1. YAZARLAR

  2. Lütfü Özşahin

  3. İsrail niçin bu kadar gergin?
Lütfü Özşahin

Lütfü Özşahin

Yazarın Tüm Yazıları >

İsrail niçin bu kadar gergin?

17 Ocak 2010 Pazar 00:49A+A-

Yahudilerin ve İsrail'in topyekün yok edilmesi gibi bir söylem hem İslami değildir, hem de insani. Batı kökenli olan antisemitik bir anlayışı çağrıştıracak siyasal beyanlardan özellikle İslam ülkeleri kaçınmalıdır. Zira böyle bir söylemin ırkçı siyonist bir söylemden farkı yoktur. Ve her iki siyaset tarzı da barışa değil sadece savaşa, çatışmaya, kana ve gözyaşına hizmet eder.

Öncelikle belirtelim ki, İsrail'de geçmiş dönemlere nazaran daha da sertlik yanlısı, aşırı milliyetçi, siyonist İsrail Evim (İsrael Beyteynu) Partisi'nin ortak olduğu bir koalisyon hükümeti var. Bu hükümet maalesef tıpkı Ariel Şaron gibi kendilerine oy veren tabanı rahatlatmaya yönelik kışkırtıcı ve aymaz bir politika izlemektedir. Şüphesiz İsrail devlet aygıtını ezici olarak kontrol eden, bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını Yahudi dinine ve halkına ihanet olarak gören Aşkinaz kökenli katı, rabbinik anlayışa dayanan Ortodoks anlayıştaki Yahudileri bir tarafa bırakırsak -ki, Filistin sorununun çözülmesini bunlar engellemektedir- özellikle seküler, hümanist, reformist, hatta bazı sosyalist kökenli politikacıların İsrail'in dünya kamuoyunu hiçe sayan bu dış politikasından ve işgali sürdürmesinden rahatsız olduğu bilinmektedir.

Öyle ki, diaspora'nın sertlik karşıtı önde gelen liderleri İsrail'in bu politikası nedeniyle tüm dünya ölçeğinde prestij kaybına uğradıklarını ve bu yüzden Yahudi kökenli finans sektörünün zor durumda kaldığını hatta sürdürülen bu işgalin ABD hükümetini dahi zora soktuğunu açıkça itiraf etmektedirler. İran, 1979 devriminden itibaren zaten İsrail'e karşı olumsuz net bir tutum almıştı. İsrail bu duruma bir nevi alışmıştı. Zaten İran Şii olması hasebiyle İslam dünyasını özellikle Filistin'le birinci derecede ilintili olan Arap devletlerini etkileyecek tarihsel ve kültürel güce sahip değildi.

Fakat Türkiye'nin İsrail'in koruyucu meleği ABD ile müttefik sıfatıyla ve NATO üyesi ülke olarak İsrail'i eleştiriyor olması, İsrail açısından son derece tehlikeli ve o derece anlamlı ve kabul edilemez bir durumdur. Zira kısmen Erbakan hükümeti hariç Cumhuriyet Türkiye'sinde hiçbir hükümet İsrail'i uluslararası bir düzlemde bu ölçüde eleştirememiş ve Filistin'e sahip çıkamamıştır.

Hatta eski İsrail savunma bakanı Mofaz'ın söylediği gibi İsrail, Türkiye içinde İsrail'den bile güçlüydü. Türkiye İsrail'i İslam dünyasında boşuna ilk olarak tanımamıştı. Türkiye öyle kolay kolay İsrail'e dur diyebilecek, onu eleştirebilecek bir siyasal aklı dış politikada devreye sokamazdı. En azından bu zamana kadar İsrail'e verilen intiba hep böyle olmuştur. Fakat bu anlayış ilk önce Refah Yol hükümeti döneminde kırılmaya başladı, D8 projesi devreye girdi ve bu yüzden, Kaddafi dahi oyuna getirilerek Türkiye'nin seçilmiş hükümeti yıpratılarak al aşağı edildi.

