1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Islah-Haber'den Uludere Soruşturması – 4
Islah-Haberden Uludere Soruşturması – 4

Islah-Haber'den Uludere Soruşturması – 4

Islah-Haber Uludere katliamında ve yürütülen soruşturmada gelinen aşamayı soruşturdu. Soruşturmanın 4. Bölümü:

15 Haziran 2012 Cuma 20:08A+A-

Soruşturma dosyamızın bu dördüncü bölümünde de Yeni Şafak gazetesi yazarı Hilal Kaplan ve Milat gazetesi Ankara Temsilcisi Aslan Değirmenci’nin elimize ulaşan cevaplarını ilginize sunuyoruz.

HAŞİM AY / ISLAH-HABER

***

DEVLETİN KENDİSİYLE YÜZLEŞMESİ ZAYIFLIK OLARAK GÖRÜLÜYOR

SORU-1: Uludere katliamının üzerinden aylar geçti. Savcılık soruşturma açtı. Meclis, araştırma komisyonu kurdu. Devlet bu olayın üzerinin örtülmeyeceğine, faillerinin en kısa zamanda bulunacağına dair söz vermesine rağmen konuya dair kamuoyunu tatmin eder nitelikte bir gelişmenin yaşandığı henüz söylenemez. Kamuoyunun ve mağdur ailelerin beklentileri sürerken Başbakan'ın konuyu gündemde tutmaya çalışanlara karşı giderek agresifleşen bir üsluba büründüğü görülmekte. Sizce Uludere soruşturmasının sonuçlanmasını geciktiren sebepler nelerdir?

Hilal Kaplan: Pek çok faktör devrede olabilir ama ben sadece iki tanesine değinmek isterim. Devletin kendi işlediği suçla yüzleşmesi gibi bir geleneğimizin olmayışı hatta bilakis, özellikle Ortadoğu coğrafyasında bunun “zayıflık” belirtisi olarak görüleceği algısı bunlardan birisi.

İşin sosyo-psikolojik değil de siyasi yönüne bakacak olursak en önemli gördüğüm faktör hâlen sürmekte olan 7 Şubat darbe teşebbüsü. Başbakan, Ocak 2012’de “komplo” olarak nitelendirdiği Uludere bombalamasını, Mayıs 2012’de “hata” olarak dile getiriyor ve Genelkurmayla daha omuz omuza bir görüntü verme ihtiyacı duyuyorsa bunun en büyük sebebi güvenlik bürokrasisinin bir kısmının devleti rehin alma girişimidir. Bu, Hükümeti TSK içinde darbecilikten azade olarak gördüğü bir kliği korumaya yönlendirmiş olabilir. Çünkü en nihayetinde asker-polis ve MİT, devletin güvenlik bürokrasisi ve Hükümet bunlardan bir kısmına güvenerek ‘iş tutmak’ zorunda. Aynı şekilde “Vur emrini kim verdi?” sorusu ön plana çıkmalıyken birilerinin ısrarla “İstihbaratı kim verdi?” deyip soru işaretlerini MİT’e kaydırmaya çalıştıklarını düşünün. Bu yüzden Hükümetin CMK değişikliğini hayata geçirene kadar Uludere soruşturmasını geciktirmek isteyebileceğini düşünüyorum.

