1. YAZARLAR

  2. Nasuhi Güngör

  3. İngiliz arşivlerini mi bekleyelim?
Nasuhi Güngör

Nasuhi Güngör

Yazarın Tüm Yazıları >

İngiliz arşivlerini mi bekleyelim?

20 Kasım 2009 Cuma 10:09A+A-

Geçmişle hesaplaşmak, yüzleşmek için elbette yürekli olmak gerekiyor.

Onur Öymen’in ‘Dersim’ faciasını gündeme taşıyan konuşması, böyle bir hesaplaşma için gereken cesarete fazlasıyla sahip olduğumuzu gösterdi. En azından vicdan sahibi herkes bildiği

ya da duyduğu kadarıyla bu sözlere ve ardında yatan zihniyete tepkisini ifade etti.

Ama galiba bundan fazlasına ihtiyacımız var. Aksi takdirde cüretkar çıkışların ötesine geçmek mümkün görünmüyor.

Bu meseleleri doğru dürüst konuşabilmek için bazı şartların yerine gelmesi gerekiyor. Duyduğumuz ve bildiğimizin ötesine geçmek için buna mecburuz.

Öncelikle asgari düzeyde de olsa bir tarih bilgisi, olmazsa olmazların başında geliyor. Aynı zamanda konuştuğunuz sorunla ilgili temel tartışma başlıklarından haberdar olmak, en azın dan bunları savunan öncü isimleri tanımak.

Hepsinden önemlisi, tüm bunları ideolojik tarih yazımlarından biraz olsun arındıracak bir bakış açısı. Galiba en zoru da bu.

***

Türkiye’de bunları yanınıza almadan yapacağınız her eleştiri, sizi bir diğer kampın tezlerine mahkum eder. Sözgelimi II. Abdülhamid, ya gericiliğin ve istibdatın kalesi olur. Yahut da göklere çıkarılan ve her türlü eleştirinin üzerinde tutulan bir padişah.

Keza, Şeyh Said isyanını üzerine yapıştırılan ‘İngiliz’ damgası yüzünden konuşamazsınız. Oysa o dönemde yolu İngiltere’den geçenleri saymaya kalksak, herhalde Şeyh Said’e sıra geleceği bile kuşkuludur.

Bugün Dersim’le ilgili tartışmaların üzerinde pek çok engel ya da koruma kalkanı var. Bir yönüyle Atatürk’ü ko nuşmanın zorluğu. Diğer yandan cumhuriyet tarihi boyunca Alevilerin istisnalar dışında ‘sistem’le barışık olma yönünde gösterdiği gayretin bilinmeyenleri. Bunların üstüne bir de dönemin ‘tarih yazıcıları’nın halen hissedilen ağırlığını ekleyince konuşmanın zorluğu daha iyi anlaşılabilir.

***

İşin tuhaf tarafı, 100 yıl öncesinin hikayesi, şaşırtıcı düzeyde bugünü anlatır bizlere. Siyasi ya da ekonomik talepleriyle merkeze sesini duyurmaya çalışanların, bunları iletirken yaşadığı sorunlar, çatışmalar ya da sapmalar üç aşağı beş yukarı dünün ve bugünün hikayesidir.

Bir asır önce çocuğunun hem dini, hem müspet ilimleri okumasını isteyen kesimlerin talepleriyle, bugün devam eden tartışmaların benzerliği ve birbirinin devamı oluşu bize cazip gelmez.

Çünkü herkesin kafasında kahraman lar vardır, düşmanlar, her şeyin üzerine yıkıldığı mihraklar ya da sebepler. Dün her şey tıkır tıkır işlerken, bugün aniden bozulmuştur. Yahut tam tersi.

***

Bunları gerçekten konuşmaya başladığımızda, ayağımızın altında kullanmaya alıştığımız pekçok zemini kaybedeceğimiz açık.

Mesela, II. Abdülhamid üzerinden muhafazakarlık, İslamcılık devşirmek ya da Said-i Nursi üzerinden ‘sistem karşıtlığı’ üretmek eskisi kadar kolay olmayacak. Ya da sisteme karşı çıkan herkesi ‘gerici’ parantezine almak, tarihi bu kalıpların arasına sıkıştırmak zorlaşacak.

Sadece Kürtlerin ya da ayaklanmaların değil, bu coğrafyada yaşayan herkesin bilinenin ötesinde bir tarihi var. Bunları gün yüzüne çıkarmak için hep olağanüstü bir gündemi ya da Öymen örneğinde olduğu gibi ‘münasebetsizliği’ bekliyoruz.

Tüm bunları oturup enine boyuna konuşmak için elimizdeki imkanları ve zamanı bugüne kadar iyi değerlendiremedik. Hiç olmazsa bundan sonrası farklı olsun.

Sizi bilemem, ama İngiliz arşivlerinin insafına kalmak bana hiç sıcak gelmiyor.

STAR

YAZIYA YORUM KAT