1. YAZARLAR

  2. MIck Dumper

  3. İsrail Kudüs'ü de el Halilleştiriyor
MIck Dumper

MIck Dumper

Yazarın Tüm Yazıları >

İsrail Kudüs'ü de el Halilleştiriyor

17 Mart 2010 Çarşamba 12:47A+A-

İsrail'in ve yerleşimcilerin Kudüs'te sıkılaşan kontrolü, Filistinlilerin çoğunlukta olduğu ve işgal altındaki El Halil'deki yerleşimcilerin artan dokunulmazlığını akla getiriyor. Filistinlileri Doğu Kudüs'ten silmek, İsrail'in güvenliğine katkıda bulunmak bir yana daha fazla şiddete yol açar

Son dönemde Kudüs’te tansiyonun Filistinli göstericilerle İsrail polisi arasında Eski Kent ve civarında yaşanan çatışmalarla yükselmesi, rahatsız edici yeni bir eğilimin ortaya çıkışının işareti gibi görünüyor: Kudüs’ün El Halilleştirilmesi. Bu sadece radikal yerleşimci gruplarının kentin kültürel bakımdan hassas kısımlarını ele geçirmek konusundaki zaferinin değil, daha fazla şiddet ve kargaşanın da habercisi. Daha da önemlisi, bu gidişat İsrail hükümetiyle Filistin Yönetimi arasındaki görüşmelerin yeniden başlaması yönünde atılan hassas adımları da sekteye uğratıyor.
Niye El Halilleştirme diyoruz? Kudüs ve Beytüllahim’in güneyindeki El Halil, yer yer zengin kesimleri bulunsa da yoksulluğun, yatırım yokluğunun, artan suçun, çöken belediye hizmetlerinin ve yerel veya ulusal çapta tanınmış bir liderliğin olmamasının damga vurduğu bir kent. İsrail’in Batı Şeria işgalinden bu yana El Halil’deki İsrailli yerleşimci grupları, Filistinlilerin ezici çoğunlu-ğunu oluşturduğu bu kentte giderek dokunulmazlıkla hareket ediyor.
Gidişat korkunç
Bu büyük ölçüde İsrail hükümetinin El Halil’in merkezindeki Eski Kent’te bulunan yerleşimcileri desteklemek için dayattığı kısıtlamalardan kaynaklanıyor. Geçen hafta İbrahim camisinde yer alan Patrikler Mezarlığı’nın (İbrahim’in buraya gömüldüğü varsayılıyor) korunan kutsal Yahudi yerleri listesine eklendiğinin açıklanması İsrail
gücünün olası Filistin devletinde nasıl tezahür edeceğinin de göstergesi.
İsrail anaakım siyasetinin Kudüs’te yerleşim faaliyetini kabul etmesi, kentin bazı kilit kurumlarını ve coğrafi noktalarını ele geçirmesi, bu sürecin İsrail bürokrasisi, yargısı ve ordusunun en yüksek kademelerinden aldığı destek ve zengin ABD’yle diğer dış kaynakların verdiği maddi destek bir arada, El Halil’le rastgele bir benzerlikten daha fazlasını gösteren kültürel bir dokunul-mazlığa işaret ediyor. Kudüs’ün belli bölgelerinin Filistinlilere yasaklanması veya yerleşimcilerin saldırılarının sonucu olarak ticaret yapılan caddelerin kapatılması El Halil’deki boyutlara varmış değil, fakat bunun çok kolay olabileceğine dair işaretler yerleşimcilerin hedef aldığı bölgelerde çoktandır fark edilebilir durumda.
Britanya merkezli düşünce kuruluşu Chatham House’un geçenlerde yayımladığı “Kudüs: Başarısızlığın Bedeli” adlı rapor, Kudüs’ün El Halilleştirilmesinin zorla sürgün, İsrail’in belli kenar bölgelerden tek taraflı çekilmesi ve Doğu Kudüs’te kalan Filistinlilerin sözüm ona ‘bir araya toplanması’ndan müteşekkil bir karışım olduğunu iddia ediyordu. Rapora göre, mevcut gidişat Filistin nüfusunun büyük bölümünün Doğu Kudüs’ün merkezi kesimlerinden fiziken silinmesiyle sonuçlanacaktı.
Bu korkunç senaryoya rağmen rapor, öngörülebilir gelecekte İsrail hükümetinin bu gelişmelerin olumsuz etkisini dizginlemek açısından yeterince güçlü bir konumda olduğunu da vurguluyordu. Bunun başlıca sonucuysa, Doğu Kudüs’teki Filistinlileri yerleşimci faaliyetlerine karşı etkili ve koordineli bir direnişten mahrum bırakmak oldu. Bu nedenle kısa veya orta vadede (iki ila beş yıl içinde) İsrail hükümetinin önünde kentteki El Halilleştirme sürecini tamamlamak konusunda neredeyse hiçbir engel kalmayacak.
Büyüyen bu urun iki engelleyicisi var. Birincisi kentteki İsrail makamlarına, kuzey İsrail’de üslenmiş bir grup olan İslami Hareket’ten gelen meydan okuma. Grubun esasen miraslarını ‘korumak’ için Filistinli Müslümanları İsrail’den Kudüs’e getirme çabasına dayanan mevcut cemaat faaliyeti, İsrail hükümetinden öyle ya da böyle müsamaha görüyor. Kendisini kentteki İsrail hegemonyasını tehdit eden bir güce dönüştürdüğünde ve dönüştürebilirse, daha sert önlemler alınabilir. Hareket bizzat İsrail içinde üslenmiş olduğundan dolayı İsrail onu işgal altındaki topraklarda Hamas’a karşı yaptığı tarzda bastıramıyor.
İkinci engel, Kutsal Havza denilen bölgedeki Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman dini mekânların rolü.
Doğu Kudüs sokaklarında tepkiyi ateşleyecek kritik bir mesele, İsrail’in Müslümanların Harem üş Şerif ve bağlı yerlerdeki haklarına tecavüz etmesi. Geçen hafta ve ayrıca Ekim 2009’da da görüldüğü gibi, Harem üş Şerif’e
yönelik olduğu söylenen tehditlerden dolayı sokak gösterileri ve ayaklanmalar patlak verdi bile; bu eylemler tamamen olmasa da kısmen İsrail içindeki İslami hareket tarafından seferber edildi. İsrail hükümetinin yapacağı
bir yanlış hesap ya da yerleşimci bir grubun güç gösterisine girişmesi, ateşli ve muhtemelen kontrol
edilemez bir tepkiyi tetikleyebilir.