Aslan Değirmenci: Uludere katliamının meydana geldiği dönem iyi analiz edilmelidir. Olaydan kısa süre önce Bütçe Kanunu görüşmelerinin kapanış konuşmasında söz alan Bülent Arınç, "Kürt kimliğinin tanınması çok önemli bir konudur. Bu bir insan hakları konusudur. Yani Türkiye'de yaşayan bir insan, 'Ben Kürdüm ve bu kimliğimle iftihar ediyorum. Ben bu gerçeğimle tanınmamı istiyorum.' dediği zaman, bizim buna saygı göstermemiz, bunu kabul etmemiz gerekir. Geçmiş dönemlerde inkârcı ve asimilasyoncu bir inanç böyle yapmamış olabilir. Onların da Türkiye'nin bugün başına neler açtığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bir insan kendi kimliğinden şeref duyar. Kürt meselesi veya Kürt kimliği, 3 sene önce, 30 sene önce, 20 sene önce ortaya çıkmış bir kimlik değildir. Kürtlerin varlığı en az bin seneden beri bir gerçektir. Bunu inkâr edemezsiniz. Bunu inkâr ederseniz 80 öncesine döneriz, 80 sonrasına döneriz. Hepsi, kim, ne varsa bu topraklar üzerinde kendi kimliğini rahatlıkla söyleyecektir. O kimliğe saygı duyacağız. O kimliğin bütün kültürel haklarını, anayasal haklarını vereceğiz, tanıyacağız.” demiştir. Bu sözlere BDP açıkça destek vermiştir. Konuşmasında Başbakan Yardımcısı Arınç, Kürtlerin haklarını gündeme getirmiş; tıkanan süreci diyalog ile yeniden açabilmenin mümkün olduğunu göstermiştir. Bu sözler ile başlayan yeni bir süreç, Uludere katliamı ile yerle bir edilmiştir. O zaman bu süreci başlatan Hükümetin görevi en başta kendisini hedef alan (!) katliamı ortaya çıkarmaktır. Demokratik Açılım’ın iç ve dış oyunlar ile içinin boşaltıldığı bir dönemde, Uludere katliamının yapılması sıradan bir durum değildir.

Soruşturmayı geciktiren nedenlere gelecek olursak; kaygılarım var… Çünkü aslında her şey açık… Genelkurmay olayda grubun ilk görüntü tespitinin Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait İnsansız Hava Aracı tarafından yapıldığını vurguladı. Bu açıklamaya rağmen, her yanımızdan stratejisyenler (!) üflemeye devam etti. Oysa hiç senaryo üretmeye gerek yok. Burada bir kabulleniş var. O zaman bu itirafta bulunanlar yargı önünde hesap vermek durumundadır. Bu geciktirildikçe aklımıza “Dosyanın üstü mü kapatılmak isteniyor?” sorusu geliyor. Başbakan Erdoğan’ın da ilk andan itibaren yanlış bilgilendirildiğini düşünüyorum. Ama artık süreç çok daha farklı bir yere gelmiştir. Yanlış bilgilendirme de bir bahane değildir.

BAŞBAKANIN KÜRTAJ BENZETMESİ TÜM YAPICI ÇABALARIN ÜSTÜNÜ ÖRTMÜŞTÜR

SORU-2: Hükümetin konu karşısında bir hayli sıkıntılı olduğu Başbakan’ın son günlerde giderek daha bir belirginleşmeye başlayan agresif beyanlarından anlaşılmaktadır. Hükümetin Uludere siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu bağlamda Başbakan’ın Uludere-Kürtaj kıyası nasıl yorumlanmalı?

Hilal Kaplan: Çok başarısız bulduğumu söylemeliyim. İlk andan hadiseye el konulabilirdi. Devlet cenazelerin topraktan çıkarılmasından defnine kadar orada olmalıydı ama yoktu. Ardından Beşir Atalay’ın taziye çadırlarına değil de cenazesi bile olmayan korucubaşının evine gitmesi; linç edilen kaymakamın itirazlarına rağmen yakınlarını kaybetmiş bir sürü kişinin hapislerde kalması; tutuklulukla tehdit edilmesi vb... Kanaatimce bunca karmaşa içindeki tek iyi ve yapıcı olay Emine Erdoğan’ın ziyareti olmuştur. Ancak Başbakanın “tazminatsa tazminat” şeklinde kestirip attığı o açıklaması tüm bu yapıcı çabaların da üstünü örtmüştür. İdris Naim Şahin’den bahsetmeye gerek bile yok; PKK’nın kendi lehine, propagandası için kullanabileceği daha etkili bir bakan olmuş mudur; sanmıyorum. Ve ne yazık ki Şahin’in söylemlerine sahip çıkan, çıkarken de ses tonu yükselen, üslubu sertleşen Başbakan, Uludere’ye ilişkin kamuoyu algısını hiç de ‘usta’ca yönetemediğini ortaya koymuştur. 

