1. YAZARLAR

  2. MUHLİS KILIÇ

  3. İnsanların İslam Davetine Karşı Takındıkları Tavırlar
MUHLİS KILIÇ

MUHLİS KILIÇ

Yazarın Tüm Yazıları >

İnsanların İslam Davetine Karşı Takındıkları Tavırlar

29 Temmuz 2019 Pazartesi 23:30A+A-

İslam davetçisi, davetinin başarıya ulaşması için elinden gelen bütün çabayı gösterdikten sonra, muhataplarının farklı tavırları ile karşı karşıya kalır. Burada başarıdan kastımızın, insanların, onun davetine olumlu cevap vermeleri gerektiğinin olmadığını belirtmek gerekir. Elbette ki davetçiler olarak bizler, muhataplarımızın çağrımıza kulak vermelerini ve Allah’ın rızasını gözeten birer muvahhid olmalarını arzulayacağız. Bunu arzularken insanların bir kısmının davete olumsuz cevap verebileceğini ve en nihayetinde hidayetin Allah tarafından verildiğini de unutmayacağız. Nitekim bu durum tarih boyunca hep böyle olmuştur. Allah’ın dinini insanlara ulaştıran, onları müjdeleyen, uyaran ve en nihayetinde onlar üzerine birer şahit olan peygamberlerin çağrılarına, muhatapları farklı şekillerde cevap vermişlerdir. Bu insanlar, ya onları onaylamış, onlarla beraber tevhid mücadelesi vermişler; ya da onların davetine karşı tağutların safında yer almış ve davalarının başarıya ulaşmasının önünde birer engel olmuşlardır. Bu durumu, Peygamber efendimiz (a.s) şu hadisinde dile getirmiştir:

"Allah'ın benim vasıtamla gönderdiği hidayet ve ilim bol yağmura benzer. Bu yağmur Kah öyle bir toprağa düşer ki , onun bir kısmı suyu kabul eder de çayır ile bol nebatat yetişir. Bir kısmıda kurak olur, suyu üstünde tutar da Allah-u Teala halkı onunla faydalandırır. Ondan hem kendileri içerler, hem hayvanlarını suvarırlar, ekin ekerler.

Bu yağmur, diğer nevi toprağa daha isabet eder ki, düz ve kaypaktır. Ne suyu üstünde tutar, ne çayır bitirir. Allah'ın dinini anlayıp ta Allah'ın benim vasıtam ile gönderdiği hidayet ve ilimden faydamend olan ve bunu bilip başkasına bildiren kimse ile bunu duyduğu vakit kibrinden başını bile kaldırmayan ve Allah'ın benimle irsal olunan, hidayetini kabul etmeyen kimse böyledir..."

İnsanların bir kısmı, islam davetçilerinin davetini kabul etmenin yanında, Allah’ın dinini en güzel şekilde yaşamaya çalışır ve etrafındaki insanlara faydalı olmanın çabasını gösterirler. İşte hadiste bu insanlar, suyu kabul eden ve güzel çayırlar ve meyveler veren toprağa benzetilmişlerdir. Hadiste bahsedilen diğer bir grup, hidayeti ve gelen ilmi kabul etmeyen insanlardır. Bu insanlar kibirlerinden başlarını kaldıramazlar. Zaten başlarını kaldırsalar dahi bir şey göremeyeceklerdir, çünkü kibirleri onları kör etmiştir. Bu anlamda bu kişilerin kendilerine bir faydalarının olmadığı gibi etraflarındaki insanlara da faydaları olmaz.

Bu durum böyle olmakla beraber, insanların İslam davetine karşı takındıkları tavırları irdelerken içerisinde bulunduğumuz toplumu genel anlamda değerlendirmek faydalı olacaktır. Bizler Türkiye’de yaşayan müslümanlar olarak Allah’a iman ettiğimizi söylüyor ve etrafımızdaki insanları, gerçek manada Allah’a kul olmaya davet ediyoruz. Muhatap kitlemiz çoğunlukla kendini İslama nispet eden ancak İslamın güzelliklerinden pek haberdar olmayan, dini gerçek kaynağından değil de kulaktan dolma bilgilerle yaşamaya çalışan insanlardan oluşuyor. Bu durumun yanında özellikle yaşadığımız bölgede bir zamanlar yaşanan olumsuzluklar ve müslümanların insanlar üzerinde bıraktığı olumsuz izlenimler davetimizi önemli ölçüde etkiliyor. Üzerine bugün mevcut ortamda kendilerini İslama nispet eden kimselerin yaptığı adaletsizlikler, hukuksuzluklar da eklenince insanlar İslamdan bahseden kimselerden adeta kaçar hale geliyorlar.

İslam davetçilerinin bir araya gelerek toplumun belirli kesimlerine bir şeyleri anlatma çabası içerisine girmesi, farklı kesimler tarafından farklı tepkilere sebep olur. Hiç şüphesiz davetçilerin, hareketin başlangıç aşamasında kullandığı argümanlar, tepkilerin sayısını ve dozajını belirler. O güne kadar o toplumun içerisinde yetişmiş kimselerin, özellikle de genç yaştaki davetçilerin, toplumun genel kabullerine karşı duruşları onları bir tepki ile karşı karşıya getirir.