AB’nin önerileri dikkate değer
Bu iç açıcı olmayan gidişattan bir ölçüde kaçınmak mümkün. AB liderleri misyonunun geçenlerde sızan rapo-runda yer alan tavsiyeler, İsrail’in Doğu Kudüs’teki politikalarının yasadışılığını bir kez daha teyit etmesiyle, gerek İsrail’in buradaki varlığının gerekse Doğu Kudüs’ün daha fazla parçalanma-sının pekiştirilmesi doğrultusundaki gidişatı durdurmak bakımından önemli bir rol oynayacaktır. Tavsiyeler Doğu Kudüs’te bir Filistin Kurtuluş Örgütü temsilciliği kurulmasına arka çıkılma-sını, AB üyelerinden yerleşim faaliyetini destekleyen para akışlarının veya yerle-şimlerden AB ülkelerine ihracat yapıl- masının engellenmesini ve Filistin sivil toplumunun desteklenmesini içeriyor. Bunun birlikte yukarıda zikredilen se-naryoları zamanında engellemek bakı- mından bu adımların tek başına yeterli olması pek mümkün görünmüyor.

Bütün bölge tehlikede
Diplomatik faaliyet iki kilit alana odaklanmalı. Birincisi durumun ciddiyeti İsrail üzerinde baskı gücü olan kilit aktörler olan ABD’ye ve başkanın Ortadoğu özel temsilcisi George Mitchell’a, yanı sıra Ortadoğu Dörtlüsü’ne iyice anlatılmalı. Ortaya konabilecek önemli bir nokta şu: Kudüs’te yaşayan bütün insanların endişeleri giderilmedikçe, İsrail’in güvenliği, en az Filistinlilerin geçimi ve sağlığı kadar risk altında olacak.
İkincisi, uluslararası toplumun mevcut İsrail hükümetini şuna ikna etmesi lazım: Radikal yerleşimlcilerin dini mekânların statükosunu bozmak ve stratejik toprak parçaları elde etmek yönündeki faaliyetleri, sadece Kudüs’te değil, bütün bölgede daha fazla şiddete yol açacaktır. İsrail bir yandan barış süreci müzakerelerine dönüşü, öte yandan da bu tür grupları destekleyerek çelişkili bir politika yürütüyor. (Britan-ya’daki Exeter Üniversitesi’nde Ortadoğu Profesörü, 10 Mart 2010)

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT