprağa verildi. Bir dönem dünyanın en zengin adamlarından biri olan Mükerrem Bereket Şah, aynı zamanda, annesi Dürrüşehvâr Sultan kanalıyla Son Halife Abdülmecid Efendi’nin torunuydu. Mükerrem Bereket Şah’ın magazin basınına bolca malzeme sunan fırtınalı ve renkli hayatı, İslâm dünyasının iki önemli hanedan ailesinin serencamının da eşlik ettiği bir macera filmini andırıyordu.

Haydarâbâd Nizamlığı, Bâbürlü İmparatorluğu’na bağlı bir vali iken bağımsızlığını ilân eden Nizâmülmülk Âsâf Şah (bu unvan “Cah” şeklinde de kullanılmaktadır) tarafından 1724’te kuruldu. Hindistan’ın Haydarâbâd’ı ilhak ettiği 1948’e kadar varlığını sürdüren Nizamlık idaresinin son hükümdarı Mir Osman Ali Han’dı. 1911’de tahta çıkan ve sonraki 37 yıl boyunca Haydarâbâd’ı yöneten Mir Osman Ali Han, devleti modernize eden ve yönettiği toprakları -İngiltere’nin yardımıyla- kalkındıran bir isim olmasının yanı sıra, şahsî serveti ve saraylarıyla da dillerden düşmemişti. Haydarâbâd Nizamlığı’nın Osmanlı İmparatorluğu’na sempati siyasetini sürdüren Osman Ali Han, hilâfetin ilgasından sonra Son Halife Abdülmecid Efendi’ye yakın ilgi göstererek, kendisine aylık 300 Pound maaş bağladı. Dahası, Abdülmecid Efendi’nin kızı Dürrüşehvâr’ı büyük oğlu Himayet A’zam Şah’a alarak, iki aile arasında akrabalık da tesis etti. Mükerrem Bereket Şah, işte bu evliliğin meyvesi olarak 1933’te Fransa’nın Nice şehrinde dünyaya geldi.

Bereket Şah, içine doğduğu ailenin eğilimleri çerçevesinde, Londra’daki en seçkin okullarda eğitim gördü ve dedesi Mir Osman Ali Han’ın siyasî varisi olarak seçildi. Osman Ali Han’ın 1967’deki ölümüyle Nizamlık hanedanının riyasetini üstlenen Mükerrem Bereket Şah, dedesinden intikal eden muazzam serveti de uhdesine aldı. 1971’de Hindistan hükümetinin yaptığı anayasal değişikliğin ardından unvanlarını tamamen yitirmiş olmasına rağmen, Mükerrem Bereket Şah şöhretini hep korudu. Ömrü boyunca beş defa evlenen ve servetinin büyük bir bölümünü boşanma davalarıyla tazminat ve nafakalar yüzünden kaybeden Bereket Şah, 1972-1996 arasında Avustralya’da yaşadıktan sonra İstanbul’a yerleşmiş, ömrünün son yıllarını hastalıklarla boğuşarak ve gözlerden ırak şekilde geçirmişti.

Mükerrem Bereket Şah’ın cenazesi, vasiyeti üzerine Haydarâbâd’daki Mekke Mescidi’nin haziresine defnedildi. Şehrin sembol eserlerinden biri olan ve yapımı 1693’te Bâbürlü İmparatorluğu’nun müttakî hükümdarı Evrengzib eliyle tamamlanan Mekke Mescidi külliyesinde, Haydarâbâd Nizamlığı ailesinden çok sayıda isim medfun. Mescidin bu ismi almasının sebebi de, inşası sırasında tuğlalarının harcına Mekke’den getirilen toprağın karıştırılmış olması.

Dürrüşehvâr Sultan, 1954’te eşi A’zam Şah’tan ayrılmıştı. O yıl, Hanım Sultan açısından çok daha önemli bir gelişme yaşandı: 23 Ağustos 1944’te Paris’te vefat eden babası Abdülmecid Efendi’nin nereye defnedileceğiyle ilgili problem nihayet çözülmüş, tahnit işleminin ardından 10 senedir Paris Camii’nde bekletilen cenaze Medine-i Münevvere’ye götürülerek Bakî Kabristanı’na tevdi edilmişti. Dürrüşehvâr, dönemin Türkiye Cumhuriyeti yönetimine defin için yaptığı ısrarlı başvurulara bir karşılık alamamış, İsmet İnönü’nün eşi Mevhibe Hanım tarafından bizzat kabul edilmesine karşın, babasını İstanbul’da defnettirmeye muvaffak olamamıştı. Hanım Sultan’ın kalbinde oluşan kırgınlık öylesine derindi ki, 7 Şubat 2006’daki vefatından sonra, “Türkiye’ye gömülmek istemediği için” Londra’da toprağa verilecekti.

İstanbul’da bir padişah oğlu olarak dünyaya gelen, ardından sürgüne gittiği Paris’te ölen ve Medine’ye defnedilen bir halife… İstanbul’da bir şehzade kızı olarak doğan, ardından babasıyla sürgün yaşarken Hindistanlı bir prensle evlenen ve Londra’da defnedilen bir prenses… Ve bu prensesin Fransa’da dünyaya gözlerini açan, son nefesini annesinin vatanı İstanbul’da veren ve babasının vatanı Haydarâbâd’da ebediyete uğurlanan oğlu… Cümleleri böyle art arda kolayca sıraladım ama, dikkatli ve rikkatli bir bakış, kelimelerin arasındaki boşluklara sıkışan nice ibretli sahneyi muhakkak fark edecektir.

HABERE YORUM KAT