Bu bağlamda Türkiye'nin İsrail'in işgal politikalarına karşı açık tavır alması bütün İslam ülkelerinden daha önemlidir. Çünkü hem tarihsel, kültürel, hem askeri, ekonomik açıdan ve hem de Davos çıkışından itibaren Arap halkları nezdinde kazandığı sevgi ve sempati bakımından Türkiye, İsrail'i köşeye sıkıştıracak, ona dur diyebilecek tek İslam ülkesi olarak gözükmektedir. Bu konumda olan Türkiye, İsrail açısından son derece rahatsız edicidir. Öyle ki, Türkiye'nin bu konuma gelmesi İsrailli fanatik dinci siyasiler açısından arzı mev'ud hayallerini ve Mesih'in gelişini dahi geciktirecek bir mahiyet taşımaktadır.

Diğer yandan Ürdün, Kuveyt, Suudi Arabistan ve özellikle Mısır'ın, Türkiye'nin Filistin politikasından keza Hamas'a ilişkin tutumundan rahatsız olduğu bilinmektedir. Zira Mısır hem bölgede Türkiye'nin etkin olmasından, nüfuzunu artırmasından rahatsız hem de Hamas benzeri hareketlerin Arap ülkelerinde yayılmasını önlemek istemektedir. Filhakika Hamas benzeri siyasal İslam'a dayanan anti-siyonist ve anti-emperyalist oluşumların Arap dünyasında yayılması mevcut diktatör Arap rejimlerinin sonunu getirecek bir süreci başlatacağından bölgedeki bazı Arap ülkelerinin İsrail'le işbirliği yaptığı bilinmektedir. Bundan dolayı denilebilir ki, eski İsrail istihbarat komutanlarından Şalomo Gazit'in ifade ettiği gibi İsrail'in varlığı bölgedeki diktatör Arap rejimlerinin de teminatıdır. Yani bir bakıma İsrail, Hamas'ın başını ezmek isterken, eski Dışişleri Bakanı Tzipi Livni'nin Kahire'de deklare ettiği gibi, aslında diktatör Arap rejimleri için de savaşmaktadır. Filhakika Hüsnü Mübarek gibi Arap liderler işbaşında olduğu sürece Filistin sorununun çözülmesi Türkiye'nin bütün çabalarına rağmen mümkün gözükmemektedir.

İsrail'i yok saymak doğru bir siyaset mi?

Gerginliğin bir nedeni de şüphesiz Ahmedinejad benzeri söylemlerdir.. Yani İsrail'in topyekün olarak yok edilmesi. Bu söylemle Filistin sorununun çözülmesi mümkün değildir. Doğrusu Türkiye'nin seslendirdiği gibi israil'in Altı Gün Savaşlarında işgal ettiği topraklardan çekilmesi yani 1967 öncesi sınırlarına dönmesidir. Yahudilerin ve İsrail'in topyekün yok edilmesi gibi bir söylem hem İslami değildir, hem de insani. Zira Yahudiler bu topraklarda türedi bir millet değillerdir. Öyle ki, Hz. Davut'un MÖ 1000 yıllarında Yebusileri yenerek Kudüs'ü fethetmesinden itibaren yani en az 3000 yıldır bu topraklarda Yahudiler mevcuttur. Öyleyse esasen Batı kökenli olan antisemitik bir anlayışı çağrıştıracak siyasal beyanlardan özellikle İslam ülkeleri kaçınmalıdır. Zira böyle bir söylemin ırkçı siyonist bir söylemden farkı yoktur. Ve her iki siyaset tarzı da barışa değil sadece savaşa, çatışmaya, kana ve gözyaşına hizmet eder.

Ayrıca Gazze dolayısı ile ortaya çıkan gerginlikte İsrail gibi diplomatik deneyimi ve tecrübesi son derece yüksek olan bir ülkenin büyükelçimize karşı gösterdiği güya haddini bildirme anlamı taşıyan zavallılık derecesindeki bir duruma düşmesi aslında çaresizliğin, suçluluğun, nezaketsizliğin keza panik ortamının dışa vurmasından başka bir şey değildir. İnşallah sağduyu kazanır ve İsrail-Türkiye ilişkileri sağlıklı bir zemine oturur.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum