1. YAZARLAR

  2. Yasin Aktay

  3. İslamcılık ve Solun Soykütüğü
Yasin Aktay

Yasin Aktay

Yazarın Tüm Yazıları >

İslamcılık ve Solun Soykütüğü

25 Nisan 2016 Pazartesi 06:33A+A-

Bir süredir sol üzerine, münhasıran da İslami sol üzerine yazdığım yazılara gelen tepkiler bu konuda eksik kalmış bir iki noktayı daha tamamlamayı gerektiriyor. Öncelikle söylemem gerekiyor ki, bu yazıların yazılmasına sevk eden ilk gerekçe İslami sol iddialarına, tez ve söylemlerine karşı bir cevap verme isteğiydi. Yazdıkça, mevzunun sadece solla sınırlandırılamayacağını düşündüm. Çünkü karşımızda sol diye tanımlanabilecek sabit bir hikaye, tavır veya çerçeve bulunmuyor.

İslami sola, sol cenahın bir kesiminden bir ilgi ve talebin hem geçmişte hem de bugün var olduğu doğrudur. Bu talepleri belli bir tepkiselliğe veya tek bir kötü veya naif niyete indirgeyip harcamak istemem. Bu isteğin herkeste çok farklı bir karşılığı olabilir. Herkesin bir konuya ilgisi tek bir kaleme, tek bir insani duruma indirgenemez. Neticede insanların her biri her olayla kendine özgü şartlarda karşılaşır, kendilerine özgü bir tavır ortaya koyar ve yine kendilerine özgü bir yolla etkilenirler. Sol kesimden Avrupa veya Latin Amerika'daki tarihsel uzlaşma örneklerini izleyerek Türkiye'ye de bunu taşıma arayışının izleri hep oldu. Tamamen pragmatik ve İslam'ın devrimci gücünü devşirmeye matuf bir arayış olarak kalanları da. Zaman zaman bu örnekler İslami siyasal cepheyi bölerek başka ittifaklarla çok daha fırsatçı, faydacı ve entrikacı haller de alabildi. İslami kesimden ise bu terkibe olan ilginin ana ekseni solun popülerliğinin etkisine teslim olmaktan ibaret kaldı. Muhtemelen sol içinden bu ilişkilerin, bu temasların kendi bakış açılarından hikayesi sıkça yazıldı. Onlar tarafından yazılması da gayet normal, ancak anlatımın sadece onların veçhesine bağlı bırakılması olaya dair bütün hükmün onların ideolojik tanıklığına mahsur ve malul kalması gibi bir sorun yaratıyor. Vaka şu ki, onların anlatımı fena halde ideolojik. Üstelik zaman zaman ideolojik olduğunu güçlü bir retorikle gizleyebilme mahareti de var.

O yüzden aslında daha uzun vadede İslami sol söylemin tarihsel şartlarını ve gelişimini Türkiye ve Arap-İslam dünyasındaki örnekleriyle, gerek söylemsel tema olarak ortaya konulan gerek hareket planında yaşanan karşılaşma örnekleriyle göstermek lazım. Bu düzeyde işin İslami açıdan veya sol açısından mümkün olup olmadığına dair bir hüküm ortaya koymaktan ziyade, bu karşılaşmalarda yer alan insanları ortaya koymaya çalıştıkları zihinsel veya eylemsel ürünlerle birlikte anlamaya çalışmak daha önemlidir. Bu karşılaşmaların taraflar için ne anlama geldiği elbette çok önemlidir. Toplamda işin bir soykütüğünü çıkarmak lazım. Muhtemel bir İslam ve sol terkibinin veya tartışmasının soykütüğü de, solun kendisinin soykütüğü de lazım.

Siyaset ve tarihi sağ-sol ekseni üzerinden okumanın neticede bir dünya tercih olduğunu ve dünyada geçerli olan bütün kavgayı kapatma iddiası taşısa da, asıl ezeli kavgayı gözden kaçırmak istese de o asıl kavganın bir parçası veya başka bir halkası olduğunu göstermek gerek.