Aslan Değirmenci: “Şam’da, Bağdat’ta, Kabil’de masum insanlar, çocuklar öldürülürken, biz sessiz, tepkisiz kalamayız.” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kendi halkının üstüne yağdırılan bombaları görmezden gelemez. Gördüğün de ise Uludere ile kürtajı bir tutamaz. Konunun farklı mecralara çekilmesini önleyecek en büyük güç onun elindedir ve yetkilerini kullanarak olayın üstünün örtülmesine izin vermemelidir.  Katliamda yakınlarını kaybedenlerden helallik istenmeden, komplo teorisi yaparak kendisini yanlış yönlendirenlerden de Başbakan hesap sormalıdır. O zaman hem kendisi rahatlayacak hem de ağıtları ve gözyaşları hepimizi (!) yasa boğan anaların acısını hafifletecektir. Başbakan yere düşmekte olan adaleti ayağa kaldırmak zorundadır. Kürtaj gibi konuları Uludere’den uzak tutarak, dizlerinde derman kalmayan anaları daha fazla üzmemelidir. Başbakanın elini vicdanına koyarak kısa sürede önemli adımlar atacağına inanıyorum.  Konuyu kürtaj ile anlamsızlaştırmanın gereği olmadığını düşünüyorum.

ADALET DAĞITANLAR, HESAP SORAMIYORSA KENDİSİNE VERİLEN YETKİLERİ DEVRETMELİDİR

SORU-3: Uludere soruşturmasını yürüten özel yetkili savcılık, 2 Nisan tarihinde basına sızan açıklamasında hukuki sürecin ağır yürümesini soruşturma kapsamındaki askerî birimlerin yazışmalara geribildirimde ağır davranmalarına fature ediyordu. Gerek bu durumu ve gerekse de aynı savcılığın katliamdan sağ kurtulan 4 kişi hakkında “kaçakçılık”tan dava açmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hilal Kaplan: Demek ki İdris Naim Şahin’in gurur duyabileceği türden savcılarımız var, ne diyeyim…

Aslan Değirmenci: Şüphelerimizin derinleşmesine neden olan iki vahim olay… Yine birileri suçluların kamu vicdanında yargılanarak mahkûm edilmesiyle bu konunun kapatılacağını düşünüyorsa yanılıyor. Toplum, suçluların vicdanlarda değil, adalet önünde yargılanarak hesap vermesini bekliyor. Suçluların hesap vermesini sağlayacak kurumların, üstlerine bomba yağdırılan insanların üzerine suçlar yıkarak, olayı perdelemeye hakkı yoktur. Ya da başka kurumları ortaya atarak ‘ben ne yapayım’ deme lüksü de yoktur. Kimse halkı uyutmaya çalışmasın. Hukuk önünde herkes eşittir ve hesap sorulmalıdır.  Adalet dağıtanlar, hesap soramıyorsa kendisine verilen yetkileri devretmelidir. Sorumluları ortaya çıkartmaktansa, öldürülen ve sağ kurtulanlarda kusur arama çabasından herkes vazgeçmelidir.

HÜKÜMET YETKİLİLERİ İSTİSMARI GAYET KOLAYLAŞTIRAN AÇIKLAMALAR YAPMAYI SÜRDÜRMEKTEDİR

SORU-4: Başbakan’ın konuyla ilgili verdiği beyanatlarda son zamanlarda “istismar” vurgusu öne çıkmakta. Başbakan’ın istismar retoriğini nasıl buluyorsunuz?

Hilal Kaplan: Doğrudur, Uludere Katliamı istismar edilmektedir. Her siyasi parti kendi çıkarına göre hadiseye yaklaşmaktadır. Ancak burada iktidar partisine düşen, istismara giden yolları adaleti tesis ederek kapatmaktır. Hâlbuki ne yazık ki Hükümet yetkilileri istismar etmeyi gayet kolaylaştıran açıklamalar yapmayı sürdürmektedir.