Toplumun bir kesimi, kendilerini davet hareketinin direkt karşısında konumlandırırlar. Bu kimseler davet hareketinin daha ilk zamanlarında, hareketi karalamanın peşinde olurlar. İftiralarla, yalan yanlış bilgilerle toplumun içerisinde bir algı oluşturmaya ve insanları, İslam davetçilerinden uzaklaştırmaya çalşırlar. Bu kimseler toplumun temel dinamiklerini bildiklerinden toplumun korkularını da yönetmeye çalışarak davetçilerin yolunu tıkamaya çalışırlar. Davetçileri, her seferinde farklı farklı isimlerle isimlendirerek adeta, çamur at izi kalsın mantığıyla hareket ederler.

Bu kimseler sürekli davet hareketiyle ilgili, toplumun kafasını bulandırmanın peşinde olurlar. Davet hareketini birilerinin projesi olarak görürler. Bu kimseler zaman gelir o kadar ileri giderler ki; insanlara, davetçilerin kendi çocuklarının kafalarını bulandırıp onları tamamıyla kendilerine itaat edecek bireyler olarak yetiştirdikten sonra istedikleri şekilde kullanacaklarını söylerler. İslam davetçileri böyle kimselere karşı uyanık olmalı, onların oyunlarını bozmayı bilmelidir. Eğer kendisi doğru olursa hiç kimsenin kendisine zarar veremeyeceğini bilmeli ve hayatı Rabbinin istediği bir şekilde yaşamanın çabası içerisinde olmalıdır.

Toplumu oluşturan bireylerin bir kısmı ise, davet hareketi içerisindeki gençleri değerlendirirken kendi değer yargıları üzerinden tavır takınırlar. Ve ne yazık ki, bu sebeple bu kimselerin ilk dönemde yaptıkları bu değerlendirmeleri  çok sağlıklı olmaz. Değerlendirmelerinin sağlıklı olmamasının sebebinin bu kimselerin korkularının ve duygusallıklarının olduğunu söyleyebiliriz. Bugüne kadar bildikleri ve yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyen kişilere karşı bu kimseler, savunmaya geçer ve bu durum onların kendi yaptıkları şeylerin en doğru olduğu sonucuna götürür. Yani bu ilk dönemde insanlar çok da düşünmeden, belki de farkında olmadan, kendilerini ölçüt olarak görürler. Tek doğru vardır o da kendilerinin yaptığıdır. Hatta öyle olur ki, bu kimseler; ‘Bizde onların geçtiği yollardan geçtik ama biz hiç böyle şeyler yapmadık.’ diyecek kadar ileri giderler. Bu bahsini ettiğimiz kişiler daha çok yaşı ilerlemiş kimselerden oluşur. Bu anlamda bu kimseler en çok da kendi çocuklarının ileride bu gençler gibi olmalarından korkarlar ve çocuklarını olabildiğince bu kimselerden uzak tutmaya çalışırlar. İslam davetçilerinin, bu kimselerin böyle davranmalarının sebeplerini iyi bir şekilde irdelemeleri ve bu kimselere merhametle yaklaşmaları gerekir. Çünkü bu kimseler bazı şeyleri yanlış bildiklerinden dolayı davetçilere bu şekilde davranırlar. Davetçi eğer sabreder ve böyle kimselere iyilikle muamelede bulunursa, böylelerinin sevgisini kazanır ve öyle olur ki bu kimseler o değişeceklerinden korktukları çocuklarını kendi elleriyle davetçilere emanet ederler. Tabi ki, bu sonuca ulaşabilmenin büyük bir sabrı ve çabayı gerektirdiği unutulmamalıdır.

Bu kimselerin düşüncelerinin bu şekilde değişmesinin sebeplerini irdelediğimizde şunları söyleyebiliriz:

Bu kimseler, davetçilerden kendilerine ve ailelerine bir zararın gelmeyeceğine inanır ve davet hareketi içerisinde yer alan gençlerin hem kendilerine hem de topluma daha faydalı olduklarını görürler.

Hareketin içerisindeki kişilerin toplum içerisinde kendilerine güvenilen kimseler olduğunu ve davet hareketi ile alakalı oluşturulmaya çalışılan algıların çok doğru olmadığını görürler.

Hareket içerisinde bulunan kişilerin sürekli gözlerinin önünde olan kimseler olması ve bu kimselerin yaptıklarının gizli, kapaklı işler olmadığını görmeleri onları bayağı rahatlatır.

Bu kimseler, davetçilerin kendilerine sabırla ve merhametle davranmalarının sonucunda davetçilerin kendilerine söylediklerine kulak verir ve bir yerden sonra doğru bildiklerinin bir kısmının yanlışlığını kabul ederler ve dini daha doğru bir şekilde anlamanın çabası içerisine girerler.

Toplumun bir kesimi de vardır ki, onlar adeta toplumun içerisinden böyle gençlerin yetişmesini bekliyorlardır. Daha ilk günden davet hareketine destek verirler. Ve bütün imkanlarını onlar için seferber ederler.

Ne mutlu o kimselere...

YAZIYA YORUM KAT