Diğer yandan biri bir din, diğeri bir siyasi ideolojik tavır olarak İslamcılık ve solculuğun bir karşılaşmasından söz edeceksek, bunun ancak taraftarları üzerinden yapılması lazım. Zira sol ve İslam bizzat karşılaşmaz. Karşılaşan Müslümanlar ve solculardır. Bu karşılaşmaların gerek dünyada, gerek Türkiye'de çok zengin ve öğretici bir insan tecrübesi ortaya koyduğu bir gerçek.

Solun şeceresi içinde Avrupalı kökenleri, oryantalist epistemoloji ve ontolojiye olan bağımlılığı ilk anda göze çarpan unsurlardır. Bu şecere özellikleri içinde solun iflah olmaz müzmin tutarsız konumu onun bağlayıcı bir metinden yoksun olmasıyla ilişkilidir.

Yahudilerin kurtuluşunu Marx nasıl ve hangi gerekçelerle Yahudilikten kurtuluşa bağlamışsa, sanırım aynı sebeplerden dolayı solun kurtuluşu da insanların soldan kurtuluşa bağlı hale gelmiş durumda.

Çünkü solun teorisi ayrı sorun çıkarıyor, cemaat oluşumları, dinamikleri ve pratikleri ayrı sorunlar çıkarıyor ve bütün bu sorunlar toplamda solun insanlığa bir katkı yapmasını değil, insanlığın üzerine bir yük olmasını beraberinde getiriyor.

Gezi hadisesi hem Türk solu için hem de sol ve İslamcılar ilişkisinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Gezi, Türk Solunun Türkiye içinde ne tür ittifaklara açık olduğu veya ittifaklar konusunda ne tür marjlara sahip olduğuna dair önemli veriler sundu. Aynı zamanda solun bilinçaltındaki bütün iktidar heveslerinin, Türkiye halkına ve onu temsil eden kesimlere karşı içinde beslediği, gizlediği veya bastırdığı bütün duyguların açığa çıkmasına yol açan ilginç bir deneyim oldu.

Yoğun bir sosyalizasyon süreci içinde devrim, değişim, birlikte yaşama, demokrasi, sivillik gibi konular üzerinde tonlarca literatür döktürmüş entelektüel düzeyleriyle solcuların bir anda Gezi hadisesiyle nasıl en Vandal sahnelerde en arkaik partizanlara hatta holiganlara dönüştüklerini izlemek kuşkusuz bir çok afilli kavrama bakışı etkilemiş olmalı.

Türk solcularının yaşlılarının içinde ukde kalmış devrimciliğin yeni nesil genç militanlar üzerinde bir anda beklenen Mesihe dönüştüğü görüldü. “Bu sefer tamam” çığlıkları tam da Mesih beklentisinin heyecanını ele veriyordu.

Gezinin bir sosyolojisi olduğu açık, ancak ona bizzat devrimci perspektiften atfedilen derin anlamlar, Geziye katılanların onda gördükleri arasındaki çeşitlilikler bir Gezi fenomenolojisini kaçınılmaz kılıyor. Fenomenoloji, yani “Gezi kime nasıl ve neden böyle görünüyordu?”

Hadiselerin arkasında bazı ittifakların olduğu çok açıktı ve bu ittifaklara işaret etmek bir anda komploculuk diye mahkum ediliyordu. Oysa sonradan bu ittifaklar çok daha açık bir biçimde hareket etmeye de başlamıştı. Mesela FETÖ bu harekete açıktan destek vermiyor görünmeyi tercih ediyordu, ama bütün bileşenleriyle Gezi'nin etkisini artırmaya, Gezi'nin daha geniş bir kitle hareketine dönüşmesi için akla gelmeyecek destekler veriyordu. Diğer aktörleri saymıyoruz bile.

Gezi hareketine anti-kapitalist Müslüman diye bilinen unsurların yaptığı katkı da hesaba katıldığında bu olayın İslam ve Sol ilişkisinin soykütüğünde önemli bir halka olarak görülmesi kaçınılmaz oluyor.

Yeni Şafak

YAZIYA YORUM KAT