Aslan Değirmenci: Bu konuya ben değil, olayda iki kardeşini toprağa veren Muzaffer Encü cevap versin.  Bu konu hakkında görüştüğüm Encü bakın ne diyor: “Çözüme katkı sunmak yerine birileri ısrarla olayı ‘rant’ malzemesi olarak kullanıyor. Bunlar bilmezler mi kardeş acısına yürek dayanmaz. Bu acıya yürek nasıl dayansın? Berat kandilinde el açtım; ‘Rabbim! kimseyi kardeş acısıyla sınama!’ diye dua ettim. Biz acımız ile yaşamaya çalışırken birileri toprağa verdiğimiz canlarımız üzerinden rant siyaseti yapıyor. Bu nasıl vicdan? Yetmiyor, bizi suçlayanlar çıkıyor. Bağrı yanan analarımızın feryatlarını duysalar ne hissederler acaba? Bizi kendi yerlerine koyarak halimizi doğru anlamalarını istiyoruz. Daha yaşadıklarımızı anlamadan konuşanlar, acımıza acı katıyorlar. Yaşanan bir masal değil, yüreğimiz kanıyor.  Yeter artık. Bizler yaramızın sarılmasını beklerken tuz basmayın. Bizim acımız ancak sorumluların yargı önüne çıkarılması ile hafifler. Kayıplarımız üzerinden kimse siyaset yapmasın.”

MÜSLÜMANLAR MİLLİYETÇİLİĞİN HER TÜRÜNÜ AYAKLARININ ALTINA ALAMADIKLARI MÜDDETÇE BU ÜZÜCÜ BAKIŞ AÇISI DEVAM EDECEKTİR

SORU-5: Son olarak İslami kesimlerin Uludere katliamı ile ilgili olarak ortaya koydukları tutum ve icraatları nasıl değerlendiriyorsunuz? Yapılanlara ek olarak konunun gündemde tutulması için daha başka neler yapılabilir?

Hilal Kaplan: Bu minvaldeki en anlamlı kampanya bir grup Müslüman gencin girişimiyle ortaya çıktı: www.uludereicinadalet.com sitesinde başlatılan imza kampanyasının metni pek çoğumuzun derdine tercüman olur nitelikteydi. Aynı şekilde www.uludereicinbulusankadinlar.blogspot.com adresinde de duyarlı Müslüman kadınlar bir çağrı yaptılar. Süreç içinde Mazlumder’in öncü bir rol üstlendiğini görmek mümkün ki bu hafta bizleri Uludereli annelerle de buluşturacak bir organizasyonları olacakmış. Yani meselenin peşini bırakmıyorlar. Ancak elbette “PKK’nın ekmeğine yağ sürüyorsunuz!” denilerek Uludere hakkında yazanları nerdeyse PKK’lı ilan etmeye işi vardıran Müslümanlar da oldu yazık ki. Adalet talep etmeyi bile neredeyse “terör suçu” ilan edecek, hareketinin merkezini PKK’nın oluşturduğu çarpık bir zihniyet ama etkinliği de az değil… “PKK, Uluderelilerden özür dileyip yaralarını saran bir devleti mi; yoksa ‘Ölmeselerdi zaten yargılanacaklardı, uzatmayalım.’ tavrındaki bir devleti mi arzu eder?” diye sorabilseler hakkı da adaleti de teslim edecekler belki ama durum ortada.

Müslümanlar milliyetçiliğin her türünü ayaklarının altına alamadıkları müddetçe bu üzücü bakış açısı devam edecektir. Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe, Allah da onlarda olanı değiştirmez.

Aslan Değirmenci: Kamuoyunda İslami duyarlılığı ile tanınan aktivistler sorumluluk alarak olayın katliam olduğunu ve üzerinin kapatılmaması gerektiğini yüksek sesle haykırdılar. Ama bu ses yeterince yankı uyandırmadı. Yüksek sesle bağırsalar da medya onların sesini kamuoyuna yansıtmadı. Duyan bazı çevreler ise onlar kadar hassas davranmadı. Güce yakın durmak uğruna yükselen sese kulak tıkayanlar ise vicdanları yaraladı. Oysa İslami camiadan konu hakkında adaletli tek ses çıksaydı, konu şimdiye kadar çoktan çözülürdü. Ama bu fırsat kaçırılmış değil… Hesap gününü düşünerek hareket etmek gerekiyor. Uludere’de katledilenlerin ahının yerde kalmaması için, insanlar yüreklerini birleştirmelidirler. Yürekler birleşirse bu olay sadece gündemde kalmaz, kısa sürede gereksiz suçlamalar sona erer, gerilim düşer ve nefreti körükleyen üslup son bulur. Adalet ve vicdandan yana olanların sesi yükseldikçe, katliamın sorumluları deşifre olmaya başlar. Hesap sormak için de aranan fırsat yakalanır. 

HABERE YORUM KAT